ABD ve Avrupa’nıntek yanlı küresel saltanatı bitti.ABD’nin küreseljandarmarolü tarihe karıştı. Yeryüzünün her köşesinemüdahale gücükırıldı. Ülkelereayar verme,iktidar/rejim değiştirmealanı daraldı.Dünya ekonomisini yönetme becerisi,milletler ve devletler üzerindeitibar ve nüfuzetkisiçöktü. Küresel ölçektesistematik sömürge politikalarıyerini kaba yağmacılığabıraktı. Bu da ABD varlığının basit yağmacılığa dönüştüğünü vetükenişiniifade ediyor.ABD’ye uzak olan güçlenir, yakın olan ülkeler zayıflar.Kendi
ABD ve Avrupa’nın
tek yanlı küresel saltanatı bitti.
ABD’nin küresel
rolü tarihe karıştı. Yeryüzünün her köşesine
kırıldı. Ülkelere
alanı daraldı.
Dünya ekonomisini yönetme becerisi,
milletler ve devletler üzerinde
çöktü. Küresel ölçekte
sistematik sömürge politikaları
yerini k
bıraktı. Bu da ABD varlığının basit yağmacılığa dönüştüğünü ve
ifade ediyor.
ABD’ye uzak olan güçlenir, yakın olan ülkeler zayıflar.
Kendi içinde boğuşan bir imparatorluğun yavaş yavaş çöküşü
nü izliyoruz. Kendileri bile
“artık dünyanın tamamına hükmetme becerimiz ve gücümüz kalmadı”
diyorlar.
“En azından bir bölümünde etkimizi sürdürelim”
diyorlar. Öyle bir dünya oluştu ki,
ABD’ye uzak olan güç kazanıyor, yakın olan zayıflıyor.
Avrupa Birliği düşüncesi öldü.
AB’nin
cazibesi çöktü. Geriye bir
Alman imparatorluk düşüncesi
kaldı. Doğu ve Güney Avrupa, bu düşünceye her geçen gün daha da mesafeli hâle geliyor. Birkaç ülke dışında Avrupa ekonomik gücü zayıflamaya başladı.
“Atlantik Perestroykası…” Büyük güçler zayıflıyor, yıldız ülkeler yükseliyor.
Dünya, kısa süreli değil,
konjonktürel değil, yüzyılların dönüşümü
nü yaşıyor. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ya da Soğuk Savaş dönemi güç yapılanmasının çok ötesinde bir
yaşanıyor.
Büyük güçler, refah ülkeleri gerilerken yeni yıldızlar, eskinin imparatorlukları, iddialı milletler sahne alıyor.
ABD ve Avrupa
, yüzyıllardır ilk kez bu kadar büyük bir meydan okuma
ile karşı karşıya. Daha şimdiden, bu meydan okumanın üstesinden gelemeyeceğini kabul etmiş görünüyor.
Bu yüzden de, kendisine tek yanlı küresel iktidar alanı sunan iddiaların önemli bir bölümünden
, daha
dar bir alanda gücünü ayakta tutmaya
dönük bir tür
uygulamaya başladı.
Doğu’nun ve Batı’nın sürprizi Türkiye’nin akıl sıçraması, Batı dünyasını alarma geçirdi.
Türkiye; işte bu yüzyılların dönüşüne öncülük eden, iddialarıyla ve sürpriz bir akılla sahne alan birkaç ülkeden biri.
21. yüzyılın ilk yıllarında yaşadığı
tereddüdü ve belirsizliği
üzerinden atıp, çok hızlı, dinamik bir şekilde güçler sahnesine atıldı.
Doğu’nun ve Batı’nın dikkatle takip edilen
, merakla tartışılan sürpriz ülkesi oldu. Türkiye’nin
akıl sıçraması, güç sıçraması
en çok da
telâşlandırdı.
Onlar,
Osmanlı’nın çöküşü, Cumhuriyet’in kuruluşu
ve 20. yüzyıl boyunca devam eden
Batılı vesayet refleksleriyle alarma geçti.
Eski sözleriyle, eski güç gösterileriyle Türkiye’ye
etmeye, onu
etmeye, etrafında
kurup çevrelemeye,
kurup içeriden vurmaya girişti.
Türkiye fırtınası: Batı bize karşı bütün silâhlarını harekete geçirdi.
20. yüzyıl boyunca
bütün siyasi kimlikleri, çevreleri, kendilerine bağlı güç yapılarını harekete geçirdi, cepheye sürdü.
Bunu
ın kuzeyinde gördük.
’de gördük,
’de gördük,
de gördük.
da ve
da gördük. En çok da
ve o içeriden müdahale girişimi hâlâ devam ediyor.
Batı,
Atlantik İttifakı, ABD ve Avrupa,
tek yanlı küresel iktidar alanından
olarak çekilirke
n “elinde tutmaya çalıştığı”
bizim coğrafyada karşısında
yepyeni bir gücün çıkmasının hazımsızlığını
yaşıyor. Ortaya çıkan tehdidi görüyor.
Bu coğrafyada
Batılı nüfuz alanlarını daraltan bir gücün yükselmesi, yeryüzünün ana ekseninde
Batı’nın bütün varlığını
silip süpürecek bir fırtınaya
dönüşebilir, bunu görüyorlar. Bir
yükselişini görüyorlar.
Batı siyasi aklı Türkiye’ye yenildi. Hiçbir müdahale başarılı olamadı.
Ama bu, engellenebilir bir şey değil. Türkiye’nin dönüşü, durdurulabilir bir siyasi dalga değil.
Bugüne kadar
denedikleri hiçbir müdahale,
tehdit, şantaj, baskı, çevreleme, içeriden kuşatma
etkili olamadı.
Yukarıda saydığım bütün alanlarda
Türkiye aklı, Batılı siyasi aklından, askeri/güvenlik aklından çok daha etkili sonuçlar doğurdu. Batı, bu cephelerde Türkiye karşısında yenildi.
Terör konusunda yenildi, Libya’da yenildi, Türkiye’nin büyük savunma atılımlarında yenildi. Arap/İslâm ülkelerinde cepheler kurdular, onlar bile işe yaramadı.
Onlar “iç işgal cephesi” kurarken Türkiye, bütün coğrafyaya açıldı.
İçeride her ne kadar
ABD ve Avrupa ezberleriyle, çıkarlarıyla, öncelikleriyle bir tür “iç işgal cephesi” kursalar da,
bu cephenin acımasız saldırıları devam etse de, şu ana kadar Türkiye’yi durdurmak mümkün olmadı. Bundan sonra da olması mümkün görünmüyor.
Türkiye; Irak ve Suriye’den Somali’ye, Katar’dan Orta Afrika’ya, Balkanlar’dan Afganistan’a inanılmaz jeopolitik atılımlar yapıyor.
Ve buraların tamamında; bazen diplomasi ile
bazen askeri güçle, bazen ekonomik ve insani iletişimle
üstesinden geldiği her meselede karşısında dünyanın merkez ülkeleri, en büyükleri vardı.
Batılı nüfuzu daralırken Türkiye geleceğin dünyasına genişliyor.
Türkiye;
Batılı aklın ve nüfuzun nasıl daraldığını,
küresel güç kaymalarının ne yönde seyrettiğini, bu büyük değişimin kendisine
ne tür bir hareket alanı oluşturduğunu
çok iyi okuyor, ona göre son derece
ve
adımlar atıyor.
Sadece siyasi, askeri değil
, ekonomik alanda da gücün nasıl Batı tekelinden çıktığını, nasıl parçalandığını,
ne kadarının Türkiye’ye düştüğünü iyi hesaplıyor.
Kaynaklar, pazarlar, ekonomik koridorlar yer değiştirirken
kendini bu koridorların
konumlandırıyor. Bu alanlarda da dev yatırımlar yapıyor, kendini
hazırlıyor.
Doğu’nun ve Batı’nın dışında yeni bir güç havzası oluşuyor.
Akıl, bilgi, teknoloji, güvenlik, güç inşası
gibi hayati konuları önceleyen ve
dünyaya sürprizler yaşatan Türkiye,
çok geniş coğrafyada bir siyasi çevre, bir ortaklık, bir güç yükselişinin de temellerini atıyor.
Doğu’nun ve Batı’nın dışında yepyeni bir çevre, yepyeni bir güç havzası
oluşturuyor
işte bu hazırlık zincirinin parçalarından biri.
Projeyi durdurma talimatı alıp içeriden vuranlar
ise, yukarıda anlattığım Türkiye yükselişini durdurmak için sahaya sürülenlerden oluşuyor.
Bu yüzden bunlar “iç işgalciler”dir.
Bunlar;
ABD adına, Avrupa adına kendi ülkelerini kurşun yağmuruna tutuyor,
merkeze yürüyen Türkiye’yi çevreye savurmaya çalışıyor.
İçeride kurulan cephe, asla
masum bir siyasi tavır değildir. Selçuklu’dan, Osmanlı’dan, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana,
büyük tarih yürüyüşüne karşı duran hep oldu.
Bunlar
bazen Vatikan adına, bazen Avrupa adına, bazen Rusya adına, bazen İngiltere adına
hareket etti. Şimdi de
hareket ediyor. Biz bu damarı çok iyi tanıyoruz.
İşte bu yüzden bunlar
dir.
Onlar; tarih yapan, coğrafya inşa eden siyasi genetiğe savaş açtılar.
Türkiye yüzyılların dönüşünü yaparken
“iç işgalciler”in yeniden sahne almasının
bir iç siyasi gündemle alakası yoktur.
Tarih inşa eden, coğrafya biçimlendiren o siyasi genetiğe açılan bir savaştır. İhanetin en büyüğüdür.
Ama
o büyük akıl bunları aşacak.
Aşacak ve bunlar
tarihin yanlış sayfalarında
anılacak. Bizim tarihimizin
da oldukça kalabalıktır.
Türkiye’ye, milletimize, bu topraklara, yüzlerce yılın büyük mücadelesine inanan herkes, iç işgalcilerle mücadele etmelidir.
Hangi siyasi kimlikten ve çevreden olursak olalım bu
tir.
Gençler, büyük yükseliş için birleşin!
Özellikle
genç insanlarımız, ülkemize, size, geleceğinize kurşun sıkanları çok iyi belleyin.
Onların
yalanlarına, kurgularına, zihin karartmalarına, çirkefliklerine
asla yüz vermeyin.
olarak tanımladığımız bu
büyük yükselişte birleşin.
Adımlarınızı hızlandırın, güçlerinizi birleştirin, yumruklarınızı sıkın.
Unutmayın,
ne kadar saldırırsa saldırsın, Türkiye’yi durdurmak artık mümkün değil. Bunu asla başaramayacaklar.
#ABD
#Avrupa
#Ekonomi
#Avrupa Birliği
#Türkiye
#Doğu
#Batı
#Osmanlı