İYİ Parti Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Bingöl’de bir şehit yakınının “bacı”sına yönelik aşağılık ifadelerinin siyasi muhalefet için hazmedilir olması, faciadır!
Bu bir seviye örneğidir, düşünce iflasıdır, çok ciddi kişilik sorunudur.
Bu durum;Asla şahsi bir karakter zaafı ile sınırlı değildir. Bir siyasi rol-modeldir, formattır, profildir. Kişileri aşan bir gerçekliktir. Daha önce yaşanan küçük-büyük örnekleri topluca değerlendirdiğinizde bir siyasi yapının fotoğrafı biçimlenmektedir.
Lütfü Türkkan üzerinden bir İYİ Parti fotoğrafı şekillendi. Ve bu kötü kanaat kamuoyunda güç kazanıyor. Meral Akşener ya da partisi, böyle bir fotoğrafın oluşmasını engellemek için hiçbir şey yapmadı. Tam tersine, “şehit ailesine küfreden adam”ı savunan hareketlere giriştiler.
Sadece İYİ Parti’nin değil, onlarla ittifak halinde olan siyasi partilerin, parti liderlerinin bu vahim cürüme en sıradan tepkiyi bile gösterememesi, ülke ve millet için hayatını verenlerin ailelerine yönelik bu ağır suçu “hoş görmesi” utanç vericidir.
Toplumsal infial haline gelen tepkilerin “Nasıl olsa birkaç günde unutulur” diyerek geçiştirilmesi, ana akım medyanın bu çirkinliği örtbas etme öncelikli yaklaşımı, “hafife alarak unutturma” taktiği kullanması daha büyük faciadır.
Twitter gibi sosyal medya platformlarının, olayı derhal gündemden düşürmesi, tepkileri sansürlemesi, kamuoyunun dikkatinden uzaklaştırma çabası, Türkiye’ye yönelik kurguların çokuluslu boyutunu ortaya seren tehlikeli bir durumdur.
CHP lideri milleti tehdit ederken, İP’liler adam dövdürüp millete söverken, daha muhalefette her türlü “siyasi terör” estirilirken, korkunç bir şımarıklık, pervasızlık, kibir, taşkınlık hali almış başını gidiyor.
Böylesi bir siyasi anlayışın Türkiye’de iktidar alanlarını kontrol etmesi halinde olabilecekler gerçekten ürkütücüdür. Nasıl bir sorumsuzluk, nasıl bir kontrolsüzlük yaşanabileceği tahminler ötesidir.
Durdukları yer, kullandıkları siyasi dil, davranış örnekleri, savundukları tezler, ittifak halinde oldukları yabancı unsurlar, aldıkları talimatlar, Türkiye düşüncelerindeki sakatlıklar bundan daha da ürkütücüdür.
Milliyetçi görünüp millet düşmanlığı, vatansever görünüp vatan küçültme operasyonu yapıyor, Türkiyeli görünüp Türkiye düşmanlarıyla ortaklık yapıyorlar.
Ülkeyi savunur görünüp ülkenin felâketine yatırım yapıyor, yerli görünüp yerli olan her şeye savaş açıyorlar.
Batı karşıtı görünüp Batı ile içeriden müdahale projeleri yapma gibi, çok derin, çok karmaşık bir “yabancı ajanda” uyguluyorlar.
Bu yüzden de derin bir meşruiyet sorunu yaşıyorlar. Milletin zihninde sorgulanıyorlar. Siyasi bakışları ve yönelişleri tehlike saçıyor ve bu tehlike giderek daha çok hissedilir oluyor.
Ülke bütünlüğünü bile tehdit edecek ölçekte bir ajanda, bunun yol açtığı endişe her geçen gün büyüyor. Ve bu durum, tahmin etmedikleri ölçüde milletin hafızasında yerleşiyor.
Onlar istedikleri kadar unuttursun, milletin zihni bir gün cevabını verir. Bu cevap adli kovuşturma değil, siyasi tepkilerle sınırlı değil. Bu cevap çok daha güçlü, çok daha geniş bir şekilde verilir.
Lütfü Türkkan bir kişi değil. Bir siyasi anlayıştır ve bu anlayış bugün Türkiye’nin muhalefetinin bütün sinir sistemine yerleşmiştir. Kendilerine dayatılan ajanda o kadar büyük hedeflere yönelmiş ki, bu siyasi yapıların intiharını, ölümünü, kurban edilmesini bile içeriyor.
Durum bu kadar alarm verici.
Şu an ellerinde sadece iki silah var. Biri yalan ve kurgu stratejisi, diğeri “Türkiye’yi durdurmak” için ABD ve Avrupa’nın hazırladığı büyük projede kendilerine verilen rol.
Bu ikisi dışında hiçbir kutsalları yok. Bu ikisi dışında vatan yok, inanç yok, değer yok, ilke yok, Türkiye kimliği yok. Yaşadıkları zihin karmaşası bundan. Sözleri ve eylemleri arasındaki zıtlıklar bundan.
Kullandıkları siyasi dil, o “gizli ajanda”yı seçim sonrasına kadar gizli tutmaya ayarlı. O ittifakı seçim sonrasına kadar ayakta tutmaya ayarlı. Ondan sonrası için zaten hiçbirinin anlamı kalmayacak.
Bu zor görev, işte Lütfü Türkkan örneğinde olduğu gibi, Kılıçdaroğlu’nun sıkça açık ettiği gibi, arada bir böyle patlıyor.
Biri millete küfrediyor, biri milleti tehdit ediyor ama hepsi birlikte Türkiye’nin altını oyuyor. Ortaya, siyasetin çok ötesinde ciddi bir milli güvenlik tehdidi çıkıyor.
“Masada PKK ile pazarlık, meydanlarda PKK ile savaş”, “Gizli pazarlıklarda PKK ile ortaklık, meydanlarda Kandil’i yerle bir etme” formülünün ağır çelişkisi, 2022 yılında inanılmaz skandallara yol açacak.
Aslında konuştuğumuz, tartışmamız gereken şey siyaset değil. Siyasetle kamufle edilmiş bir ABD-Avrupa müdahale stratejisi. 2023 öncesi son büyük saldırıya hazırlanıyorlar.
Bu sefer FETÖ veya PKK ile sınırlı değil, onların tecrübeleriyle donanmış bir siyasi terör müdahalesi olacaktır.
İşte bu yüzden, en çok çaba harcadıkları şey, o ajandanın 2023’e kadar gizli tutulması, bu amaçla kurulan siyasi ittifakın o tarihe kadar ayakta durmasıdır.
Bundan başka da hiçbir siyasi öncelikleri yok.
Yaşadıkları çelişkiler, meydanlarda söyledikleri ile zihinlerindeki kurguladıkları arasındaki zıtlıklar o kadar büyük ki, arada bir böyle patlıyor. Siyasi kurgu olarak gizlense de, Lütfü Türkkan gibiler üzerinden gizlenemiyor, kendini ele veriyor.
Meral Akşener’in Lütfü’ Türkkan’a çok kızdığını düşünüyorum.
Şehit ailesine küfrettiği için değil. Bu ajandayı açık etmesinden, gerçek siyasi kişilik profilini ve zihinlerdeki hesabın çelişkisini ortaya koymasından kızmıştır.
İşin en vahim tarafı, bu çirkinliklerin siyasi parti kişiliği haline dönüşmesidir. Millete, şehit yakınına küfretmek sokakta kavga etmek değildir. Çok öte bir zihin ve kimlik sorunudur.
Ve bunun hazmedilir olması çok daha tehlikelidir.
Milletin namusunu burada bile korumayanların, Türkiye’nin mahremiyetini koruyacaklarını nasıl düşünebiliriz!
Asıl iflas burasıdır.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.