Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan kısa bir süre sonra çok partili hayatı denedi. Ancak 1946 yılına kadar çok partili hayata geçmeyi başaramadı. 2. Dünya Savaşı’nın bitimiyle oluşan yeni dünya düzeninde yerini alan Türkiye, ikinci kez çok partili hayatı denedi, ilk seçimler açık oy gizli tasnif şeklinde olsa da bu kez başardı.Türkiye’nin demokrasi ile ilk tanışıklığı 1950 seçimleriyle oldu.“Yeter söz milletin” sloganıyla halkın karşısına çıkan Demokrat Parti, milletin desteğiyle ülkede iktidarı devraldı.Adnan
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan kısa bir süre sonra çok partili hayatı denedi. Ancak 1946 yılına kadar çok partili hayata geçmeyi başaramadı. 2. Dünya Savaşı’nın bitimiyle oluşan yeni dünya düzeninde yerini alan Türkiye, ikinci kez çok partili hayatı denedi, ilk seçimler açık oy gizli tasnif şeklinde olsa da bu kez başardı.
Türkiye’nin demokrasi ile ilk tanışıklığı 1950 seçimleriyle oldu.
“Yeter söz milletin” sloganıyla halkın karşısına çıkan Demokrat Parti, milletin desteğiyle ülkede iktidarı devraldı.
Adnan Menderes’in liderliğindeki Demokrat Parti, 1954 seçimlerinden de zaferle çıktı. 1957 seçimleri ise DP’nin oy kaybettiği yeni yeni partilerin hayatımıza girdiği seçimler oldu. 1957 seçimlerinde Demokrat Parti ve CHP’nin yanı sıra Cumhuriyetçi Millet Partisi ve Hürriyet Partisi de Meclis’te yerini aldı.
Çok parçalı siyasetin nasıl bir netice vereceğini bekleyemeyen 27 Mayıs cuntası, 1957 seçimlerinin ardından hemen darbe ağlarını örmeye başladı ve 27 Mayıs 1960’ta yönetime el koydu.
Darbeciler kendi kafalarına uygun Anayasa ve siyasi dizaynı yaptıktan sonra seçime gitti.
1961 seçimleri her ne kadar darbecilerin siyasi dizaynda yaptıkları neticeyi vermese de CHP birinci parti oldu ve tam da istedikleri gibi çok parçalı bir siyasi tablo ortaya çıktı.
Cumhuriyet Halk Partisi, Adalet Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve Yeni Türkiye Partisi’nden oluşan Meclis, zoraki İsmet İnönü hükümetlerini destekledi. Bu zorakilik 1965 seçimlerinde Süleyman Demirel’in genel başkanlığındaki AP’nin tek başına iktidarıyla sona erdi.
Adnan Menderes’ten sonra Türkiye’de siyaseti toparlayan ikinci isim olan Demirel’in 1969 seçimlerinden de galip çıkması vesayetin hiç hoşuna gitmedi.
1971 muhtırasıyla Türk siyaseti yeniden parçalara ayrıldı. Darbecilerin emrinde kurulan Nihat Erim hükümetleri ülkeyi 1973 seçimlerine taşıdı. 1973 seçim neticesi Türkiye’de çok parçalı siyasetin kronikleşmesine neden oldu. 1977’de yapılan seçimler de çare olmayınca ülke adım adım 12 Eylül’e sürüklendi.
12 Eylül darbecileri 61 ve 71 darbelerinden ders çıkararak seçim neticesinde ülkeyi sivillere teslim etme konusunda hiç de aceleci davranmadılar. Uzun süre ülkeyi Milli Birlik hükümetleriyle yöneten 12 Eylül rejimi, 1983’te istediği siyasi dizaynı yaptığını zannederek seçime gitti. Ancak
darbecilerin dizaynı yine işe yaramadı, halk Kenan Evren’in işaret ettiği Turgut Sunalp’a değil Turgut Özal’a oy verdi.
1983 seçimleriyle Türk siyaseti bu kez de Turgut Özal sayesinde toparlandı. Özal’ın liderliğindeki Anavatan Partisi 1987 seçimlerini de kazanarak, siyasetteki toparlanmayı sürdürdü. Gerek siyasi yasakların kaldırılmasıyla Demirel, Ecevit ve Erbakan’ın aktif siyasete geri dönmesi, gerekse Özal’ın Çankaya’ya çıkması nedeniyle 1991 seçimlerinde Türk siyaseti yeniden çok parçalı döneme girdi.
90’lı yıllar Türk siyaseti açısından en çalkantılı yıllar olarak geçti. Krizler, cinayetler, postmodern darbeler derken, 2002 seçimlerinde Türk siyaseti bu kez Recep Tayyip Erdoğan etrafında toparlandı. Erdoğan’ın etrafında toparlanan Türk siyasetini parçalamak için o günden beri başlatılan oyunlar hiç bitmiyor.
2007 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşmasıyla başlayan senaryoda ilk önce Erkan Mumcu istifa ettirilerek Anavatan Partisi’nin başına geçirildi. Bu dizayn ile cumhurbaşkanı seçimi engellendi ancak AK Parti parçalanamadı. İkinci girişim Abdüllatif Şener’den oldu ancak onun sivrisinek vızıltısı kadar bile etkisi olmadı.
Siyaseten neticenin elde edilemeyeceği anlaşılınca siyaset dışı arayışlar başladı.
Gezi, 17-25 Aralık derken, 7 Haziran 2015 seçimleri yeniden birilerini heyecanlandırdı. Tamam Erdoğan’dan kurtulduk naralarını yükseltenler, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, HDP’li hiçbir oluşumun içinde yer almayacağını ilan etmesiyle sukutuhayale uğradı. Bahçeli’nin, HDP’nin dışarıdan destekli Başbakanlık teklifi dâhil hiçbir şekilde bu yıkım ekibinin içinde yer almayacağını ilan ederek, yeniden sandığı işaret etmesi, yeniden parçalı siyaset arzusunda olanları da hayal kırıklığına uğrattı.
Tek çare kalmıştı; Fiili bir darbe… 15 Temmuz’da onu da denediler. Ancak bu kez millet izin vermedi.
İşte tam bundan sonra ne olacak sorularının sorulduğu dönemde, MHP lideri Bahçeli yeniden sahne aldı. “Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu tehditleri, mevcut yönetim sistemiyle göğüslemesi mümkün değil” diyerek, yeni hükümet modelini öneren Anayasa değişikliği teklifini AK Parti’den Meclis’e sunmasını istedi.
Sonrası malum 16 Nisan referandumu, 24 Haziran seçimleri derken,
Türkiye yeni bir geleceğe doğru yol almaya başladı. Peki, bütün bunlar birilerini amaçlarından vazgeçirdi mi? Tabii ki hayır. Bugünlerde yeniden çok parçalı siyaset senaryolarıyla karşı karşıyayız. Türk siyaseti ya bu kısır döngüyü kıracak, ya da 2030’larda yeni bir
toparlayıcı çıkaracak. Görelim Mevlâ’m neyler, neylerse güzel eyler…
#Adnan Menderes
#AK Parti
#MHP
#Recep Tayyip Erdoğan