‘Söz hak, murad batıl’

01:098/07/2019, الإثنين
G: 8/07/2019, الإثنين
Hüseyin Likoğlu

Türkiye çok önemli dönemlerden geçiyor. Dünyanın genel gidişatına baktığımız zaman aynı şeyi dünya için de söyleyebiliriz. Dünyayı ilgilendiren konuların yarıdan fazlası Türkiye’yi de ilgilendiriyor. Hangi kriz veya fırsat alanına bakarsanız bakın, mutlaka Türkiye’ye bakan bir tarafını görürsünüz. Akdeniz, Ortadoğu, İran, Ticaret Savaşları, AB’nin geleceği, Çin’in Yol-Kuşak Projesi, Afrika’da fırsatlar ve darbeler, Venezüella’da bir türlü bitmeyen darbe hevesi, son olarak Balkanlar; Avrupa Birliği,

Türkiye çok önemli dönemlerden geçiyor. Dünyanın genel gidişatına baktığımız zaman aynı şeyi dünya için de söyleyebiliriz. Dünyayı ilgilendiren konuların yarıdan fazlası Türkiye’yi de ilgilendiriyor. Hangi kriz veya fırsat alanına bakarsanız bakın, mutlaka Türkiye’ye bakan bir tarafını görürsünüz. Akdeniz, Ortadoğu, İran, Ticaret Savaşları, AB’nin geleceği, Çin’in Yol-Kuşak Projesi, Afrika’da fırsatlar ve darbeler, Venezüella’da bir türlü bitmeyen darbe hevesi, son olarak Balkanlar; Avrupa Birliği, Balkanlar’da Türkiye’yi resmen rakip ilan etti.



İşte böyle bir atmosferde biz içeride bambaşka gündemlerle meşgul ediliyoruz. Türkiye, 2012’den beri, “dünyada olup biten bu önemli olaylarda söz sahibi olmasın” diye zaten çeşitli yöntemlerle meşgul ediliyordu. 7 Şubat MİT krizi ile başlayan süreç, Gezi terörü, 17-25 Aralık kalkışması, 15 Temmuz darbe ve işgal girişimi ve son olarak finansal terör saldırısı ile had safhaya ulaştı. Ve ne yazık ki hâlâ bir boyutuyla devam ediyor.

Türkiye bu süreçte sadece büyük badireler atlatmadı, aynı zamanda önemli seçimler, önemli tercihlerde de bulundu. 2014 yılında bir yerel seçim, bir cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleştirdi. 2015 yılında iki genel seçim yaptı. 2017 yılında bir anayasa referandumu, 2018 yılında cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimi, 2019 yılında da yerel seçim yaptı. Bu zaman dilimi içinde PKK’ya büyük operasyonlar yapıldı. Güneyimizde kurulmak istenen terör devletleri önce Fırat Kalkanı Harekâtı, ardından da Zeytin Dalı Harekâtı’yla bertaraf edildi.

Bu süre zarfında sadece fiili müdahaleler yapılmadı. Aynı zamanda siyasi hamlelerle de karşılaştık. Muhalefette yapılan dizaynların benzeri iktidar partisine de yapılmak istendi. Hatırlayın 17-25 Aralık sonrası birileri AK Parti’de istifa dalgası başlattı. Bazılarının hayali 80-100 milletvekiliydi. Bu hayal hiç bitmedi, gördüğümüz kadarıyla 31 Mart yerel seçimlerinden sonra biraz daha depreşti, hele hele İstanbul’un tekrar seçimlerinden sonra iyice ayyuka çıktı.

İslâm tarihinin en önemli siyasal olaylarından biri Sıffin Savaşı’dır. Hz. Ali ile Muaviye taraftarları arasında meydana gelen bu savaşta, Muaviye taraftarları yenileceklerini anlayınca mızraklarının ucuna Kur’ân sayfaları taktılar, “Aramızda Kur’ân hakem olsun” dediler. Bunun üzerine çatışmalar durdu, görüşmeler başladı. “Hakem Olayı” olarak tarihe geçen bu anlaşma daha sonra Hariciler olarak adlandırılacak bir kısım Müslüman tarafından protesto edilip, “Sen insanları hakem olarak kabul ettin. Hâlbuki hüküm ancak Allah’ındır” diyerek Hz. Ali’nin saflarından ayrıldılar.

“Hüküm ancak Allah’ındır” cümlesi, Haricilerin sloganı haline geldi. Bir gün Hz. Ali halka hitap ederken Haricilerden biri, “Ey Ali! Allah’ın dinine insanları ortak kıldın. Hüküm ancak Allah’ındır” diye slogan attı. Bunun üzerine Müslümanlar arasındaki diğer Hariciler de “Hüküm ancak Allah’ın!”, “Hüküm ancak Allah’ın” diye slogana eşlik etti. Hz. Ali, bununun üzerine şu veciz sözünü söyledi: “Söz, hak bir söz, fakat bununla batıl murad ediliyor.”

Bugünlerde birileri doğrulardan yola çıkarak, “Harici” işler peşine düşmüş görünüyor. Biz bu cilâlı lafları söyleyenlerin elinde kılıç varken kimleri kestiklerini çok iyi biliyoruz. “Bunlar köylü Müslüman” diye AK Parti tabanına kılıç sallayanların Gezi sürecinde, 17-25 Aralık sürecinde kılıçlarını kınlarına nasıl sakladıklarını da çok biliyoruz. AK Parti iktidarı döneminde makamları, imkânları, fırsatları kimlerle pay ettiklerini de çok iyi biliyoruz. Bugün AK Parti’de birilerinden bekledikleri tevazuu, kendilerinden bekleyenlere neler yaptıklarını da çok iyi biliyoruz. Bugün söylediklerinin tam tersini nasıl yaptıklarını da biliyoruz. Adam kayırmayı, hizipçiliği, nifakı, bu davaya nasıl enjekte ettiklerini de biliyoruz. Tayyip Erdoğan’ın etrafına kimlerin duvar ördüğünü biliyoruz. Erdoğan’ı, Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından o duvarların ardına kimlerin hapsetmek istediğini de biliyoruz. Erdoğan’ı duvarların arkasına hapsedip Dimyat’a pirinç almaya gidip elleri boş kalanların kimler olduğunu da biliyoruz. Ağlamalarının asıl sebebinin o ördükleri duvarın dışında kalmalarından kaynaklandığını da biliyoruz. O örülen duvarların arkasında hâlâ birilerinin mevzilendiğini de biliyoruz.

Mesele bu bildiklerimiz değil, mesele hâlâ “doğru sözle batıl murad edenlerin” ekmeğine yağ sürülmesi meselesidir. Mesele hâlâ birilerinin bu sözleri söylemesine fırsat verilmesi meselesidir. Mesele o örülen duvarların bir an önce ortadan kaldırılması meselesidir. Eğer silkinip kendimize gelirsek, hak sözle batıl murad eyleyenlerin söyleyecek sözü kalmaz…

#​Türkiye
#Recep Tayyip Erdoğan