Köpeklerine nal taktılar, itlerini at sanıyoruz

02:4320/01/2020, Pazartesi
G: 20/01/2020, Pazartesi
Hüseyin Likoğlu

Fetullahçı Terör Örgütü ile ilgili kıramadığımız bir kısır döngü oluştu. Bu döngü şu: “Efendim madem Fetullahçı bir terör örgütü var. O halde bu örgütün siyasi ayağını bulalım veya siyasi ayağı ile niye mücadele edilmiyor?” Bu konuda söyleyecek çok sözüm var. Bu tezi dile getirenlerle ilgili sıralayacak yüzlerce husus var. Ama bu yazımda hiç kimseyi itham etmeden, eleştirmeden çok samimi bir çağrı yapmak istiyorum. Evet, Fetullahçı hainlerin siyasi ayak dâhil her ayağı var. Bu örgüt zaten kırkayak

Fetullahçı Terör Örgütü ile ilgili kıramadığımız bir kısır döngü oluştu. Bu döngü şu: “Efendim madem Fetullahçı bir terör örgütü var. O halde bu örgütün siyasi ayağını bulalım veya siyasi ayağı ile niye mücadele edilmiyor?” Bu konuda söyleyecek çok sözüm var. Bu tezi dile getirenlerle ilgili sıralayacak yüzlerce husus var. Ama bu yazımda hiç kimseyi itham etmeden, eleştirmeden çok samimi bir çağrı yapmak istiyorum. Evet, Fetullahçı hainlerin siyasi ayak dâhil her ayağı var. Bu örgüt zaten kırkayak ve bunlarda her ayak var. Dolayısıyla mücadeleyi bir ayak veya birkaç ayak üzerinden yaparsak varacağımız hiçbir sonuç yoktur.

Ülkemiz, milletimiz ve inancımız için bir terör örgütünden öte bir kötülük abidesi olan Fetullahçı alçaklarla mücadelede ayak işlerini bırakmamız lazım. Ayak işleri ile meşgul olursak, bu örgütün başının oyuncağı oluruz. Bu örgütün başı ve beyniyle mücadele etmediğimiz sürece, hedefimiz bu örgütün beyin takımı olmadığı sürece elde edeceğimiz bir netice olmaz. Ayrıca bu örgütün beyninin nasıl çalıştığını tespit etmediğimiz müddetçe de mücadele ettiğimizi düşündüğümüz ayaklar konusunda da yanıldığımızı hiç anlayamayız. Biz örgütün ayakları ile mücadele ettiğimizi düşünürken, örgütün bizim ayaklarımızı birbirine doladığını iş işten geçince ancak anlarız.

Ayak işlerini bırakalım, nasıl bir örgüt ile karşı karşıya olduğumuza bakalım. Bu örgütün elebaşı Pensilvanya şarlatanının babasından başlayarak, günümüze gelmeliyiz. Bu sapkın elebaşının nerede ne zaman doğduğu ve asıl isminin ne olduğundan, nerelerde eğitim aldığına kadar bütün ayrıntılarına inmemiz gerekir. Çocukluk yıllarını geçtik, 1959 yılında Diyanet’e nasıl girdiğinden 27 Mayıs darbesinden sonra gittiği askerde neler yaptığına bakmamız lazım. Türkiye’nin ve dünyanın iki karanlık adamı Kasım Gülek ve Ruzi Nazar ile o genç yaşta yollarının nasıl kesiştiğini sorgulamak gerek. 1960’larda, 70’lerde, 80’lerde, 90’larda bu Pensilvanya melununu kimlerin koruduğunu bulmamız lazım.

Bu elebaşı şarlatana, 27 Mayıs zorbalığının ülkeyi yönettiği dönemde üzerinde asker üniformasıyla camilerde vaazlar verdirildi. Henüz 20-22 yaşlarındayken. Erzurum’da verdiği vaazlarla milleti galeyana getirip sinema baskınları yaptırıyordu, üstelik bunları yaptığı dönemde hava değişimine giden bir er idi. Bu arada vaaz derken, din, iman konularını işlemiyordu. Komünizmin ne kadar kötü olduğunu anlatıyordu. Bu işi o kadar iyi yapmış ki, yukarıda bahsettiğim Kasım Gülek ve Ruzi Nazar ile bu sayede yolları kesişti. Bu işi o kadar iyi yapmış ki terhis olduktan sonra Komünizmle Mücadele Derneğini kurma şerefine(!) nail olduktan sonra tekrar Edirne’deki imamlık görevine dönmüş.

Komünizmle Mücadele Derneği’ni kurma madalyasını boynuna asan CIA’nın Gülen’i, artık Diyanet’te merdivenleri beşer beşer çıkarak yükselmeye başlar. Daha aday memurken, Kırklareli’ne vaiz olur. İlkokul terk ve henüz 4 yıllık memuriyet hayatı olmamasına rağmen Türkiye’nin üçüncü büyük ili İzmir vaizliğine atanır.

Amerikan Protestan misyonerlerinin Osmanlı coğrafyasında ilk adım attıkları yer olan İzmir, CIA’nın Gülen’i için merkez seçilir. Tıpkı 1820’de gelen Evanjelist misyonerler gibi çevre illerle birlikte eğitim faaliyetlerine girer, Haçlılara hizmet hareketi. 1820’de İzmir’e gelen Evangelistler, 1891 yılında İzmir Amerikan Koleji’ni açmıştı. Pensilvanya iblisi de, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1934 yılında kapattığı İzmir Amerikan Koleji’nin yerine Yamanlar Koleji’ni açtı. Üstelik 1982 yılında Kenan Evren’in ülkeyi yönettiği dönemde. Bu elebaşı melunun da sözde askeri yargı tarafından arandığı o tarihlerde.

CIA’nın Gülen’i bütün dönemlerin iktidarları ve siyasetçileri ile iş tuttu. Burada onları saymaya kalksak sayfalar yetmez. En başta söyledim, derdim bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek. Bu söylediğim tarihler birilerine çok uzak gelebilir. Çok eskiye gitmeye gerek yok. Yaşı 30’un üzerinde olan herkes 28 Şubat’ı ve bu melunun o dönemde ne yaptığını bilir. Bilmeyenler de çok basit Google taramasıyla ulaşabilir. Ama mesele bu elebaşının ilişkileri değil, mesele bu elebaşının iplerini kimin oynattığıdır.

Evet, Fetullahçı alçakların bütün ayakları araştırılsın. Ancak araştırmaya ayaklardan değil kafadan başlamamız lazım. Eğer kafayı koparabilirsek, ayaklar işlevsiz hale gelir. Kafayı koparamazsak ayakçılıkla yetiniriz ki, bu, Fetullahçı hainlerden başka kimsenin işine de yaramaz.

15 Temmuz’dan sonra başlatılan mücadelede zaman zaman ortaya çıkan aksaklıklar nedeniyle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “At izi, it izine karışmış vaziyette. Bu tür şeylerden uzak kalmak lazım” demişti. Sayın Erdoğan çok haklıydı, hâlâ da çok haklı. Ancak, öyle bir örgütle karşı karşıyayız ki, “Köpeklerine nal takmış, itlerini at sanıyoruz…”

#FETÖ
#CIA
#15 Temmuz
#28 Şubat