İlk günkü aşkla bismillah

18:183/01/2021, Pazar
G: 3/01/2021, Pazar
Hüseyin Likoğlu

1997 yılında stajyer muhabir olarak kapısından girdiğim gazeteye genel yayın yönetmeni olarak atandım. Bir gazeteci için kelimelerle ifade edilemeyecek kadar büyük bir gururdur bu görev, ancak bir o kadar da büyük bir yük.Bu çatı altında Türkiye’nin son çeyrek asrına tanık oldum. Mesleğe başladığımda 28 Şubat bütün despotluğu ile devam ediyordu. Necmettin Erbakan başbakanlığındaki hükümet postmodern darbeyle indirilmiş, ’95 seçimlerinde en yüksek oyu alarak birinci parti durumundaki Refah Partisi

1997 yılında stajyer muhabir olarak kapısından girdiğim gazeteye genel yayın yönetmeni olarak atandım. Bir gazeteci için kelimelerle ifade edilemeyecek kadar büyük bir gururdur bu görev, ancak bir o kadar da büyük bir yük.

Bu çatı altında Türkiye’nin son çeyrek asrına tanık oldum. Mesleğe başladığımda 28 Şubat bütün despotluğu ile devam ediyordu. Necmettin Erbakan başbakanlığındaki hükümet postmodern darbeyle indirilmiş, ’95 seçimlerinde en yüksek oyu alarak birinci parti durumundaki Refah Partisi hükümetten uzaklaştırılmakla kalmamış, kapatılma kıskacına alınmıştı.

Benim de mezunu olduğum imam-hatip liselerinin kapısına kilit vurmak için 8 yıllık kesintisiz eğitim hayata geçirilmiş, sırf imam-hatipliler üniversite kazanmasın, diye meslek eğitiminin köküne dinamit konmuştu.

Üniversitelerde başörtüsü yasağı bugünkü Kovid salgınının 10 katına çıkmış, genç muhabir olarak, İstanbul’da yaşanan başörtüsü düşmanlığı salgınına yetişmekte güçlük çekiyorduk. Yaklaşan 1999 seçimleri öncesinde Recep Tayyip Erdoğan’ın değil İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olması, muhtar bile olamaması için düğmeye basılmıştı.

Medya üzerinde baskıların arttığı, medyada tröstleşmenin zirveye çıktığı bir dönemde, Yeni Şafak’ın Türkiye’nin nefes aldığı bir medya haline gelmesi, birilerini çok fena rahatsız etmişti. Bu rahatsızlık baskınlara dönüştü. Yeni Şafak’ın sahibi Albayrak ailesinin şirketlerine ve gazeteye yapılan baskınlar gözaltılara ve işkenceye dönüşmüştü.

2011 yılı sonunda kısa bir süreliğine ayrılıp Samsun’a gittim. Anadolu Ajansı’nın Samsun Bölge Müdürlüğü görevini yürüttüğüm sırada 2013 yılının Aralık ayında Yazı İşleri Müdürü İdris Saruhan arayıp, tekrar Yeni Şafak’a birlikte çalışmayı teklif etti. Teklife olumlu bakabileceğimi ifade edince, ardından bayrağı devraldığım ağabeyim İbrahim Karagül aradı. “Kavga başladı, mücadele çetin, ne işin var Samsun’da haydi gel” dedi.

2014 yılı 1 Ocak’ı için sözleştik, ancak yılsonu gelmeden Fetullahçı alçaklar ilk hamlelerini yapmıştı. 7 yıl boyunca Ankara’da Türkiye’nin en çetin mücadele dönemine tanık olduk. Türkiye son 7 yılda içerden ve dışardan büyük saldırılara maruz kaldı. Darbe girişimlerinden ekonomik saldırılara kadar bir ülkede 70 yılda yaşananlar 7 yılda Türkiye’de yaşandı.

Yedi yıl sonra yine bir aralık ayında bu kez patron Ahmet Albayrak aradı, “İstanbul’a gelir misin” dedi. 15 Temmuz gecesi Ahmet Bey’le konuşmalarımız, yaşadıklarımız film şeridi gibi geçti gözümün önünden. “Sizin sözünüz benim için emirdir” dedim ve bu zorlu görevi kabul ettim.

Yükümüz ağır, yolumuz uzun. Bu zor ve uzun yolda yalnız olmadığımı çok iyi biliyorum. Bu konuda bayrağı devraldığım İbrahim Karagül’ün yardımlarını esirgemeyeceğini biliyorum. 24 yıl önce gazetenin kapısından içeri girdiğimde ilk karşılaştığım isimlerden olan İdris Saruhan ve Fatma Demircioğlu şimdi yazı işleri müdürlerimiz. Bir diğer yazı işleri müdürümüz Mustafa abi (Kahraman) 28 Şubat gazisi olarak Yeni Şafak ailesine katılmış bir meslek büyüğümüz. Burada isimlerini tek tek sayamayacağım editöründen görsel yönetmenine, sayfa operatöründen grafikerine, şefinden muhabirine kadar her alanda özveri ile çalışan arkadaşlarım var. Ve tabi Yeni Şafak artık yalnız değil. Albayrak Medya, Yeni Şafak’ın yanı sıra dergileriyle, televizyonuyla, internet siteleriyle dağıtım şirketiyle artık çok büyük bir aile. Bu ailede yer almaktan hep gurur duydum ve gurur duymaya devam edeceğim.

#Yeni Şafak
#Necmettin Erbakan
#Türkiye
#Albayrak Medya