Diyanet İşleri Başkanı’nı galiba ben yaktım

02:0517/02/2020, Pazartesi
G: 17/02/2020, Pazartesi
Hüseyin Likoğlu

27Mayıs artığı, Hitler’in günümüzde vücut bulmuş hâli bir siyasetçinin, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş hakkında hakaretamiz paylaşımlar ve açıklamalar yaptığı bir dönemde, morali bozulmuş, canı sıkılmış, yapılanlara anlam veremeyen Başkan’a söz konusu siyasetçinin karın ağrısını anlattım.“Başkanım bu adam geçmişte Diyanet Vakfı’nın uhdesinde şunları şunları yaptı. Milletimizden cami çıkışlarında toplanan paralarla şu kadar dolar ödendi bu adama” dedim. “Dolayısıyla bu adamın bugünlerde Diyanet’e

27
Mayı
s artığı, Hitler’in günümüzde vücut bulmuş hâli bir siyasetçinin, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş hakkında hakaretamiz paylaşımlar ve açıklamalar yaptığı bir dönemde, morali bozulmuş, canı sıkılmış, yapılanlara anlam veremeyen Başkan’a söz konusu siyasetçinin karın ağrısını anlattım.
“Başkanım bu adam geçmişte Diyanet Vakfı’nın uhdesinde şunları şunları yaptı. Milletimizden cami çıkışlarında toplanan paralarla şu kadar dolar ödendi bu adama” dedim. “Dolayısıyla bu adamın bugünlerde Diyanet’e saldırmasına şaşırmamak lazım. Zira Diyanet gerçek görevini yaptıkça bu tiplerin rahatsız olmasından daha doğal bir şey yok” diye ekledim.

Yaklaşık bir buçuk yıl önce anlattığım olay şuydu: 28 Şubat’ta malum vesayetçi, darbeci anlayış Diyanet’e çökmüştü. Gerçi vesayetçilerin Diyanet’e çökmesi çok daha eski. O konuda birçok örnek vereceğim, ama önce bu konuyu tamamlayayım. 28 Şubat sürecinin Diyanet İşleri Başkanı görünürde Mehmet Nuri Yılmaz idi, ancak Diyanet’i eski Genelkurmay Başkanlığı Psikolojik Harp Dairesi Başkanı Albay Oğuz Kalelioğlu’nun yönettiğini işin içinde olan herkes bilir. Emekli olduktan sonra Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz’ın danışmanı olan Kalelioğlu’na sorulmadan Diyanet’te iş yapılamıyordu.

Bu atmosferde Diyanet Vakfı bünyesinde Diyanet Araştırma Merkezi (DİYAM) oluşturuldu. 6 Aralık 2000’de kurulan bu kurumun ilk başkanı emekli Tümgeneral Yaşar Karagöz idi, ancak asker emeklisi böyle bir kurum için dikkat çeker endişesiyle kurumun başkanlığına yukarıda bahsettiğim siyasi zat getirildi. 1.2 trilyon ön tahsisli bütçe ile ve çalışanlarının 1750-4500 dolar alacağı kararlaştırılan bu kurumun çok hayati çalışmaları olmuş. Mesela Amerika henüz Irak’ı işgal harekâtını başlatmadan, bu kurum şöyle bir çalışma yapmış;
“Irak’taki Etnik ve Dinsel Yapı ve Bunun Muhtemel Bir Savaş Sırasında Savaşa Etkileri ve Savaş Sonrasında Yeniden Yapılanmaya Etkileri. 7 Mart 2003”,
ikinci hayati çalışmaları ise,
“Irak’ın Yeniden Yapılanmasında Şiilerin Rolü. 5 Haziran 2003.”
Hızını alamayan bu kurum 15 Temmuz 2003’te ise
“İran-ABD İlişkileri ve İran’daki Yönetim Aleyhtarı Hareketlerin Değerlendirilmesi”
çalışmasına da imza atmış.

Bunları anlattıktan sonra Başkan Erbaş’a, “Hocam yeri gelmişken şu DİYAM dosyasına bi el atın. Duyduğuma göre DİYAM’ın hâlâ Vakıf’ta kozmik bir odası var. Gerçi kapandıktan sonra kamyonlarla dosya taşınmış. Ama siz yine de bir şey kalmış mı diye bir bakın” dedim. Konuyu unutmuştum. Bir gün öğrendim ki bu işleri bilen bir vakıf çalışanının işine son verilmiş. Biraz üstüne düştüm. İşin içinde parmağı olanları öğrencince “eyvah” dedim.

Bugünlerde Diyanet İşleri Başkanlığı’na ve Başkan Ali Erbaş’a yönelik saldırıları gördükçe, “Galiba Başkan benim yüzümden yandı” diye düşünüyorum. Söylediğim hususlarda bir çalışma yaptı mı bilmiyorum ama ben bu olanları anlattıktan sonra malum siyasi zatın kendisinden randevu talep ettiğini duymuştum.

Diyeceksiniz ki memlekette yeniden darbe söylentilerinin ayyuka çıktığı bir dönemde böyle bir yazı nereden çıktı? Haklısınız, ancak uzun zamandır 15 Temmuz’da direnen kişi ve kurumlara karşı bir karalama kampanyası yürütülüyordu. İtibarsızlaştırma ve etkisizleştirme çabaları her geçen gün artıyor. Bu kapsamda Diyanet’e yönelik saldırıları da bu açıdan değerlendirmek lazım.
Zira 15 Temmuz gecesi camilerden okunan selâlar neticesinde insanlar sokağa döküldü. Yeni darbe hesabı içinde olanlar bu kez işlerini çok iyi yapıyor. 15 Temmuz’da fark ettikleri direnç noktalarını imha etmeye başladılar.
Derin vesayet, Diyanet’te yüzünü göstermeye başladı. Bu anlamda Diyanet’te olanları ciddiye almak lazım.
Vesayet her zaman Diyanet’i çok önemsemişti. Unutmamak lazım ki Fetullah iblisi başta olmak üzere, Mustafa Özcan ve birçok Fetullahçı hain Diyanet camiasında yetiştirildi. Son olarak bu konuda en açık örnekle yazıyı tamamlayalım. Diyanet’te derin yapının en önemli operasyonu Yaşar Tunagür’dür, Fetullah’ın hamisi de bu adamdır.

Tunagür, Kabataş Lisesi’nden tasdikname aldıktan sonra 02.10. 1943’te Adana’da postacı olarak göreve başlar, ardından Milli Emlak’a memur olur. Tapu Kadastro’da memurken, İstanbul Müftülüğü’ne geçerek, Şer’iyye Sicilleri Arşivi’nde çalışır. Arşivlerden 2 yılda İslam ilmini nasıl öğrenmişse, 1954 yılında direkt Çanakkale Ezine İlçe Müftülüğü’ne atanır. 5 yıl ilçe müftülüğünün ardından Balıkesir İl Müftülüğü’ne yükselir. 1960’ta Pensilvanya iblisinin göreve başladığı Edirne Müftüsü olur Tunagür.

O sıralar ne olmuşsa il müftülüğünden İzmir gezici vaizliğine atanır. Tunagür’ün Diyanet’te daha önemli göreve getirilmesi için hesaplar yapılır ancak eğitim durumu yetersizdir. Ne yapalım ne edelim diye düşündükleri bir esnada eğitim tarihine geçecek bir formül bulunur. Irak Kültür Ataşeliği, Tunagür’ün 1956-1958 yılları arasında Bağdat Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde öğrenim gördüğüne dair 1963 tarihinde bir yazı yazar ve Tunagür yüksekokul mezunu sayılır. Bir yazı ile yüksekokul mezunu ilan edilen Tunagür, 1965 yılında Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı olur. Evet,
Diyanet vesayetçiler için çok önemli bir kurumdur. Vesayet, Diyanet’e vasi olursa ne ala, yoksa vah vasiliğe karşı çıkanların haline.
#27 Mayıs
#Kabataş Lisesi
#Diyanet İşleri Başkanlığı
#15 Temmuz