ABD’nin tüm dünyada olduğu gibi Türkiye üzerindeki etkisi 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan yeni dünya düzeni ile oluştu. Hitler Almanya’sının mağlup olmasının ardından ABD, Marshall Planı ile Avrupa’nın kalkınması ve Sovyet tehdidine karşı yeni bir doktrin ortaya koydu.
Sovyet diktatör Stalin’in Boğazlar konusunda takındığı tavır nedeniyle Türkiye de plana dâhil edildi. Bu kapsamda Türkiye ile ABD arasında çeşitli sözleşme ve anlaşmalar imzalandı. İki ülke arasında eğitimden tarıma, savunmadan dış politikaya kadar yapılan anlaşma ve sözleşmeler Türkiye’yi giderek daha fazla ABD’ye mahkûm etti.
Türkiye’nin prangalarından kurtulma çabası hep engellendi. Türkiye, ekonomi ve savunma başta olmak üzere ilişkilerini çeşitlendirmeye niyetlendiği her dönemde ya darbe ile ya da muhtıra ile durduruldu. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 15 Temmuz… Bütün bu darbe ve muhtıra girişimlerinin ardında aynı engelleme gerekçesi yer alıyor.
ABD’nin Türkiye üzerinde kurduğu bu tahakkümü rahatlıkla sürdürmesinin nedeni, söz konusu ikili anlaşma ve sözleşmelerin ABD’ye imkân sağlamasından kaynaklanıyor. Anlaşma ve sözleşmeler, adeta Türkiye’nin ABD’ye karşı adeta elini kolunu bağlamış durumda. Kıbrıslı Rumların, Türklere karşı başlattıkları katliamı, ABD’den aldığımız silahları kullanamadığımız için 14 yıl izlemek durumunda kaldık.
ABD, geçmişte olduğu gibi günümüzde de Türkiye’nin tam bağımsız politika izleme yaklaşımından duyduğu rahatsızlığı hiç gizleme ihtiyacı duymadan açıkça dile getiriyor. Son olarak yeni Başkan Biden, Ermenilerin 100 yıllık soykırım yalanına çanak tutarak, Türkiye’ye karşı olan husumetlerini gözler önüne serdi.
Gelinen nokta itibarıyla İstanbul Sözleşmesi’nden sonra, Marshall Planı kapsamındaki anlaşma ve sözleşmeler için de bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin tam zamanı.
-Osmanlı vatandaşları arasında Millet-i Sadıka denilen Ermeniler, nasıl oldu da Müslümanlara karşı birer canavara dönüştü? Bu sorunun cevabı 1913’te yayınlanan “Türkiye İçin Sırada Ne Var” isimli kitapta bütün ayrıntılarıyla yer alıyor. 1810 yılında ABD’de kurulan Amerikan Board adlı Evangelist misyoner teşkilatı, 1820’de Osmanlı topraklarında faaliyetlere başladı. Sanıldığının aksine bu misyoner hareketin birinci amacı Hristiyan olmayanları Hristiyan yapmak değildi. Protestan olmayan Hristiyanları hedefleyen bir misyonerlik faaliyeti yürüttüler.
-Amerikan Board misyonerleri kendi mezheplerine devşirdikleri Osmanlı vatandaşı gayri Müslimleri aynı zamanda Osmanlı’ya düşman olarak eğittiler. Ve ne yazık ki bu misyoner teşkilatı Osmanlı coğrafyasında en fazla Ermenileri devşirdi. Kitabın yazarı David Brewer Eddy, aynı zamanda bu teşkilatın 20 yıl genel sekreterliğini yaptı.
Bu kitapta daha birçok soruya cevap bulabileceğinizden eminim.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.