İki çağrıya katkı

04:0028/12/2018, Cuma
G: 28/12/2018, Cuma
Hayreddin Karaman

TC., 14 Ekim 1985 tarihli Resmi Gazete’de ilan edilen “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi”ne imza atmıştır. Bu sözleşmenin 6. Maddesi şöyledir: “Taraf devletler, kadın ticareti ve fahişeliğin istismarının her şekliyle önlenmesi için yasama dahil gerekli bütün önlemleri alacaklardır.”Değerli kardeşimiz Şevket Eygi Bey haklı olarak, sözleşmeye rağmen resmi seks köleliğinin devamına isyan ediyor ve kadın haklarıyla ilgilenen şahıs ve kuruluşları bu çirkin uygulamanın sona

TC., 14 Ekim 1985 tarihli Resmi Gazete’de ilan edilen “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi”ne imza atmıştır. Bu sözleşmenin 6. Maddesi şöyledir: “Taraf devletler, kadın ticareti ve fahişeliğin istismarının her şekliyle önlenmesi için yasama dahil gerekli bütün önlemleri alacaklardır.”



Değerli kardeşimiz Şevket Eygi Bey haklı olarak, sözleşmeye rağmen resmi seks köleliğinin devamına isyan ediyor ve kadın haklarıyla ilgilenen şahıs ve kuruluşları bu çirkin uygulamanın sona ermesi için faal olmaya çağırıyor:

“İslam feministlerine, feminist ilahiyatçılara: Resmî izin belgeleriyle KDV’li seks köleliği yapılmasını yüksek sesle tenkit ve protesto etmezseniz samimiyetsiz, ikiyüzlü, riyakâr olursunuz. Devletimiz seks köleliğine, resmî ruhsatlı ve vesikalı fahişeliğe izin vermeyeceğine dair uluslararası kadın hakları sözleşmelerine imza koymuştur. Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki kadın feministlerin bu konuda sessiz kalmaları gariptir.”

Alıntıladığım bu çağrıda geçen “ilahiyat ve Diyanet feministleri” ifadesine katılmıyorum, ama şikayete ve ilgi çağrısına katılıyor, genel olarak zinayı ve vesikalı seks köleliğini kınıyorum.

Evet, Diyanet ve İlâhiyat camiasında kadın hakları ile ilgilenen ve bazı çevrelerin kabul edemeyeceği ölçüde hak ve hürriyet isteyen şahıslar olabilir, ama bunlara feminist değil, aşırı ve/veya mutedil Müslüman kadın hakları savunucuları demek doğru olur.

Şevket Bey’in bir çağrısına daha, bir imam-hatipli olarak canı gönülden katılıyorum. Şöyle diyor:

“Bütün İmam-Hatip okullarındaki bütün öğrenciler, vakit namazlarını okul camiinde, okul imamının ardında cemaatle kılmalıdır…”

1950 li yıllarda Konya İmam Hatip Okulu’nda okudum, bizim zamanımızda Cuma namazı vaktinde ders yapılmaz, öğrenciler tabur halinde ve başlarında öğretmenleri ile uygun camilere götürülür, Cuma namazını eda etmeleri sağlanırdı. Din hayatının azami ölçüde kısıtlandığı bir dönemden yeni çıkmış olan halkımız okul öğrencilerinin böyle tabur halinde camiye, Cuma namazı kılmaya gitmelerini âdeta bir inkılab gibi telakki ediyor ve sevinç gözyaşları ile karşılıyorlardı.

“Din okulu” değil de “din eğitim ve öğretimi veren okul” demeyi tercih edeceğim İmam Hatip okullarında öğretimden daha ziyade eğitime önem verilmeli, öğrenciler öğrendikleri dini önce kendi hayatlarında uygulamalıdırlar. Dinimizin en önemli ibadeti namazdır. Namazsız Müslümanın dinden çıkıp çıkmadığı bile tartışılmıştır, Ehl-i Sünnet’e göre dinden çıkmasa da büyük günah işlemiş ve “fâsık” yaftasını hak etmiş olmaktadır. Ayrıca namazın cemaatle kılınması da en azından müekked sünnettir. Cuma ve cemaat yükümlülüğünü kaldıran mazeretler vardır; bu mazeretleri bulunmayan Müslümanların namazlarını camilerde cemaatle kılmalarının “sünnete uyma” yanında pek çok hikmet ve faydaları vardır. Tabii bunların gerçekleşmesi, imamı ve cemaatiyle Müslümanların gerçek manada cami cemaati olmalarına bağlıdır.

İmam Hatip okullarında programların, okulda idrak edilecek namazların cemaatle kılınmasına imkan verilecek şekilde hazırlanması eğitimin bir parçası olmalıdır. İmamların son sınıf öğrencilerinden seçilmesi, münavebe usulü, öğretmenlerin de cemaate iştiraki uygun bir uygulama olur.

#Seks köleliği
#Feminizm
#/
#Cemaat
#İmam-Hatip