Hocam, Diyanet’in İran ile yapmış olduğu anlaşma konusunda fikirlerinizi merak ediyorum. Bu konuda uyarıcı olarak tepki göstermenizi âcizâne istiyorum; çünkü sizin tepkinizin çok etkili olacağını düşünüyorum. Sahabe-i Kiram efendilerimize küfürler eden, Aişe annemize akıl almaz iftiralar atan Şia’nın ülkemiz için, bugünler için olmasa da yakın bir gelecekte ülkemiz için en büyük tehdit olduğunu düşünüyorum. Şu anda Yemen ve Lübnan’da yaşananların yakın gelecekte bizim ülkemizin de başına geleceğini düşünüyorum. Ceddim ve ecdadım olan cennet mekân Yavuz Sultan Selim Han’ın kılıcı ile bizleri Şia olmaktan kurtardığı gibi sizin de en azından kaleminizle torunlarımızı kurtarabilmek için uyarıcı yazılar yazmanızı istiyoruz. Ehli Sünnet olduğunuza inanarak bu maili size gönderiyorum. Kalan ahir ömrünüzü Ehli Sünnet müdafaası için kullanmanızı canı gönülden istiyoruz. Ebubekir Sifil gibi hocalarımız çok yalnız kalıyor bu konularda... İçimde volkanlar var bu konuda. Yazıya dökmekte zorlanıyorum. Sizlere de Rabbim’den acil şifalar diliyorum Allah’a emanet olun.
Önce Diyanet’in açıklamasına yer verelim:
“Diyanet İşleri Başkanlığı’nın internet sitesinde yer alan açıklamada, bazı basın yayın organlarında ve sosyal medya mecralarında, İran Kültür ve İslâmî İletişim Kurumu ile imzalanan mutabakat zaptı kapsamında, İranlı uzmanların ilahiyat fakültelerinde fıkıh dersi vereceklerine yönelik haberlerin yer aldığı belirtildi.
İslâm dünyasında fitne ateşinin yükseldiği son yıllarda ümmet birliğinin ve kardeşlik hukukunun yeniden tesis edilmesi açısından İslâm ülkelerinin muhatap kurumları ile bir araya gelerek işbirliği anlaşmaları ile zaptları imzalandığı belirtilen açıklamada, ‘Diyanet İşleri Başkanlığımız ile İran Kültür ve İslâmî İletişim Kurumu arasında ilk olarak 27 Mayıs 2010 tarihinde bir işbirliği protokolü yapılmıştır’ ifadeleri kullanıldı. Söz konusu zaptın 3 yıl süreli imzalandığı belirtilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
“Özellikle Batı dünyasındaki İslamofobi ile mücadele bağlamında ortak dijital yayınlar hazırlanması, her iki ülkede ümmetin birliğini pekiştirme ve aşırılıkla mücadele amacıyla ortak çalışmalar düzenlenmesi, hassaten Kudüs davası olmak üzere ümmetin ortak problemlerine ilişkin konularda programlar yapılması ve yayınlar hazırlanması, İslam medeniyetinin ortak mirası olan yazma eserler ile sanat ve estetik alanında yürütülecek araştırmalara kurumsal destek verilmesi, hac hizmetlerinde tecrübe paylaşımına gidilmesi, Kur’an-ı Kerim’i güzel okumayı teşvik sadedinde uluslararası yarışmalar düzenlenmesi, güncel fıkhi meselelerde özellikle gen teknolojisi ve faizsiz finans sistemleri üzerinde karşılıklı ilmi müzakereler düzenlenmesi gibi konularda işbirliği amaçlanmıştır. Mutabakat zaptıyla ilgili bazı internet sitelerinde ve sosyal medya mecralarında yer alan ‘İranlı uzmanların ülkemizdeki ilahiyat fakültelerinde fıkıh dersi verecekleri’ iddiası gerçeği yansıtmamaktadır.”
Açıklamadan da anlaşılacağı gibi Diyanet’in İran’la imzaladığı mutabakat zaptı, karşılıklı mezhep alış-verişi veya Sünniliğe Şiilik karıştırmak amacı ve ihtimali taşımıyor.
İnsanlığın ve ümmetin ortak problemlerine çözümler üretmek ve uygulamak maksadıyla dinli-dinsiz, başka dinlerden ve Ehl-i Sünnet dışı mezhep mensupları ile diyalog ve yardımlaşma çağımızda kaçınılmazdır. Dikkat edilmesi gereken husus, karşı tarafın bu diyalogu, kötü maksadına alet etmesi ve Ehl-i Sünnet itikadına zarar vermesidir; böyle bir durum ve ihtimal bulunduğunda elbette diyalog, mutabakat, anlaşma, ortak faaliyet yapılmaz, yapılmamalıdır.
Ehl-i Sünnet dışı mezheplerin itikatlarını ve kendi toplumlarında buna dayalı, bize göre kabul edilemez söz ve fiillerini engellemek elimizden gelmez. Biz kendi toplumumuzda Ehl-i Sünnet itikadını korumaya çalışmalıyız. Ehl-i Sünnet ise, belli bir tek mezhep, tarikat, cemaat, görüş… değildir; akaid ve fıkıh kitaplarında “Ehl-i Sünnet içinde olduğu kabul edilmiş bütün bunlardan ibarettir.
Ehl-i Sünnet uleması arasında ihtilaflı ve tartışmalı olan konularda taraf tutmak ve karşı tarafı dışlamak, itibardan düşürmeye çalışmak, rahmet olduğu bildirilen farklı görüş, içtihat ve yorumları kavgaya, fitneye, tefrikaya araç kılmak asla caiz değildir.
Hz. Ali halife iken (Allah ondan razı olsun) ortaya çıkan, halifeye isyan eden, küfreden, onun kâfir olduğunu söyleyen, aleyhinde konuşan, ölümle tehdit eden… Haricîlere karşı hitabı (koyduğu kanun) mealen şöyledir:
“İsterseniz kendi mahallenizde itikadınıza göre yaşarsınız, isterseniz bizim mescidimize gelir ve bize uyarak namazınızı kılarsınız. Eğer bizimle, ortak düşmana karşı savaşa katılırsanız siz de bunun kazancından nasibinizi alırsınız. Eğer bize silah çekerseniz biz de size silah çeker ve sizi etkisiz hale getiririz.”
Selâmünaleyküm,
Allah yâr ve yardımcınız olsun, diyerek aklıma takılan ve uzun tutmayacağım bir sorum olacak.
Böyle bir vergi sisteminde benzin alırken elektrik doğalgaz su parası öderken içerisinde yüzde 50 kadar emeğimizin gittiği her adım attığımızda devletin ağır vergileriyle baş başa kaldığımız bu sistem içerisinde geçim sıkıntısı infak edememe ve zekât vermeye güç yetirememe üzüntüsü içerisinde yaşayarak İslâm ülkesi adı altında ve yöneticilerin İslamî olduğu iddiasıyla yönetilerek bu durumun fıkhi veya mümin yönünden insanî boyutu hakkındaki fikirlerinizi öğrenmek isterim. İşyeri açsan devlet resmen yüzde 30 kadar ortağınız oluyor, ağır kira, işçi çalıştırma masrafları ve vergileri sizi helâl kazanarak bu masrafları çıkartma gayretinden uzaklaştırıyor. Bir iş kurmaya kalksanız karşınıza çıkacak avantacılar, rüşvetçiler, iman esaslarını unutmuş nefsi için yaşayan memurların kaprisleri iş yapma imkânlarınızı ve güdülerinizi ortadan kaldırıyor. Ahlaki bir çöküntü içerisinde olduğumuz her yön bakımından bize yol gösterecek fikirlerinizi öğrenmek isterim.
Selam ve dua ile.
Bu sorunun cevabı hakkında bir kitap yazılabilir. Bu köşede soruyu, “vergi, İslâmî yönetim ve genel ahlaksızlığın Müslümanca yaşamayı engellemesi” şeklinde üçe bölerek kısaca cevap vermeye çalışayım:
Laik bir ülkede harcamaların tamamen meşru ve israfsız olmasını sağlamak mümkün değildir. Vergi adaletini sağlamak da yöneticilerin sorumluluğu içindedir. Ülkemizde her iki cihetten eksiklikler olduğu açıktır. Bunların olabildiği kadar düzeltilmesi için sivil toplum çözümler üretip sorumlulara sunmalı ve ısrar etmelidirler.
Bir ülkenin rejimi ne olursa olsun orada yaşamayı sürdüren Müslümanların, istifade ettikleri devlet giderlerine vergi vererek katılmaları borçtur; aksi halde vergisini ödeyen diğer insanların kul hakkını yemiş olurlar. Vergi zekâta sayılamaz. Vergi giderleri tabii olarak zekât matrahından düşeceği için zekât giderini azaltır.
İslâm’da bir de zaruret kaidesi vardır. Bütün iyi insanlar “bir lokma, bir hırkaya” kanaat edip köşelerine çekilir ve meydanı kötülere bırakırlarsa kötülüklerin önünü almak mümkün olamayacağı gibi ülkeyi ve ümmeti korumak da mümkün olmayacaktır. Hainler ve ahlâksızlar kendi çıkarlarına gördüklerinde ülkeyi de satabilirler. İktidar, ekonomi, güvenlik, adalet kurumu, ticaret, eğitim, bilişim, iletişim… onların eline geçtiğinde ülkenin geleceğinden tamamen ümit kesmek gerekir. İşte bu sebeple iyi insanlar da meydanda olacaklar, siyasette, ticarette, eğitimde… aktif rol alacaklar, tıkandıkları yerlerde âlimlerle istişare ederek ferde ve topluma ait zaruret kurallarından yararlanacaklardır.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.