Din hayatın neresinde

04:003/06/2018, Pazar
G: 3/06/2018, Pazar
Hayreddin Karaman

Sekülerizm tartışmalarında din işi-dünya işi ayrımı konunun eksenini teşkil etmektedir. İslâmın seküler bir düzen öngördüğünü savunanlar dolaylı olarak şunu demiş oluyorlar: Fert ve toplum olarak insanın hayatında dinin karışmadığı, dini ilgilendirmeyen, insanların kendi akılları ve deneyleri ile düzenleyip yaşayacakları alanlar vardır, devlet de bunlardan biridir. Dinin de kendine mahsus alanları vardır; din bu alanda özerktir, hakimdir, devlet de kendi alanında...İslâmî kesimde böyle düşünenlerin

Sekülerizm tartışmalarında din işi-dünya işi ayrımı konunun eksenini teşkil etmektedir. İslâmın seküler bir düzen öngördüğünü savunanlar dolaylı olarak şunu demiş oluyorlar: Fert ve toplum olarak insanın hayatında dinin karışmadığı, dini ilgilendirmeyen, insanların kendi akılları ve deneyleri ile düzenleyip yaşayacakları alanlar vardır, devlet de bunlardan biridir. Dinin de kendine mahsus alanları vardır; din bu alanda özerktir, hakimdir, devlet de kendi alanında...



İslâmî kesimde böyle düşünenlerin dayanakları dinin tabiatı ve amacı ile konuya özel bir kısım naslardır. Onlara göre din, insan (fert) ile Allah arasındaki ilişkileri düzenler, inananların ebedî hayatta (ahirette) mutlu olmalarının yollarını gösterir. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.) dünya işini, ilgililerin kendisinden daha iyi bildiklerini ifade buyurmuştur. Şu halde dünya işi (siyaset, hukuk, sosyal düzen, iktisat, ahlak, eğitim, estetik, dünya bilimi (tabii ve insani ilimler vb., teknik ve teknoloji...) insana bırakılmıştır, dinin alanı dışındadır, dünyevîdir. Nispeten muhafazakâr olan bazılarına göre dünya işi yalnızca dünya bilimi, teknik ve teknolojidir.

Bu iddiaya mesnet teşkil eden iki delilden birincisi genellikle dinler ve özellikle de İslâm için yanlış ve eksik bir tasavvura/tanıma dayanmaktadır. Dünya işleriyle en ilgisiz, en ilişkisiz dinler bile mensuplarının iman ve şuurları yoluyla dünya işlerini etkiler. İslâma gelince o, işi yalnızca iman ve şuura bırakmamış, doğrudan dünya hayatını, “insan-Allah, fert-fert, fert-toplum, fert-eşya...” ilişkilerini düzenleyen, yönlendiren, kurallara bağlayan talimat göndermiş, bunlara uymanın mecburi olduğunu, müeyyidesini açıklayarak ilan etmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.)in “Siz dünya işini daha iyi bilirsiniz” cümlesine gelince, bu sözün hem bir söyleniş sebebi, yeri, hem de birden fazla –rivayete göre– şekli vardır. Kendileri Medine’ye hicret buyurunca burada hurma ziraati ile meşgul olanların, erkek hurmalarla dişi hurmaları aşıladıklarını (tozlaştırdıklarını), bunun için vakit ve emek harcadıklarını görmüş, “Bunun bir faydası olacağını zannetmiyorum”, bir başka rivayette “Belki de yapmasanız daha iyi olur” buyurmuş, bunu dinî bir talimat zanneden ilgililer tozlaştırma işini terk etmişler, tozlaştırma yapılmayınca ürün olmamış, durum Resulullah(s.a.)’a bildirilince de şöyle buyurmuştur:

1. rivayet: “Bu kendileri için faydalıysa yapsınlar, ben zan ve kanaatimi söyledim, bunu söyledim diye beni sorumlu tutmasınlar, Ancak ben Allah’tan bir şey bildirirsem onu uygulayınız; çünkü Allah adına asla yanlış ve gerçek dışı bir şey söylemem.”

2. rivayet: “Ben ancak bir beşerim, size dininizden bir şey bildirirsem onu hemen alıp uygulayın, eğer bir rey ve kanaat bildirirsem ben de ancak bir beşerim.”

3. rivayet: “Siz dünyanızın işini daha iyi bilirsiniz.” (Müslim, Fedâil, 139-141).

Hadise ve söylenen söz (çeşitli rivayetleriyle) birlikte göz önüne alındığında ortaya çıkan sonuç şudur:

a) Hz. Peygamber’in Allah (din) adına düzenlemek, yönlendirmek, örnek olmak, kaidelere bağlamak, müdahale etmekle vazifeli olduğu alan, yalnızca ahiret veya fert-Allah ilişkisi alanı değildir. Bunun böyle olmadığı, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’in yüzlerce talimatı, düzenleme örneği ve uygulama ile sabittir.

b) Hz. Peygamber’in hangi alanda olursa olsun bütün söyledikleri ve yaptıkları Allah adına (bu mânâda dini) değildir; O, bir beşer olarak, tamamen kendi ictihadı, beşeri bilgi, tecrübe ve kanaatine dayanarak da bir söz söyleyebilir, bir davranışta bulunabilir. Ancak diğer insanlardan farklı olarak O’nun söz ve davranışında Allah’ın rızasına, dinin hükümlerine aykırı bir taraf bulunursa –ki bu da ancak henüz kendisine hüküm vahyedilmemiş bulunduğu için olabilir– derhal Allah tarafından ikaz edilir, doğru olan bildirilir.

c) Hz. Peygamber’in hangi alanda ve konuda olursa olsun Allah’tan alıp Kur’an veya Sünnet içerisinde ümmete tebliğ ettiği talimat, bilgi, hüküm, düzenleme dindir, dinîdir. Bunların anlaşılması, uygulanması, şartlara göre ayarlanması, değişmeye açık olanların değiştirilmesi “ictihad” denilen bir ilmî faaliyet ve çaba ile gerçekleştirilir.

d) Dinin bir hükmü, düzenlemeye, talimata bağlamadığı, konu kılmadığı alanlarda insanlar, beşeri bilgi ve tecrübe kaynaklarından yararlanır, gerekeni yaparlar; bu alanda bilgi ve tecrübe sahibi olanlar, peygamber ve veli de olsa aynı konuda bilgi ve deneyimi olmayanlardan -bu işleri– daha iyi bilirler.

e) Beşerin bilgi ve deneyimine bırakılmış bulunan alanlarda elde edilen bilgiler, teknik ve teknolojiler hem elde edilirken, hem de uygulamaya konduğunda din ile ilişkisiz olamazlar. Bir müslüman ilim adamının iman ve şuuru dünya bilgisini de etkiler, bu bilgi ve teknolojinin uygulanması sırasında ise her adımda Allah’ın emir ve rızası, dinin genel ilkeleri ve amacı gözetilecektir.

#Din
#Yaşam