Annem ve babam akrabalarımızın bir kısmı ile bazı sebeplerden dolayı dargınlar ve konuşmuyorlar. Benim de onları ziyaret etmemi, bayramda bile bayramlaşmamı istemiyorlar. Böyle bir ziyarette bulunacağım takdirde beni evlatlıktan reddedeceklerini söylediler. Ben onların bu söylediklerine uymak zorunda mıyım? Uymazsam anne ve babanın sözüne karşı geldiğim için herhangi bir vebal olur mu?
Anne ve babanın konuşmadığı kimseler din ve ahlak kusuru içinde oldukları için annen ve baban böyle bir tavır alma ve onların yaptıklarını onaylamama, cesaret vermememe gibi meşru ve gerekli bir sebebe dayanıyorlarsa emirlerine itaat etmen ve onlarla senin de konuşmaman gerekir.
Ortada meşru bir sebep yok iken konuşmayı ve ilişkiyi kesme durumu vaki ise bu takdirde senin, anne ve babanı değil, Allah ve Resulü’nü dinlemen gerekir; çünkü bunlar sıla-i rahimi emrediyorlar. Sıla-i rahim akraba ile ilgilenmek, elden geldiğince ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmak demektir.
Hocam öncelikle Allah uzun ömürler nasip etsin. Borsaya yatırım yapan biriyim, faaliyet alanı helal olan örneğin; çimento inşaat, elektrik gibi hisselerden hisse alım satımı yapmaktayım. Temettü almayan biriyim, temettü almadığıma göre şirketin faizle ilgili işlemlerine bakmaya gerek var mıdır; çünkü kredi almayan veya parasını faize atmayan şirket yok denecek kadar azdır, kalbim tatmin olmuyor, ama başka iş de şu an yapamıyorum. Temettü almadığım için yaptığım iş helal diyebilir miyiz? Saygılar.
Asıl işi, üretim ve ticareti meşru, helal ve mübah olan ama bazen faizli kredi kullanan veya parasını faizci bankaya koyan ve faiz alan şirketlerin hisse senetlerini alıp satmanın ve elde bulunduğu sürece dağıtılan temettuu alıp kullanmanın hükmü çağımızın fukahası arasında tartışılan, üzerinde ittifak oluşmamış bir konudur. Karadâvî ve Karadâğî gibi meşhur fıkıh âlimlerinin de içinde bulundukları bir grup âlim ve bazı fetva meclisleri, şu şartlarla böyle şirketlerin hisse senetlerini alıp satmayı ve temettuunu da kullanmayı caiz görüyorlar:
a) Kullanılan faizli kredi, şirketin toplam hisse senetlerinin piyasa değerinin yüzde otuzunu geçmeyecek.
b) Faizli krediden kazandığı da şirketin toplam gelirinin yüzde beşini aşmayacak.
c) Eğer hisse senedi sahibi temettu (kâr) alıyorsa bu yüzde beşlik haramdan kendine düşen kârı yoksullara verecek.
Bu görüşte olan fukahanın bir şartı daha var: Piyasa da yeterince faizli krediyi hiç kullanmayan ve faizli bankaya hiç para yatırmayan şirketlerin hisse senetleri varsa bu takdirde diğerlerinin hisse senetlerini almak caiz olmaz.
Muhterem hocamızın, bize Müslümanca düşünmeyi ve yaşamayı öğreten, sahih İslam’ı anlatan yazılarını artık okuyamayacak oluşumuz ve bundan sonra dünyaya doğru bir şekilde bakışımıza yön veren ışığın artık iyice azalması bizleri üzdü. Allah Teâlâ sıhhat, afiyet, güç, kuvvet versin size; ömrünüze bereket versin! Yazılarınızla bizi son derece istifade ettirdiniz. Allah Teâlâ da buna karşılık sizi hayırla mükâfatlandırsın!
Muhterem hocam! Sorularım şunlar:
1) Biliyoruz ki; Hanefî mezhebine göre başlanmış olan bir nafilenin bozulması, kazayı gerektiriyor. Peki mesela öğle namazının dört rekâtlık ilk sünnetine niyet edip namaza başlayan kişi, ikinci rekâttayken farz için cemaatin namaza başladığını görüp bu namazı bıraksa ve cemaate uysa; yarıda bıraktığı o ilk dört rekâtlık namazı farzdan sonra kaza mı etmelidir? Bu kıldığı kaza öğlenin ilk sünnetinin mi kazasıdır (ki bu sünnettir bildiğime göre) yoksa o yarıda bıraktığı nafilenin mi kazasıdır (bildiğime göre bunun hükmü de vacip olur)? Eğer ikincisiyse; o zaman ayrıca öğlenin ilk sünnetini de kaza etmek gerekir mi?
Öğle namazının ön sünnetini kaza etmiş olacaksınız. Farz ve vacib olan namazlar dışındaki müekked veya gayr-i müekked sünnetler de nafile terimi içinde yer alır.
2) Sabah namazının sünnetini evinde kılıp camiye farz için gelen kişi tahiyyetu’l-mescid namazı kılabilir mi? Hâlbuki sabahın sünnetinden sonra nafile kılmak mekruhtur, bilgisi var.
Birçok fıkıh mezhebine göre mekruh vakitlerin istisnalarından biri de tahiyyetü’l-mesciddir. Onlara uyarak kılınabilir.
3) Kıblenin değiştiğini bildiren vahiy inince; kıble tam ters (180 derece; kuzeyden güneye) değiştiğine göre o esnada namazda olan cemaat nasıl yönünü değiştirmiştir ve özellikle imam arkada kalmış olmadı mı; imam nasıl öne geçti? Bunlar yapıldıysa namazı bozan amel-i kesir gerçekleşmedi mi?
Peygamberimiz (s.a.) Mekke’de bir rivayete göre hem Kâbe’ye hem de Kudüs’e yönelecek şekilde namaz kılmışlar. Medîne’ye gelince 15 ay kadar Kudüs’e yönelerek kılmışlar. Kıblenin değişmesi sırasında O’nun namazda olduğuna dair kesin delil yok, farklı rivayetler var, bunlardan birine göre kendisine önce bildirilmiş, o andan itibaren de Mekke’ye yönelerek kılmışlar. Bir başka rivayete göre Medîne’de, eski adı Benî Selime olan bir mescidde Resûl-i Ekrem (s.a.) öğle veya ikindi namazını kıldırdığı sırada Bakara sûresinin 144. âyeti nazil olmuş, buna uyarak namazı bozmadan Kâbe’ye yönelmişlerdir; bu yüzden o mescidin adı Kıbleteyn (iki kıble) Mescidi olmuştur. Yine bir rivayete göre Efendimiz’in bulunmadığı bir mescidde (Kıbleteyn Mescidi) cemaatle namaz kılınırken oraya gelen bir kişi kıblenin değiştiğini ve artık Mekke’ye/ Kâbe’ye yönelmek gerektiğini ilan etmiş; bunun üzerine namazda iken yön değiştirilmiştir: Erkekler yön değiştirmişler, kadınlar onların arkalarında yerlerini almışlar, imam da arkadan öne geçmiş. Bütün bunlar çok amel (namaz dışı faaliyet) olduğu halde o güne ve duruma mahsus olmak üzere namazı bozmamış.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.