Zekâtın ihyâsı ümmetin ihyâsıdır

04:0311/02/2024, Pazar
G: 11/02/2024, Pazar
Hayreddin Karaman

İslâm’ın ibadet ve sosyoekonomik düzeninin sütunlarından biri olan zekât, hemen bütün İslâm dünyasında felçli bir vücut haline gelmiştir. Çeşitli mallarda nisabın doğru hesaplanması, havaic-i asliyenin doğru tespiti, zekât matrahındvan nelerin düşüleceği (en önemlisi de alacak ve borç konusu), günümüz şartları ve gelişmeler karşısında zekâtın nasıl, kimlere, nerelere ödeneceği, (temlîk) zekâtın sarfedileceği sekiz yerin bugünün şartlarında yeniden tanımlanması… işte böyle birçok konu çözülmemiş


İslâm’ın ibadet ve sosyoekonomik düzeninin sütunlarından biri olan zekât, hemen bütün İslâm dünyasında felçli bir vücut haline gelmiştir.

Çeşitli mallarda nisabın doğru hesaplanması, havaic-i asliyenin doğru tespiti, zekât matrahındvan nelerin düşüleceği (en önemlisi de alacak ve borç konusu), günümüz şartları ve gelişmeler karşısında zekâtın nasıl, kimlere, nerelere ödeneceği, (temlîk) zekâtın sarfedileceği sekiz yerin bugünün şartlarında yeniden tanımlanması… işte böyle birçok konu çözülmemiş durmaktadır. Her kafadan bir sesin gelmesi çözüm değildir. Çözüm, güven ve itaat sağlayacak kurum ve kuruluşlar (bugünkü şartlarda sivil örgütlenme) sayesinde olabilecektir.

Burada meselemiz, zekât ibadetini yerine getirmek isteyen bir ferdin, itimat ettiği bir kaynaktan bilgi alarak uygulama yapması değildir; bu elbette yapılacaktır. Bu yazıda meselemiz düzensiz, fertlerin “keyfine bırakılmış” uygulama değil, “ümmeti ihyâ edecek” zekât uygulamasıdır.

Zekâttan önce “İslâm kardeşlik ve dayanışma düzeninde zekâttan başka ödeme yükümlülüğü var mı” konusuna kısaca temas edip geçeceğim.

“Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir (“Cennete giremez”, “Bana iman etmiş olmaz” ifadeleri de vardır)” mealindeki hadis, bu konuda fazla söz söylemeye yer bırakmıyor.

İslâm toplumunda herkes, maddi refah seviyesi bakımından eşit olacak değildir; ama herkes temel ihtiyaçlarını sağlayacaktır; bu “herkese” dini, mezhebi, etnik kökeni… ne olursa olsun her “İslâm toplumunda yaşama hakkı olan” kişi dâhildir.

Bu seviyeyi zekât sağlarsa ne a’lâ, sağlamazsa sıra kırkta ikiye gelir ve devam edip gider.

Peki, zekât yukarıda işaret ettiğim felçli durumdan çıkarılıp ihya edilse bu ihtiyaca cevap verebilir mi?

Hesaptan anlayan bir zata bazı ön bilgiler sunarak bunu sordum, şöyle kabaca bir hesap yapmasını rica ettim.

Verdiği bilgiyi ve aramızda geçen soru ve cevapları sunuyorum:

Türkiye Ekonomisi ve Değerleri (2023)

GSYH (Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla): 1 trilyon 154,6 milyar dolar. ( Bu oran IMF tahminidir. TÜİK henüz açıklamadı) Bu tutarın yaklaşık 300 milyar dolarlık kısmı kârı temsil ediyor.

Yastık Altı Altın: Değeri yaklaşık 300 milyar dolar.

Vadeli ve Vadesiz Mevduatlar: Toplamda 502 milyar dolar.

Türkiye’de Yoksulluk Durumu (2023-2024)

Asgari Ücret Alanlar: 6 milyon 390 bin kişi, aylık maaş 17.020 TL.

İşsizlik Sigortası Alanlar: 409 bin kişi, aylık maaş 7.933 TL.

İşsizler: Toplam 2 milyon 961 bin kişi.

Toplam Yoksul Sayısı: 9 milyon 760 bin kişi.

Türkiye 2024 Açlık Sınırı

BES-AR göre, 4 kişilik bir memur ailesinin 2024 Ocak ayı açlık sınırı 21.953 TL.

Zekât ve Potansiyel Etkisi

Birinci maddede belirtilen değerlerin zekâta tabi olacak kısmının toplamı 1 trilyon 102 milyar dolar.

Bu tutarın %2,5’i, yani 27 milyar 550 milyon dolar, yoksullara dağıtıldığında kişi başına 2.822 dolar düşer. Bu, Türk lirası ile 85.281,91 TL yapar. Aylık olarak hesaplandığında kişi başına 7.206 TL olur.

Asgari ücretlilerin maaşına 7.106 TL ilave edilirse, aylık maaşları 24.126 TL olur.

İşsizlik sigortasından maaş alanların aylık maaşları, 7.106 TL ilave ile 15.039 TL olur.

Türkiye’de işsizler için aylık olarak 7.106 TL destek sağlanabilir.

Hocam esasında iş adamları bu %2,5 direkt mal üzerinde vermekte zorlanıyor ve vermek istemiyorlar.

Kâr üzerinden hesaplama daha iyi olur ama yine de genel temel ne ise ona bir şey diyemem hocam. Fakat hiç almamaktansa almak daha önemli, ben bunu bilerek böyle yaptım ve sizin dikkatinizi çekmek istedim.

Muhterem hocam; birçok iş adamı bunu bu şekilde vermiyor. Tedrici olarak acaba böyle iki aşamalı bir çare mi üretmek gerekir? Çünkü çok büyük servete ulaşıldığında bunu vermek çok zor oluyor. Ben bizim camiadan birçok kişinin takvalı olmasına rağmen böyle yaptığını bilirim. Bunu nasıl değerlendirmek lazım.

Hocam; bugün 1 milyar mal değerine sahip bir firmanın yıllık zekâtı 25 milyon TL yapar, bunu bu zor zamanda bir işletme kasasından nakit nasıl çıkarır? Buna katılımdan para kullanmaya kalksa 1 yıl sonunda geri ödenecek katılım payı 13,5 milyon TL ana para 25 milyon. Toplamda 38, 5 milyon geri ödeme olur. Bunu hangi firma yapar bilemiyorum. Bu sebeple kârdan yürümek daha mı iyi olur? Biliyorsunuz vergiler kârdan alınıyor.

Şu cevabı yazdım:

Zekât kârdan değil de zekâtlık mallardan veriliyor.

Zekâtlık mala sermaye veya ticari mal dâhildir. Mesela bir AVM’deki bütün mallar zekâtlıktır. Ayrıca AVM’nin kasasında nakit varsa bu da zekâtlıktır. Bir kimse otomobil, arsa, hayvan alım satımı yapıyorsa elindeki mal zekâtlıktır…

Maldan zekâtın paraya çevrilme mecburiyeti yok. Maldan mal borçlusu olur. Yoksullara dağıtılacak cinsten mallar mal olarak dağıtır. Kısa sürede alınıp satılan malları paraya çevirirken maliyetinden çevirir.

Bir de bu bakımdan hesaplasanız.

-Emeklileri koymadım hocam. Bunlar kabaca verilerdir. Eğer spesifik veriler elimizde olsa bu oran daha da yükselir.

Yine de veriler %95 doğrudur. TÜİK 2024 GSYH henüz açıklanmadı. Onu IMF tahmininden aldım.

Bir de malların hepsini değil satışın kârını dikkate aldım. Ciroyu kıstas alsaydım kişi başına 7.206 yerine 12.546 TL düşerdi.

Şu cevabı yazdım:

Zekât vermeyenlerin çoğu verilecek meblağın çok olmasından vermiyor değil, başka sebepler var!

Bu konuda bir araştırma yapmalıyız.

Gelecek yazıda örgütlü ihyâyı ele alacağım, inşallah.

#Aktüel
#İslam
#Ekonomi
#Hayrettin Karaman