Dünya Ekonomik Forumu WEF, Davos’taki geleneksel yıllık toplantısında yer verdiği kapsamlı ajandayla haftaya damgasını vurdu. Küresel ekonominin nihayet hareketlendiği ve ayrıca bunu daha dengeli bir tabloyla başardığı 2017 gibi hemen geride bırakılmış bir dönem, şüphesiz bu yılki tartışmaların pozitif tarafında yer alıyor. Bununla birlikte riskler ve natamam taraflar da, ilgi ve özen gösterilmeyi her daim bekliyor. Örneğin bu bağlamda; büyümenin kuvvetlendiği ve dengelendiği bir ortamda, kalkınmanın ve bunun kapsayıcılığının halen alacak yolu olduğunu tüm dünya çok iyi biliyor.
WEF’in, hemen Davos öncesinde yayımladığı Kapsayıcı Kalkınma Endeksi (Inclusive Development Index-IDI) çalışmasının 2018 raporu da, bu konuya bir kez daha dikkat çekiyor. Hatırlanacak olursa IDI, 103 ülkenin GSYH’ye ek olarak 11 ekonomik boyuttaki performansını yıllık olarak değerlendiren bir endeks... 3 ana kategoriyi temel alan bu endeks, büyüme ve kalkınmanın yanı sıra, ilgili ekonomilerdeki kapsayıcılık ile sürdürülebilirliği de sorguluyor.
Bu yılki raporun altını çizdiği üzere, yaşanan ekonomik büyümenin gelir ve servette kapsayıcılıkla ilerlemesi gerekirken, bu büyük detayın politikalarda on yıllardır bir şekilde arka planda kalması neticesinde bugün dünya çapında zirveye tırmanmış bir eşitsizlik göze batıyor.
Bu çerçevede sosyoekonomik gelişimi ölçümlemeye çalışan IDI, gelişmiş ve yükselen ekonomileri ayrı ayrı kıyaslarken Türkiye bu yıl 16. sıradaki konumuyla yavaşça ilerleyen yeşil bir ışık alıyor.
Doğrusu kapsayıcı bir kalkınma hikâyesi yazabilmek, çok sayıda ülkenin imtihanı. Oysa önemli bir ilgili zaviye olan “servet eşitsizliğine” bakıldığında, dünyanın hala kötü bir sınav verdiğini söylemek mümkün… Nitekim Oxfam International tarafından mütemadiyen takip edilen söz konusu meseleye dair geçtiğimiz günlerde açıklanan son veriler, uçurumun kapanmaktan çok uzak olduğunu gözler önüne seriyor.
Bakınız rapora göre; geçen yıl dünyada üretilen servetin %82’si, dünya nüfusunun sadece en zengin %1’lik kesimine gitmiş durumda. Dolar milyarderi olarak tabir edilen kesimin varlığı, bu bağlamda 2010’dan bu yana yılda ortalama %13 büyürken, geçen yıl bu gruptaki sayıda artış rekor düzeyde oldu. Ulaşılan son sayı, 2.043. Öte yandan 3,7 milyar insan ise, ki dünyanın en yoksul kesiminin yarısını oluşturuyorlar, bu dönemde maalesef varlıklarında herhangi bir artış yaşamış değil.
Üstelik dünyada en zenginle en yoksul arasında açılan uçurum, cinsiyetler arasında da benzer şekilde varlığını koruyor. Çarpıcı bir veri olarak, şu cümle durumu açıklamaya yeter sanırım: Mevcut değişim hızı sürdüğü takdirde, dünyada kadın ve erkek arasındaki ücret ve istihdam fırsatlarına dair açığı kapatmak 217 yıl alacak.
Dolayısıyla, gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerin, farklı gelir ve cinsiyet gruplarını göz önüne alarak toplumun çeşitli kesimleri arasındaki eşitsizliği gidermeye yönelik daha etkili ve hızlı adımlar atması gerektiği bu verilerle yeniden gün yüzüne çıkmış oluyor. Sadece son bir yılda kaydedilen uçuk düzeydeki küresel servet artışlarının, dünyada şu devirde hala var olan ve yürek kanatan aşırı yoksulluğa gani gani çare olabileceği düşünüldüğünde, meselenin boyutu gayet net anlaşılıyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.