Son dönemde malum, piyasalarda belirgin bir hareketlilik yaşanıyor. Açıkçası bu hareketin arka planında çeşitli sebepler saymak mümkün. Bunlardan bir tanesi, küresel piyasalarda özellikle ABD kaynaklı gelişmelerin yükselen ekonomiler üzerine yüklediği genel olumsuz seyir... ABD tahvillerinde tırmanan seviyeler ve doların güç kazanması eşliğinde, Meksika’dan Güney Afrika’ya çeşitli gelişmekte olan ülke para birimlerinde değer kayıplarına şahit olduk. Türk varlıkları da, TL dahil olmak üzere bu gidişattan etkilendi.
Tabii buna ek olarak, gerek birikimli gerekse dönemsel etkilerini esirgemeyen jeopolitik gelişmeler de, söz konusu hareketliliğin arkasında önemli bir faktör oldu. Bir önceki yazımda “bekliyoruz” babında işlediğim ABD’nin İran nükleer anlaşmasına ilişkin dalından vaktinden önce düşen ancak zaten olgunlaşmış kararı da, bu resimde yerini güçlendiren bir unsur oldu. Trump’ın bu çok taraflı sorumluluktan cayması, ne yazık ki istikrar umutlarının ve sözlerin ABD tarafından kolaylıkla harcanmasıyla ekonomik soru işaretlerini de beraberinde getirdi. Dolayısıyla civarımızda yaşanan kaotik atmosfere bir yenisi daha eklenerek piyasalara yansımalarını düşürdü.
Dışımızda cereyan ederek finansal seyri etkileyen iki temel unsur bu şekilde özetlenebilecekken, iç dinamiklere dair birtakım son dönem gelişmelerin de burada altını çizmek gerek. Bu noktada ise, geçtiğimiz hafta yine bu köşede detaylarıyla eleştirdiğim S&P not indirimi kararının tetikleyici bir etkiye sahip olduğu ifade edilebilir.
Öncelikle, S&P başta olmak üzere kredi derecelendirme kuruluşlarının şu anda Türkiye’yi içine çektikleri seviyelerin, derecelendirmenin özünde olan devletin borç ödeme kabiliyetini ve buna dair riskleri doğru ölçmekten uzak olduğunu vurgulamak gerekir. Neticede bununla ilgili başlıca gösterge olan kamu maliyesi, Türkiye’de halen oldukça güçlüdür. Ülkemizin ödeme kabiliyetine şüphe yokken, ödeme niyeti konusunda da herhangi bir kaygı yoktur, olamaz. Bu geçmişte böyle olduğu gibi, bugün de böyledir.
Yalnız burada not indirimi mevzuunun da ötesinde, daha önce bahsettiğim üzere Türkiye ekonomisine dair birtakım sağlıksız argümanlar üzerine inşa edilmiş bir rapor ve bilgilendirmeden bahsediyoruz. Hatta bu konuda, S&P’nin yanı sıra farklı mecralardan da benzer yorumlar işitilebiliyor. İşte buradan yola çıkarak, kamuoyunda ve piyasalarda oluşan ilgili ekonomik algıyı masaya yatırmak da önem taşıyor.
Kanaatimce bu bağlamda özellikle yukarıda da lafzı geçen kamu maliyesine ilişkin vaziyeti değerlendirmek kritik ehemmiyete sahip… Bir kere S&P raporunda proje bazlı teşvik sisteminin yanlış yorumlanması sonucu mali disiplini bozucu bir etki öngörülürken, bu yanlışın altını yeniden çizmiş olayım. Bununla beraber genel resme dönecek olursak, 2017 yılında güçlü bir büyümenin yaşandığı bir dönemi bütçe açığı ve kamu borcu seviyelerinde başarılı rakamlarla kapadığımızı hatırlayalım. Peki yakın geleceğe ilişkin endişeler nereden kaynaklanıyor dersek, seçim sürecinde beliren emekli ikramiyeleri gibi birkaç yeni düzenlemenin getireceği yükün mali cepheye nasıl etki edeceği sorgulanıyor. Yalnız bu panik yapılırken, aynı sürecin içinde geliri de artırıcı yeniden yapılandırma ve imar barışı gibi önemli maddelerin de sunulduğu es geçiliyor. Oysa yapılan hesaplar, giderdeki artışların bu yıl gelirdeki ilgili yükselişle kompanse edileceğini öngörüyor. Neticede yola, hesapsız kitapsız çıkılmıyor. Üstelik 2017’de beklenenden de iyi gelen makro gerçekleşmelerle birlikte, bazın pozitif etkisinin devam edeceğini ve hedefleri başarmaya katkı sağlayacağını eklemekte fayda var.
Ekonomimize dair bir diğer mesele de, cari açığın gidişatına dair... Daha önce de yazdığım için burayı kısa geçeceğim ancak bu seneki ana senaryoyu, petrolün ivmelendiği bir ortamda ihracatın ve turizmin güçlü bir şekilde yoluna devam ettiği ve altındaki sıra dışı hareketlerin geride kalacağı bir tablo olarak tanımlamak mümkün. Bununla beraber gelecek adına daha önemli olanın, Türkiye’nin cari işlemlerini daha makul bir dengeye kavuşturmak için attığı ve atmaya devam edeceği bağımlılık azaltıcı yatırım adımları olduğunu ifade etmek gerekir.
Öte yandan ekonomimizde çözüm adına öncelikler arasında yerini alan enflasyon meselesinde de, daha etkin bir mücadeleden geri durulmayacağına ilişkin kararlılığı yinelemekte fayda var. Önceki gün Beştepe’de gerçekleşen ekonomi değerlendirme toplantısının çıktılarında da yer verildiği üzere; kurdaki gelişmelerle de bağlantılı olan enflasyon mevzuunu çözmek için, fiyat istikrarının sorumlusu TCMB elindeki araçları kullanmayı sürdürecektir.
Evet, yine zirve sonrası açıklamada işaret edildiği üzere, Türkiye önümüzdeki dönemde de yoluna dinamik nüfusu için istihdam yaratan büyüme esaslı politikalarla devam edecektir. Lakin bu büyümenin tanımı, güçlü olmasının yanı sıra sürdürülebilir ve daha kapsayıcı bir nitelik taşıyacaktır. Mali disiplin gibi emek harcanarak elde edilmiş çıpaları asla kaybetmeden ve ekonomiyi daha öngörülebilir, sağlıklı ve dayanıklı yapacak politikaları sürdürerek elde edilecek bir büyüme…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.