Bazıları hakkımda “bühtanda” bulundu. Bazıları, ileri gittiğimi söyledi. Bazıları aba altından sopa bile gösterdi. “Sen kimsin” diyen çok oldu. Oysa sadece duyduklarımı, gördüklerimi, bildiklerimi yazıyordum.
Ve amacım aslında Türkiye’de siyaset yapma tarzını tepeden tırnağa değiştiren Ak Parti’nin bölünmemesi, kan kaybetmemesi için işaret fişeği yakmaktı.
17 yıldır milletin tamamının ekonomik ve sosyal olarak gelişimine katkı veren Ak Parti’nin “farklı sesler”den oluşan uyumunun devamından yanaydım. Fakat, bu uyumun “ihtiras” yüzünden bozulmak üzere olduğunu fark edenlerdendim.
Çok eleştirildim. Bazen seviyesizce itham edildim.
“SEÇİLMİŞ SON BAŞBAKAN” İLE “İSTİFA ETMEYE GELDİM” CÜRETKARLIĞI
Daha önce söylediğimiz gibi bir kez daha açıkça söyleyelim. Herkesin parti kurma hakkı vardır. Partiden ayrılma hakkı olduğu gibi.
Ne ki Ak Parti içinden kurulması muhtemel iki partinin kurucularının ikircikli halidir bizi bu kadar tartıştıran, sorgulatan.
Seçilmiş son başbakan ifadesinin altını çizme gereği duyuyorken 7 Haziran’da yaşanan yenilgideki sorumluluğunu neden hiç anmaz mesela.
7 Haziran seçim sürecindeki aldığı pozisyonun partisinin oy kaybındaki olumsuz katkısını itiraf edebilseydi, 1 Kasım seçimlerindeki Ak Parti başarısını tek başına “Seçilmiş başbakan” ifadesini kullanmadan da sahiplenebilir ve bir anlam taşıyabilirdi. (Bizim açımızdan, seçilmiş bir başbakan olsa da olmasa da dışarıdan atanan bir dışişleri bakanı olsa da olmasa da Ak Parti içerisinde önemli bir değerdi söz konusu siyasetçi. İhtirasına yenik düşmeseydi! İsmet Özel yıllar önce “Süleyman Çobanoğlu hey hat” diye yazdığında neyi kast etmişse, bizim de bu yazıdaki hayıflanmamız ondandır!)
Bu örneği vermemdeki gerekçe, Ak Parti’nin “kopanlar”la değil farklı ses ve düşüncelerle kaim olacağına inancımızdandır.
24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’na verilen misyonun bir benzerini bugün bir başkasına vermişler.
Misyonu veren isim yine aynı. 11’nci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül!
Abdullah Gül’ün Temel Karamollaoğlu’na 24 Haziran sürecinde yüklediği misyonun bir benzerini kabul edenin bu kabullenişte bir beis görmemesi enteresan.
Neden acaba?
Sayın Gül’ün yekten meydana çıkmayı hiçbir zaman istememesi tercihidir.
Hep perde gerisinden kurduğu oyunun ete kemiğe bürünmesinden sonra gelip koltuğa oturma arzusu zatıalilerinin siyaset yapma biçimidir.
Gül’ü anlayabiliriz. Peki ya Karamollaoğlu’nun misyonunu bugün satın alanı?
Deniyor ki, ekonominin başındayken toplantılardan birinde “İyi de sizin söylediğinizin dışında başka şeyler de söylüyor danışmanlar” dendi diye çok alınmış. Ve ipler o zaman kopmuş.
Tamam. Bir insan “çok iyi” bildiği meselede başkalarının da görüşleri (ki yanlış da olabilir) ve eleştirileri sonrasında ipleri koparıyorsa yapması gereken gidip bir başka parti kurmak mıdır?
Naci Ağbal o zaman gidip bir parti kursun. Cevdet Yılmaz gidip bir parti kursun! Olacak iş mi? Oysa bu iki ismin şu anda iki adım geriye çekilmiş halde partileri ve memleket için harıl harıl çalıştıklarına şahit oluyoruz.
Anladığımız kadarıyla mesele çok daha derin.
Evvela Cumhurbaşkanlığı Hükümet Modeli’ne karşı çıkmayla ilgili bir mesele gibi görünüyor. Yine, partinin merkezinde olmayla doğrudan ilgili.
Artık o aşama çoktan geçilmiş.
Şimdi kurulacak iki partiyi ve nasıl bir istikamete yöneleceğini takip edeceğiz.
Yazık oluyor. Oldu da!
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.