2020 yılının son günlerine geldiğimizde hepimizin dilinde neredeyse ortak cümle şu:“Ne yıldı ama!”Gerçekten hem ülkemiz hem de dünya için“felaketler yılı”olarak kayıtlara geçecek bir yılı geride bırakıyoruz.Küresel koronavirüs salgının önümüzdeki yılı ve yılları da etkileyeceğini de biliyoruz.Hal böyleyken, umuda ihtiyacımız var. Gelecekten ümitlenmeye ihtiyacımız var. Ümitleri yeşertecek güzel haberlere ihtiyacımız var.Böyle bir haletiruhiyedeumudumuzu diri tutmak için Türkiye’de bir çok göstergemizin
2020 yılının son günlerine geldiğimizde hepimizin dilinde neredeyse ortak cümle şu:
Gerçekten hem ülkemiz hem de dünya için
olarak kayıtlara geçecek bir yılı geride bırakıyoruz.
Küresel koronavirüs salgının önümüzdeki yılı ve yılları da etkileyeceğini de biliyoruz.
Hal böyleyken, umuda ihtiyacımız var. Gelecekten ümitlenmeye ihtiyacımız var. Ümitleri yeşertecek güzel haberlere ihtiyacımız var.
Böyle bir haletiruhiyede
umudumuzu diri tutmak için Türkiye’de bir çok göstergemizin olduğunu görüyoruz.
Van’da uluslararası tekstil markalarına ürün tedarik eden tekstil kampüsü bunlardan biri.
Bir diğeri, Çin’e 12 günde ulaşan ihracat treni. Bir başkası sözüm ona stratejik ortağımız Amerika’nın CAATSA (Hasım gördüklerine uyguladığı yaptırım) kapsamında Savunma Sanayi Başkanı ve 3 arkadaşına yönelik yaptırım kararı almasına rağmen bu yaptırımın boşa çıkacağına ilişkin savunma sanayiindeki göstergeler.
Türkiye’nin en büyük sermayesi insan.
Çalışma hayatında aktif olarak yer alabilecek genç bir nüfusumuz var. Ve dahası küresel pandemi ile birlikte Türkiye’nin güvenli limanlardan biri olarak dünyanın bir çok ülkesi tarafından kabul görmesi.
TÜRKİYE ÜRETİM MERKEZİ OLACAK
Dün
gazetesinin birinci sayfasında
İş Bankası Genel Müdürü Adnan Balı’
nın sözlerinden oluşan bir haber vardı.
Haberin başlığı:
Türkiye üretim merkezi olabilir.
“İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, Türkiye’nin ‘güçlü insan kaynağı, teknoloji ve esnek üretim alt yapısı’ olmak üzere üç önemli avantajı bulunduğunu vurgulayarak, ‘Ülkemiz esnek ve dinamik üretim yapısı ile öne çıkabilir’ dedi. Bali Türkiye’nin enerjinin, bilginin ve üretimin merkezi olabileceğini söyledi.”
Bali’nin sözlerine şunu da ilave etmek isterim.
Türkiye bir kaç saatlik zaman farklarıyla dünyanın neredeyse yarısına yakınına ulaşma imkanı bulan ender ülkelerden biri.
Coğrafi konumuna son 20 yıldır ulaşım alt yapısını da eklediğimizde
Türkiye merkez ülkelerden biri olmaya namzet.
İstanbul Havaalanı’ndan 5 saatlik uçuş ile Londra’ya da Hindistan’a da ulaşabiliyorsunuz. Halkalı’dan kalkan bir treniniz Avrasya Tüneli’ni de kullanarak geçtiği Asya’nın en uzak ülkelerinden Çin’e 12 günde ulaşabiliyor. Yakında Londra’ya da ulaşacak. Nijerya’ya da, Norveç’e de neredeyse aynı saatte ulaşma şansınız var.
Ve daha da şanslı olduğunuz husus çok dinamik ve genç bir nüfusumuz var.
Adnan Bali’nin
“esnek üretim alt yapısı”
dediği hususu hiç yabana atmayın. Türkiye’de öyle organize sanayi bölgelerinde öyle KOBİ’lerimiz var ki küçücük torna tezgahlarında dünyanın dev firmalarına üretim yapıyorlar.
Hal böyle olunca 2021 ve sonrasına ilişkin ümitlerimiz artıyor.
Yeter ki şu pandemi sürecinde birbirimizi örselemekten vaz geçelim.
Ama nafile, dayanışmaya en çok ihtiyaç duyduğumuz dönemde öyle şeyler oluyor ki insan gerçekten hayret ediyor.
Ağaca balta vurmuşlar “sapı benden” demiş
Amerika’da Biden’in kazanmasından medet umanlar her fırsatta dışarıya
ya devam ediyor.
Macron ile Biden’in “Erdoğan” konusunda aynı çizgide buluşuyor olmasını içeride avantaja dönüştürme hayali kuranlar var. Bunlar en son
yaftasını yeniden dolaşıma sokarak pozisyon aldı.
Hem de
“diktatör” dedikleri ismin 40 yıllık siyasi hayatında “milletten, sandıktan” başkaca dayanağı olmadığını bildikleri halde.
Amaçları
nın ellerine yeni yeni koz vermek ve onların yardım ve desteği ile
“Diktatör” iftirasını 2015’ten bu yana kullanan CHP’nin ağızı bozuk sözcülerinin tavrı belli.
Bizi ilgilendiren husus
maalesef Erdoğan’ın en yakınında olanlardan birilerinin 2015’ten bu yana izlediği siyaset.
Şimdilerde yeni bir partinin genel başkanı olarak her gün Erdoğan ve partisine ağır ithamlarda bulunuyor. Aynı siyasetçi, 2015 yılında CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun ilk kez “Diktatör bozuntusu” diye kurduğu cümleye cılız bir tepki vermişti! O gün o siyasetçinin verdiği cılız tepkiyi “Naif bir cevap” şeklinde yorumlamıştım.
Sen misin “Naif bir cevap” diyen?
Siyasetçinin danışmanları, hiç de nezaketli olmayan bir üslupla o ifadeyi düzeltmem hususunda cümleler sarf etmişlerdi!
Meğerse o gün de de neredeyse Kılıçdaroğlu gibi düşünüyorlarmış bu zatı muhteremler ama bizim haberimiz yokmuş!
Zira bugün görüyoruz ki kendi “iktidarları dönemine ilişkin eleştirileri” yaparlarken kullandıkları dil ile CHP’nin ağızı bozuk sözcülerinin kullandıkları dil arasında pek fark yok. Belki tek fark, üslup. CHP’liler sinirlenmeden bağırarak çirkin sözler söylerken bunlar öfke nöbetleriyle söylüyor..!
Ağaca balta vurmuşlar “sapı benden” demiş.
Zaten Sayın Kılıçdaroğlu bir süre önce
“Ortak noktalarda benzerliklerimiz yüzde 99”
dememiş miydi?