İlginç, bir o kadar da tuhaf. Siyasal pozisyon alış biçimlerimize bakınca şaşırıyorum.
Bir grup,
hiç 16 Nisan 2017’de referandum olmamış gibi
yapıyor.
Hiç anayasa değişmemiş, hiç Türkiye’de
sistemin (iki başlı problemli bir yapı olduğu için bu deyimi kullanıyorum) yerine yepyeni bir
gelmemiş gibi davranıyor.
Yeni sistemin adı konmamış,
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi
’ne geçilmemiş gibi hareket ediyor.
Bir grupsa, Türkiye’nin 200 yıllık demokrasi geçmişi hiç yokmuş gibi davranıyor.
Sanki hiç meşrutiyetler yaşanmamış, hiç Meclis Hükümeti dönemi olmamış, hiç tek parti iktidarı yaşanmamış.
Bazılarıysa hiç demokrasi askıya alınmamış, hiç darbeler yaşanmamız, hiç koalisyonlar kurulmamış, hiç hükümet kurulamadığı için ara dönemler yaşanmamış, gibi yapıyor.
Bir grupsa, siyasal düşünceler arasında, siyasal hareketler arasında hiç geçişkenlik yokmuş, hiç birliktelikler olmamış, hiç iki siyasi hareket birlikte yol yürümemiş gibi yapıyor.
Oysa hepsi denendi. Hepsi yaşandı. Hepsi oldu!
Ve şimdi yeni bir şey daha oluyor.
İTİBARSIZLAŞTIRMAK KİME YARAR?
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “2019’daki Cumhurbaşkanı adayımız Erdoğan’dır”
çıkışından sonra zamanlamaya odaklananların haklılık payı dışındaki tüm eleştiriler yapaydır!
Tüm söylenenler nakarattan ibarettir. Ezberdir. MHP’nin ve Bahçeli’nin 7 Haziran seçimlerinden sonra aldığı pozisyonu hafife alma, küçültme ya da yok sayma çabasıdır. Boştur!
Şaşırmış görünenler, neden şaşırdınız?
Türkiye’nin son 20 yılında
ya da
“devenin iğne deliğinde geçtiği”
dönemlerde risk alan, ön açan, toparlayan ve destek olan bir siyasi lider olarak Bahçeli’yi ve siyasi parti olarak MHP’yi hiç mi görmediniz?
Dengeleyici bir rol üstlenen, regülatörlük yapan Bahçeli’yi hiç mi fark etmediniz?
367 garabetini, bu garabet yüzünden tıkanan siyaseti ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini Meclis’e girip kendi adaylarına oy vererek aşan siyasi parti ve lideri kimdi?
11’nci Cumhurbaşkanı Gül’ün seçilmesinin önüne koyulan engelin aşılmasında risk alanlar kimdi?
2002’deki erken seçim kararını
“baraj altında kalma pahasına”
alan kimdi? O iradenin arkasında duran hangi siyasi kadroydu?
7 Haziran seçimlerinden sonra altın tepside sunulan başbakanlığı elinin tersiyle iten kimdi? CHP’nin liderliğini bir kaset kumpasıyla alaşağı eden FETÖ’nün aynı taktikle MHP’nin yönetici kadrosuna yönelmesinde mevzi kaybetse de mücadeleyi bırakmayan kimdi?
Bütün bu
badirelerin atlatılmasında rol alan siyasi hareket MHP, lideri Bahçeli’ydi.
Bahçeli’nin
“2019’daki Cumhurbaşkanı adayımız Erdoğan’dır”
cümlesini
“MHP baraj altında kalmaktan korktuğu için şimdiden ittifak kuruyor”
diye yorumlamak, MHP geçmişini bilmemekle izah edilemez!
Zira, bunu dillendiren kalemlerin ya da sözcülerin yaşı benden büyük. O nedenle hem 12 Eylül öncesini, hem 28 Şubat sürecini hem de 2001 krizi sonrası “Siyaset mühendislerinin” Türk siyasetine yönelik hamlelerini iyi biliyorlar. MHP’yi ve liderliğini de elbet.
Ancak iş dönüp dolaşıp
na geldiği için ve Erdoğan düşmanlığını bir varlık meselesi yaptıkları için Erdoğan’a destek olan ya da onun yanında yer alan hangi siyasi aktör, hangi düşünce adamı varsa
ilan etmeye çalışıyorlar.
Bahçeli’nin Erdoğan ile; MHP’nin AK Parti
ile “Ara dönemin salimen atlatılması ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet modelinin yerleşik hale gelmesi için”
geliştirdiği milli birliğe yönelik tehditler devam edecek. Bunlardan biri de art niyetli sorulan
sorusuna ilişkindir.
Bu soruyu sormadan
önce “16 Nisan Referandumuna evet diyenler pişman olmuş mudur?”
sorusunu sormuşlardı. Bugün gelip,
“MHP ile ittifak, Ak Parti’ye oy veren Kürtlerin tercihlerini değiştirmez mi?”
sorusunun peşine düşmüş görünüyorlar.
Oysa 15 Temmuz’dan sonra hem FETÖ hem DEAŞ hem PKK ile amansız bir mücadeleye tutuşan devlet,
her vatandaşına eşit hizmet götürme konusunda da kendisiyle yarışır oldu.
Doğu ve güneydoğudaki illerimizde
üzerinden
hareketi başladı. Şehirlerde “batıda ne varsa doğuda da o var” anlayışı yerleşmeye başladı. Ve bu sistem vatandaşlardan beklentilerin üzerinde destek gördü.
Van’ı gördüm, Mardin’i gördüm. İlçelerini gördüm. Birincisi silahın gölgesinden sıyrılan Kürtler çok daha özgür düşünüyor. İkincisi, sırf ideolojiyle bir yere gidilmeyeceğini çoktan fark etmişler. Ve zaten kısır ideolojik kamplaşmanın tarafı olanların doğuda ya da batıda yaşıyor olmaları bir şey değiştirmiyor, onlar hala kısır ideolojik dünyalarında Türkiye ile köprüleri atmanın peşindeler.
Çöp yığınlarıyla dolu şehirler, asfaltsız yollar dururken “TC” ile girilen ideolojik kavganın kendi halindeki Kürtlere bir faydasının olmadığı bilakis kötülük olduğu çoktan görüldü.
Ve bir şey daha, MHP’nin Kürtlere tüm MHP tarihi boyunca yaptığı kötülük nedir ki? Bilen var mı?
CHP’nin Kürtlere yaptığının 100’de biri var mı ki?
Sonuçta, 2019’a doğru saflar daha da netleşiyor. Milli unsurlar “geçiş süreci”ni salimen atlatmak üzere ittifak kuruyor. Milli unsurların içinde Kürtlerin de varlığını bilmek gerekiyor. Bu ittifakı çatlatmak ve boşa çıkarmak içinse olmadık hamleler geliyor.
2018 beklediğimizden daha çetin geçecek. Aman dikkat!
İdlib’de olanlar PYD’ye yarıyor olmasın sakın
Suriye’de ne oluyor? Ya da İdlip’te? Bilen var mı? Resmi açıklamaları biliyoruz, ya gerisini? Türkiye Afrin’e müdahaleye hazırlanırken garantörü olduğu İdlib’de çatışmalar arttı. Size sadece şu kadarını söyleyeyim:
İdlib’de Türkiye’nin gözetmen olarak bulunduğu bölgelerde “terör unsurları” hala var. Bu unsuların Amerika ile ilişkileri de. Bu ilişkiyi Esad ve İran’ın Haleb’deki kanlı müdahalesi sırasında da görmüştük.
Daha da önemlisi, Amerika ile ilişki içinde bulunan bu terör unsurlarının Türkiye’deki bir takım çevrelerle de ilişki içinde olduğuna dönük ibareler var!
Anladığım şu: Soçi öncesi bir el, Türkiye’yi masadan itmeye azmetmiş! Türkiye, Rusya ve İran’ın birlikte yürüttüğü Suriye stratejisi çökmeden bir yol bulunmalı.
Yoksa daha çok kan dökülecek, çok acılar çekilecek, Türkiye’nin PYD’ye karşı geliştireceği hamleler de akamete uğrayacak.
PYD’nin en büyük destekçisi Ankara’nın karanlık dehlizlerinde olmasın sakın?