Neyi kaybettik ki bu haldeyiz, neye güveniyoruz ki bu kadar fütursuzuz

04:009/07/2019, Salı
G: 9/07/2019, Salı
Hasan Öztürk

Sokakta yürüyorum… Elindeki sigarayı henüz yarılamışken ulu orta fırlatıyor yere… “Ama kardeşim, hem çevre kirlendi, hem yangın tehlikesi oluştu” diyesim geliyor. Ama yüzü kapkara. İrkiliyorum!Gözlerimle yerdeki yanan sigara izmaritini işaret etmekle yetiniyorum.Yürüyorum. Belediyenin uzun emeklerle yayalaştırmış caddesi boyunca yürüyorum. Sağlı sollu kaldırım taşları, ortasında ağaçlar, altında geniş uzun banklar. Bankların önü arkası sigara izmariti, çekirdek kabuğu, boş pet şişe, poşet. “Siz

Sokakta yürüyorum… Elindeki sigarayı henüz yarılamışken ulu orta fırlatıyor yere… “
Ama kardeşim, hem çevre kirlendi, hem yangın tehlikesi oluştu
” diyesim geliyor. Ama yüzü kapkara. İrkiliyorum!


Gözlerimle yerdeki yanan sigara izmaritini işaret etmekle yetiniyorum.

Yürüyorum. Belediyenin uzun emeklerle yayalaştırmış caddesi boyunca yürüyorum. Sağlı sollu kaldırım taşları, ortasında ağaçlar, altında geniş uzun banklar. Bankların önü arkası sigara izmariti, çekirdek kabuğu, boş pet şişe, poşet. “
Siz evinizde de böyle mi oturuyorsunuz
” diyesim var ama diyemiyorum. Birçoğu dilimi bile anlamıyor!

Oturuyorlar… Yayılmışlar banklara oturuyorlar... Ellerindekini az ilerideki çöp kovasına atmaktan imtina ediyorlar. Yere atıyorlar. Hiçbir şey olmamış gibi oturmaya devam ediyorlar.

Yürüyorum. Önüme çıkan, “
Bir liran var mı
” diyen ile, “
Bana yemek alır mısın
” diyenlerin arasından yürüyorum.
Kaldırımda üzerime üzerime gelenler var. Bunların yaya mı taşıt mı olduğunu bilemiyorum.
Motosikletliler. Bir bakıyorum yaya yolunda ayağımın üzerinden geçiyor, bir bakıyorum caddede ters yönde ilerliyor, bir bakıyorum yaya geçidinde yaya olmuş bizimle birlikte karşıdan karşıya geçiyor.

Motosikletli olunca her şey mubah olmuş anlaşılan.

Yürüyorum. Kaldırıma park etmiş otomobil yüzünden caddeye inmek zorunda kalıyorum. Acı bir fren ile irkiliyorum. Uzun korna sesiyle kendimi kenara atıyorum. Bir ses, “
Manyak mısın, deli misin ne işin var caddenin ortasında
” diye bağırıyor. Korkuyorum!
Arabaya biniyorum. Bırakın ara caddeleri, ara sokakları; ana arterlerde bile kuralsızca üzerime üzerime geliyorlar.
Ne şerit değiştirmeyi ne mesafe takibini biliyorlar. Ya da biliyorlar da işlerine gelmiyor. Şaşırıyorum.

Emniyet şeridini babalarının tapulu malı sanarak ihlal ediyorlar. Çakma çakarlarıyla üzerime üzerime geliyorlar. Yolların sahibi gibi davranıyorlar.

Yol vermeyeni, arabasından indirip darp etmeye kalkışıyorlar. İmdadına kilitli kapı yetişiyor. Sana zarar veremeyince arabanın üstüne çıkıp tepiniyorlar. Magandanın magandası oluyorlar. Paralarına, şöhretlerine, unvanlarına, cehaletlerine güveniyorlar!

Metrobüse biniyorum. Daha doğrusu binmeye çalışıyorum. Durakta sıranı beklersen, gelen metrobüs seni almadan çekip gidiyor. Çünkü ne nezaket var ne kural var ne örf var.
Üst üste, ite kaka, paldır küldür bindin bindin, yoksa öylece kalakalıyorsun.

***

Toplumsal yozlaşmayı yaşıyoruz. Öyle günler ki komşunun komşuyu iyi niyetli uyarması bile kriz nedeni, kavga nedeni, şiddet nedeni.

Kadınlar sokak ortasında darp ediliyor, öldürülüyor, saldırıya uğruyor. Bir maganda kurşunu sizi evinizin balkonunda buluyor. Park etme yüzünden çıkan kavgada bilmem ne kadar bıçak darbesi vücudunuza iniyor.

Bir ahlaksız, yol vermedin diye arabanda tepiniyor. Bir terbiyesiz, sokakları pisletiyor.
İnsanların ne çevreye ne topluma ne kendisine saygısı kalmış.
Tüketiyoruz hep birlikte kırıntı halinde kalmış ne kadar değerimiz varsa.
“Temizlik imandandı hani! O zaman etrafımız imansızlarla dolu” sözünü kurmak istiyorum.

Hani nezaketli insanlardık? Etrafımızda ne trafikte ne toplu taşımada kimsenin gözünün yaşına bakmıyoruz, kimsenin hakkına riayet etmiyoruz, kimseyi gözetmiyoruz. Bencillikte sınır tanımıyoruz.

Tüketiyoruz hep birlikte kırıntı halinde kalmış ne kadar değerimiz varsa.
Vicdanlarımıza sağır olmuşsak geriye bir tek “zorlayıcı” normlar kalır!

Zorlayıcı… Zorla yaptırıcı. Topluma, çevreye, bireye karşı yapılan suçların caydırıcılığı yani.

Trafik ihlali mi yaptın, öyle bir ağır ceza ödemelisin ki
aklın şaşmalı.
Çevreyi mi kirlettin, öyle bir ceza almalısın ki insanların yüzüne çıkacak
yüzün kalmamalı.
Kural ihlali mi yaptın, öyle bir yaptırım ile karşılaşmalısın ki ömür boyu
aklından çıkmamalı!

Baktım, gelişmiş toplumlarda bu işler nasıl oluyor diye.

Çok basit:
Eğitim ile birlikte caydırıcı ceza tek yolu!

Yani, siz çevre bilincini vereceksiniz sonra da çevreyi kirletene ağır bir fatura keseceksiniz.

Sorunun büyük bir bölümünü çözmüş oluyorsunuz.

Denetimse işin başı.

Dijital denetimden tutun da polis ve zabıtaya kadar.
Japonya tam da örnek. Günde 3.5 milyon insanın kullandığı bir istasyonda sadece 12 temizlik personeli var ve yerler tertemiz. Neden acaba? Nedeni basit. Çöp atmamayı öğrenmişler. Bir de ağır ceza ile karşı karşıya kalacaklarını biliyorlar.

Bizdeyse belediye bütçesinin neredeyse yüzde 25’i temizlik için kullanıldığı halde yer yer çöp ve pislik. Çünkü temizlik görevlisinin temizlediği sokağı biraz sonra bir terbiyesiz yeniden pisletiyor. Buna temizlik görevlisi ne yapsın?

Hesap verebilmeliyiz. Bedel ödemeliyiz. Fütursuzluğumuzun bir bedeli mutlaka olmalı.

Yoksa hep birlikte yozlaşmış bir toplum, kirlenmiş bir çevre içinde karambole yaşayıp gideceğiz.

Yanılıyor muyum?

#İstanbul
#Sokak
#Kirlilik
#Toplum
#Yozlaşma