Bu ülkede Bayındırlık ve İskan Bakanlığı diye bir bakanlık vardı… Hala da var. İsmi bugün için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olsa da.
Bir yeri bayındır etmek yani geliştirip güzelleştirmek, yaşayış koşullarını uygun bir duruma getirmek için çalışmak ile iskan etmek yani “yurtlandırma” faaliyetlerinde bulunmak tek bir bakanlıkta toplanmıştı.
Çünkü, mamur etmek ile mamur ettiğiniz alanlara yerleştirme “yurtlandırma” arasında doğrudan bir bağ ve ilişki biçimi vardır.
Bir toprağı ancak mamur ederseniz yani bayındır ederseniz o toprakta iskan yani yurtlandırma yapabilirsiniz.
O yüzden tarih boyu, iskan ile bayındırlık faaliyetleri birlikte yapılmıştır.
HEM GÜVENLİK İÇİN HEM MAMUR
“Osmanlı İskan Politikası”
ise başlı başına oturulup tartışılması gereken, dersler çıkartılması gereken bir husustur. (Acilen tarihçilerimizi ve nüfuz hareketlerini araştıran akademisyenlerimizi bir çalıştayda toplanmaya çağırıyorum. H.Ö)
Osmanlı hem yurt/vatan emniyeti için hem fitne fücur işlerini en aza indirmek için iskan politikası gütmüştür ve başarılı olmuştur.
Osmanlı İskan Politikası’nın bugüne etkilerini de anlatan başarılı iki örneğini burada vermek istiyorum.
Bunlar birincisi
Balkanlarda Makedonya’nın dağ köylerindeki uygulamadır.
TRT’nin bir belgeseline bile konu olmuştur.
Kuzey Makedonya’da bir köye giden çekim ekibi 12/13 yaşlarında bir kız çocuğu ile söyleşi yapıyor. Üzerinde
Yörük kıyafeti üç eteği olan kız çocuğuna Türkçe soruyorlar, “Neden buradasınız” diye. Kızın cevabı yine Türkçe ve çok ilginç!
“Devlet bize burada bekleyin dediği için...”
Kız çocuğunun verdiği cevap karşısında ekibin şaşkınlığı gözlerinden okunuyor. Kızın dedesi ya da köyün yaşlıları bu cümleyi kursa belki bir nebze anlayabiliriz ama küçücük bir çocuk
“Devlet bize burada bekleyin dediği için buradayız”
diyerek tarihi bir cevap veriyor.
Evet,
Makedonya’nın Yörük köylerinde 400 yıl önce “Burada bekleyeceksiniz” dendiği için oraları bekleyenler var. Bunun adına biz Osmanlı İskan Politikası diyoruz.
İkinci örnek,
Suriye’nin Lazkiye kırsalından. Türkmendağı civarındaki köylerden
. O köylerde yaşayanların çoğu Anadolu’dan Osmanlı döneminde o bölgeye yerleştirilen Türkmenlerden oluşuyor. Tıpkı Mekedonya’nın dağ köylerindeki Yörükler gibi. Onlara da soruyorlar,
“Devlet bize burada bekleyin dediği için bekliyoruz”
diyorlar; yine.
İskan politikası böyle bir şeydir.
İskan ettiğiniz tebaanız ile vatanınızı mamur edebilir ve güvenliğinizi temin edebilirsiniz, yani.
SURİYELİLER KONUSUNDA YENİ BİR
KIRMIZI ÇİZGİMİZ OLACAK MI?
Peki bu örnekleri ve iskan politikasını neden anlatıyorum sorusuna gelecek olursak.
Çoğunluğu 100 yıl önce Misak-ı Milli sınırlarının içinde kalan ve bugün Türkiye’ye sığınan 4 milyona yakın Suriyelilerle ilgili sorunlar yaşıyoruz.
“100 bin mülteci bizim kırmızı çizgimizdir”
diye başlanılan mesele bugün artık
doğru gidiyor.
Daha önce geçici kamplara yerleştirilenler
gerekçe gösterilerek şehirlere alındı. Geçici koruma statüsü verildi. Böylece “göçmen” kabul edilmedi. Şu anda istisnai birkaç kamp dışında çoğu kamp kapatıldı.
O istisna kamplarda da eski askerlerin kaldığını biliyoruz.
Suriyelilerin başta İstanbul olmak üzere şehirlere yerleşmelerine bırakın engel olmayı teşvik bile ettik.
Onlar da tipik mülteci refleksleriyle hareket ederek birbirlerine yakın yerlerden ev tuttu, iş yeri açtı, dayanışma içine girdi. Şehirlerde Suriyeliler gettoları oluştu. Bu sürece ne yazık ki müdahil olunmadı. İskan politikası üretilmedi. Düzenli bir iskan hiç olmadı.
“KARDEŞİMİZ” SLOGANI ATANLAR İLE “DEFOLSUNLAR” SLOGANI ATANLAR ACABA AYNI AMACA HİZMET EDİYOR OLABİLİR Mİ
Bütün bunlar olup biterken meydan iki marjinal gruba bırakıldı. Bir tarafta
diye slogan atanlar… Diğer tarafta,
diyenler.
Bana göre kesinlikle ne Türkiye’nin ne de Suriyelilerin iyiliğini gözetiyorlar.
Faşizm bizim insanımıza çok uzak bir duygu. Ne var ki son dönemde Suriyeliler ve yabancılar üzerinden günlük politik prim yapanların bazıları gerçekten ırkçılık derecesinde yabancı düşmanlığına soyunmuş görünüyor.
Buna mukabil
, “ümmet”, “kardeş”, ”din” ve “vicdan” üzerinden kamuoyu oluşturmaya çalışan grupların da yaptığı bir takım emperyal güçlerin değirmenine su taşımaktan başka bir şey değil.
Mesela, Suriyelilerin sadece Esad zulmünden kaçtığını söylemek gibi.
Mesela Suriye’nin kuzeyinden sürülenlere kol kanat gerelim derken, o bölgenin boşaltılmasına hiç ses çıkarmamak gibi…
Mesela, Suriye’nin kuzeyinde Amerika eliyle kurulmaya çalışılan terör koridoruyla ilgili bir tek cümle kurmamak gibi.
Mesela, Suriyelilerin şu anda hiçbir sorun teşkil etmediğini anlatmaya çalışmak gibi.
Suriyeliler meselesinin acilen, bu iki grubun tekelinden kurtarılmasa gerekiyor.
İçişleri Bakanlığı son dönemde hem kaçak göçmenler hem de geçici koruma altındaki Suriyelilerle ilgili yeni bir uygulama başlattı. Bize göre çok geç kalınmış ve ipin ucu kaçmıştır. Son alınan kararların istenilen sonuca matuf olmadığını düşünüyoruz.
Kaçak yollardan Türkiye’ye giriş yapanlar sınır dışı edilecek. Geçici koruma altındaki Suriyeliler, hangi şehre kayıtlı ise o şehre gönderilecek. (İstanbul’u cazibe merkezi haline getirip, yerleşmelerine göz yumulduktan sonra şimdi sadece bu tedbir ile sonuç almaya çalışmak başlı başına tartışılması gereken bir husustur. H.Ö)
Sonuç olarak, iskan ile güvenlik, iskan ile mamur etme arasındaki ilişkiyi unutursak Suriyeliler meselesi devasa bir mesele olarak karşımıza çıkar; çıktı da.
diye bir cümle kurmak isterdim. Ne yazık ki bu cümlenin artık bir karşılığı yok. Bu meseleye ilk eğildiğimizde bazı dostlarımız
diye bağırmak yerine
“Burada bir sorun var, çözümü için hem kamuoyunu hem ilgili birimleri hep birlikte harekete geçirebilir miyiz”
diye düşünmüş olsalardı bugün mesele iki istismarcı gruba bırakılmamış olurdu.
Tekraren söylüyorum. Suriyelilerin çoğu geri dönmeyecek. Onların entegrasyonu için Avrupa Birliği (AB) fonlarını kullanmak bir hatadır. O fonları kullananların bugün “kardeşlik” edebiyatı yapmalarını asla kabul etmiyoruz. Suriye’nin kuzeyinde Amerika eliyle kurulmak istenen terör koridoru Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin topraklarından çıkartılması yüzünden bu kadar yakın bir tehdit olarak durmaktadır.
Sahi, Filistinlilerin akıbeti ile Suriyeliler akıbeti aynı olursa ne olur?
Tartışmaya devam edeceğiz.