Son dönemde CHP’de olup bitenlere baktığımda“akıl tutulması”ndan çok daha fazlasını görüyorum. Dün CHP medyasından bir gazeteci arkadaş CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun“Uyuşturucu kaçakçılarından, organ mafyasından da vergi alınması”yönündeki konuşmasına atıf yaparak“idrak tutulması”ifadesini kullandı.Oysa Sayın Kılıçdaroğlu, buna benzer açıklamaları çokça yaptı, yapıyor. Elazığ depreminde girdiği çadırın üzerindeki koca ismi ve hilali gördüğü halde kameralara dönüp,“Kızılay nerede”diyen bizzat Kılıçdaroğlu’ydu
Son dönemde CHP’de olup bitenlere baktığımda
ndan çok daha fazlasını görüyorum. Dün CHP medyasından bir gazeteci arkadaş CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun
“Uyuşturucu kaçakçılarından, organ mafyasından da vergi alınması”
yönündeki konuşmasına atıf yaparak
ifadesini kullandı.
Oysa Sayın Kılıçdaroğlu, buna benzer açıklamaları çokça yaptı, yapıyor. Elazığ depreminde girdiği çadırın üzerindeki koca ismi ve hilali gördüğü halde kameralara dönüp,
diyen bizzat Kılıçdaroğlu’ydu mesela..!
Sayın Kılıçdaroğlu arkadaşlarının açıklamalarını da takip etmiyor olacak ki genel başkan yardımcılarının,
“Medyaya el koyma”, “İşadamlarının mal varlıklarını kamulaştırma”
gibi açıklamaların kendilerinden çıktığını bile yalanladı birkaç gün önce.
Aslında en güzel örnek S-400’ler meselesinde yaşandı.
“Kim bize saldıracak, Yunanistan mı, Suriye mi”
diye başlayan cümlelerin kurucusu Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu suflesine kapılan CHP medyasının neferleri hep bir ağızdan
terennüm etmişti ya hani. Trump tarafından veto edilen CAATSA yaptırımları ilan edildiğinde CHP’li Ünal Çeviköz imzasıyla kurumsal açıklamada “S-400 egemenlik hakkıdır. Derhal aktif hale getirilmelidir” türü açıklamalar bile gördük.
Anlayabildiğimiz kadarıyla CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun koro şefliğinde bir kesim, Türkiye’nin akıl sağlığı ile oynamak üzerine ahdetmiş. İnsanlarımız sapla samanı, doğru ile yanlışı, yalan ile gerçeği birbirine karıştırsın diye ellerinden geleni artlarına koymuyorlar!
“Ben yaptım oldu” mantığıyla çam devriyorlar
qDedim ya Kılıçdaroğlu’nun koro şefliğinde yapılanlarla milletin sapla samanı, gerçek ile yalanı, doğru ile yanlışı ayırmasının önüne geçmek istiyorlar diye.
Bu duruma CHP’li iki büyük şehir belediyesinin yaptıklarını örnek vermek istiyorum.
İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı, Şeb-i Arus Gecesi organizasyonuna imza attı. Törende kadınlar ile erkekler birlikte sema yaptı Itri’nin bestelediği
olarak söylendi. Kur’an-ı Kerim’den bazı ayetler Türkçe okundu.
O törenin Mevlana’nın ölüm yıldönümü nedeniyle yapılan bir sema gösterisi mi, sema ayini mi, sema zikri mi ya da sema şovu mu olduğu muallak!
Çünkü ne Mevlevi geleneğinde böyle bir ritüel var ne de böyle bir uygulama var. Yani ne kadın erkek birlikte sema yapmak var ne de Türkçe Kur’an-ı Kerim okunması.
Peki neden yapılmış olabilir?
Bana göre, iki amaç var. Birincisi,
meselesini tekrar gündeme sokmak. İkincisi ve bence daha da art niyetlisi,
“Sema” ile “Semah”ı iç içe geçirmek. Bırakın Mevleviler sema etsin, Aleviler semah!
NEPTÜN HANIMIN KIRMIZI ÇİZGİSİNİ AŞMAK İSTEYEN TUNÇ BEY!
İzmir Büyük Şehir Belediyesi’nin valiliğin engellemesiyle son anda skandala dönüşmek üzere olan etkinliği ise işin tuzu biberi olmak üzereydi.
Hazreti Peygamber’e (as) hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Charlie Hebdo dergisine destek veren bir karikatüristi İzmir’e davet etmişler.
Acaba bu davetten İzmir Büyük Şehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ne murat etmiş olabilir?
Oysa eşi hanımefendi
Charlie Hebdo kapağını paylaşıp sildiği zaman silme gerekçesini anlattığı açıklamasında,
“Hazreti Peygamberimiz benim de kırmızı çizgimdir”
demişti.
Neptün Soyer’in kırmızı çizgisi olan konuyu kaşıyan bir karikatüristi İzmir’e davet eden Tunç Soyer’in amacı acaba yıllar önce Şeytan Ayetleri kitabı yazarı Salman Rüştü’yü Türkiye’ye getirmek isteyenlerin amacı gibi bir amaç mıdır? Hiç düşünmek bile istemiyorum.
Zira, ne hazindir ki
Türkiye’ye gelmedi ama
onun kitabını bir gazetede tefrika etmeye başladı. Ardından Sivas Madımak Oteli’ndeki o vahim, cani ve kapkaranlık hadise yaşandı. Böylece bu memleketin evlatları Sünni, Alevi diyerek bir kez daha ayrıştırılmak istendi.
Sayın Soyer o günleri hiç mi hatırlamıyor?
Aşı gönüllüsü oldum; ya nasip
Habertürk’te Veyis Ateş’in programına Skype bağlantısıyla katıldım. Sevgili Veyis sözü bana vermeden önce, kendisi ve bazı arkadaşların aşı gönüllüsü olduğunu, benim de düşünüp düşünmediğimi sorduğunda da hiç tereddütsüz canlı yayında
dedim.
Ertesi günü
Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca’
nın danışmanlarından Hakkı Bey aradı. Hemen bir planlama yaptık. Ve
Okmeydanı Doktor Cemil Taşçıoğlu Hastanesi’nde çarşamba günü PCR ve antikor testlerimiz, dün de “Çin aşısı” olarak bilinen aşının birinci dozunu yaptırdık.
İkinci dozdan sonra da inşallah antikorun gelişip gelişmediğini göreceğiz.
Dünyayı ve Türkiye’yi kasıp kavuran koronavirüs pandemisinden kurtulmanın önemli bir aşaması olan aşı çalışmalarına karınca kararınca katkı verdiğim için mutluyum. İnşallah sonuçları da hayır olur.