Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ya da dün dünde kaldı cancağızım

04:002/03/2018, Cuma
G: 2/03/2018, Cuma
Hasan Öztürk

“Cumhur İttifakı” ve karşısına konumlandırılmaya çalışılan “İlkeler İttifakı” siyasetin yeni duruma nasıl adapte olacağına ilişkin ipuçları veriyor.Siz bakmayın CHP sözcülerinin ya da bazı kalemşorların, “Hani koalisyonlar dönemi kapanacaktı? Bakın şimdiden koalisyon yapılıyor” türlü eleştirilerine. Bal gibi biliyorlar ki parlamenter sistemdeki koalisyonlarla başkanlık sistemindeki seçim ittifakları bambaşka.Siz yine bakmayın, “Baraj aynen duruyor. Temsilde adalet ne olacak” türlü eleştirilere.

“Cumhur İttifakı” ve karşısına konumlandırılmaya çalışılan “İlkeler İttifakı” siyasetin yeni duruma nasıl adapte olacağına ilişkin ipuçları veriyor.

Siz bakmayın CHP sözcülerinin ya da bazı kalemşorların, “Hani koalisyonlar dönemi kapanacaktı? Bakın şimdiden koalisyon yapılıyor” türlü eleştirilerine. Bal gibi biliyorlar ki parlamenter sistemdeki koalisyonlarla başkanlık sistemindeki seçim ittifakları bambaşka.



Siz yine bakmayın, “Baraj aynen duruyor. Temsilde adalet ne olacak” türlü eleştirilere. Zira siyaset, hızla iki kesimli oluşum ile tüm siyasal eğilimlerin parlamentoda temsil edilmesini sağlayacak sisteme doğru evriliyor.

Ama amaçları tıpkı 16 Nisan referandum sürecindeki gibi kafa bulandırmak.

Yakın geçmişi çabuk unutmuş olamayız. Daha önceki gün 28 Şubat Post Modern Darbesi’nin yıldönümüydü. O dönem, koalisyonlar dönemiydi ve Türkiye hem siyaseten hem ekonomik olarak çöktü.

Ne kadar becerikli olunursa olunsun, Türkiye’de kurulan “parlamenterimsi sistem” siyasetin muktedir olmasının önüne geçiyordu.

Gerektiğinde silahlı kuvvetler, gerektiğinde “silahsız kuvvetler” devreye girerek siyaset yeniden dizayn ediliyordu.

Hatırlayın. REFAH/YOL bir protokol üzerine kurulmuştu. Bir yıl sonra Refah Partisi Genel Başkanı Erbakan başbakanlıktan istifa edecek, yerine Başbakan Yardımcısı Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Çiller geçecekti. Ama dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Erbakan’ın istifasından hemen sonra hükümeti kurma görevini Anavatan Partisi Genel Başkanı Yılmaz’a verdi. Sonuç? Sonuç, kaos, siyaset dizaynı, post modern darbenin yerleşik hale gelmesi ve nihayet 2001 ekonomik kriziyle Türkiye’nin dibe vurması.

Yine hatırlayın!

7 Haziran 2015’teki genel seçimlerde yüzde 41 oy almış bir parti yani Ak Parti tek başına hükümet kuramadı. Çünkü sistem Meclis’e giren en küçük partinin yüzde 11’in üzerinde oy alması halinde tek başına iktidar çıkarma imkanı vermiyordu. Ve bunu bilen siyaset mühendisleri, HDP’nin barajı yüzde 11’in üzerinde bir oy ile aşması için büyük bir çaba gösterdi. (CHP Genel Başkan Yardımcısı Murat Özçelik, “Biz ailecek oyumuzu HDP’ye verdik” bile dedi.) Koalisyon için kollar sıvandığındaysa sonuç alınamadı. Hatta hatırlayın MHP lideri Bahçeli’ye “ahlaksız” bir teklif bile yapıldı. HDP’nin dışarıdan desteklediği CHP/MHP koalisyonu önerildi, Bahçeli’ye “Başbakan ol” bile dendi!

Bir şey daha olmuştu. PKK terör örgütü siyasi belirsizliği fırsat bilip, çukur terörüne girişti.

Şimdi şunu düşünün. Acaba 1 Kasım seçimleri sonrası tek parti iktidarı olmasaydı, 15 Temmuz darbe ve içi işgal girişimi nasıl püskürtülürdü?

Yine, şayet şu anda Türkiye’de güçlü bir iktidar görevde olmasaydı…

16 Nisan referandumu ile kabul edilen “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne ilişkin bazı yasal düzenlemeler hemen yürürlüğe girmeseydi…

Cumhurbaşkanı Erdoğan inisiyatif kullanamıyor olsaydı…

DEAŞ ile PYD/YPG-PKK terör örgütlerine karşı Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı yapılabilir miydi?

Toparlayalım.

2019’da Türkiye’deki siyasal sistem tamamen değişecek. Yeni sistem, zorunlu olarak seçim öncesi ittifakları doğuracak. Bu sistemi şimdiden içselleştirmiş olanlar “Cumhur İttifakı”nda bir araya geldi. Yeni geleceklere de kapıyı açık bıraktı. Yeni sistemin yerleşik hale gelmemesi için çabalayanlarsa umudunu hala siyaset dışındakilere bağlamış görünüyor! Bir de sırf hasedinden kıvrananlar var ki bu konumuzun dışında.

Oysa “Atı alan Üsküdar’ı geçti. Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım!”

Sahi ittifak formülü, küçük partileri de parlamentoya taşımanın bir formülü olarak çok demokratik bir oluşum değil mi?

  • İz’an yoksa, dil şaşar
  • Hızını alamamış… Ekranın şehvetine kapılmış… Saydırıyor. Niyeti “halis” bile olsa dil şaşmış!
  • Türk Silahlı Kuvvetleri'ni (TSK) koruduğunu zannediyor. İçgüdüsüyle konuşuyor.
  • “Narkoz sonrası ayılma hali”nde besbelli!
  • Hadi “öteki”ne yok da, ne çalıştığı kuruma saygısı var, ne izleyiciye, ne de “biz” diye kategorize ettiği kesimin hassasiyetine.
  • Hüccet ya hazret. Saydırıyor habire… Dilin kemiği yok ki!
  • “TSK sivil öldürmüyor” diyor el hak doğru. Ama bu gerçeği anlatmak için seçtiği dil pespaye. Sokakta söylense yadırganır… Kahvede de..!
  • “Sivil öldüreceksek Cihangir’den, Nişantaşı’ndan başlarız” diye devam ediyor.
  • Dedim ya ekran şehveti iz’ânının önüne geçmiş besbelli…
  • Tıpkı kim gibi… 16 Nisan referandumuna giderken başka bir ekrandan “evetçilere” saydıran CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt gibi. “Diyelim ki ‘evet’ çıktı. (…) Ulan sizi İzmir’e kadar kovalamazsak anamızdan emdiğimiz süt helal olmasın. Sizi de sizin yedi göbek sülalenizi de bütün emperyalistleri de yine İzmir’den denize dökeriz” diyen kafa gibi!
  • Bu kafanın dindarı, solcusu, şucusu, bucusu olmaz!
  • Bu kafa geri bir kafadır lakin “kendini bilmeyen” bir kafadır.
  • En büyük zararı da “mensup olduğunu sandığı” çevreyedir.
  • İstanbul’da Cihangir de var, Çarşamba da… Türkiye’de Konya da var İzmir de. Diyarbakır da var Çanakkale de.
  • Birlikte yaşamanın ortak paydası vatandır. Karşısındakini “öldürmek” ya da “denize dökmek” isteyenlere duyurulur!
#Sistem
#Cumhurbaşkanlığı