‘Aramakla bulunmaz ama bulanlar hep arayanlardır’

Cumhurbaşkanı Erdoğan 1442. Hicri yılın ilk cumasında bize bir müjde verecek.

Bugün Türkiye’yi, Türk milletini çok yakından ilgilendiren bir müjdeyi bekliyoruz.

Çarşamba gününden bu yana müjdenin ne olduğu konusunda meraklı ve heyecanlı bir tartışma yürüyor.

Ortak kanaat Türkiye’nin bir enerji kaynağı bulduğu yönünde.

Bu kanaati pekiştiren bilgiler, imalar, iddialar, açıklamalar yapıldı, yapılıyor.

Müjde her ne olursa olsun şimdiden hayırlı uğurlu olsun.

Türkiye’nin cari açığında en büyük kalemi elbette enerji ithalatı oluşturuyor. Yıllık 45 milyar dolar civarında bir enerji ithalatı yapıyoruz. Buna mukabil son 15 yılda yenilenebilir enerji ve milli enerji konusunda Türkiye devrim niteliğinde adımlar atıyor.

Benim köyümde bile dev güneş panelleri kuruldu. Ege ve Akdeniz’deki rüzgâr güllerinin sayısını bileniniz var mı peki?

Her geçen gün yerli milli, yenilenebilir enerji üretimi ile enerjideki dışa bağımlılığımız azalırken, özellikle Sayın Berat Albayrak’ın Enerji Bakanı olduğu dönemde “Arama” üzerine yeni bir strateji geliştirildi.

“Aramakla bulunmaz ama bulanlar hep arayanlardır” diye çok güzel bir ârifan sözümüz var. Kimine göre Bâyezîd-i Bistâmî’nin, kimine göre Yunus’un sözü. Ne fark eder. Sözün doğruluğuna bakarız biz.

Aramakla bulunmaz ama bulanlar arayanlardır gerçekten de…

İşte bu ârifler sözü ilhamımız oldu. Nihayet Oruç Reis, Barbaros Hayretin Paşa, Fatih, Yavuz, Kanuni gemilerimiz sismik ve sondajlama ile aradı, aradı, aradı.

Enerjide dışa bağımlılığımızı iç politik tartışmaya meze yapanların önemli bir kısmı “arayan” gemilerimize de dil uzatmayı ihmal etmedi.

“Ne gereği var” diye başlayan, “Zaten Türkiye’nin denizlerinde petrol yok. Fuzuli zaman kaybı ve masraf” diyenlere kadar niceleri “aramak”la görevli gemilerimize ve onlara görev emri yazanlara laf söyledi.

“Türkiye’de petrol vardı da biz mi içtik” diyordu bir zamanlar Türkiye’yi yönetenlerden biri. Bu sözü petrol kıtlığı çektiğimiz 70’li yıllarda söylemişti. Benzin istasyonlarının önünde uzun araç kuyrukları varken… Türkiye 50 cent’e muhtaç olmuşken… Margarin yağını karaborsada bile bulamazken…

Ve Türkiye o günlerde sanki “öğrenilmiş bir çaresizliğin” esiri olmuştu.

“Karanlığa küfredeceğine Allah aşkına kalk da bir mum yak” diyen Konfüçyüs’ün sözünün aksine,

“Türkiye’de petrol yok. Olanı da çıkartmak çok maliyetli. Astarı yüzünden pahalıya geliyor” diyerek ne “arama” yönüne, ne de aramaya teşebbüs etme yoluna gitmişlerdi.

“Türkiye’de petrol vardı da biz mi içtik” diyen siyasetçi “yok ki ben ne yapayım” diyerek karanlığa küfretmişti sadece..!

Çünkü zihin dünyasındaki “vatan” kavramı sadece toprak parçasından ibaretti.

Ve zaten Anadolu’ya hapsedildiğimiz günden bugünlere gelinceye kadar hepimizin zihin dünyasının sınırlarını da daralttıkça daraltmışlardı.

“Mavi Vatan” diye bir kavramı son günlerde çok sık duyar olduk. Mavi Vatan, vatanımızın denizlerini tanımlıyor. Ve tek bir çakıl taşını bile kimselere vermeyi düşünmediğimiz vatanımızın toprağı gibi, Mavi Vatanımızın tek bir damlasını da kimselere vermeye niyetimiz yok diye ilan etmiştik.

Ve şimdi büyük olasılıkla Mavi Vatanımızda bize ait, bizim olan bir “enerji kaynağı”nı bulduğumuz ilan edilecek. Cumhurbaşkanımızın müjdesi bu olacak.

Arayanlar bir kez daha buldu hamdolsun. Aramayı akıllarından bile geçirmeyenlerin daralmış zihin dünyalarına inat, içimizdeki bazılarımızın ufkunun ne denli geniş olduğu bir kez daha ortaya çıkmış oldu.

Açıkçası bana “geniş ufuklularımızın var olduğunun gösterilmesi bile” en büyük müjde.

Müjdeler olsun Türkiye…

Şükürler olsun.

Aramakla bulunmaz ama bulanlar elbette arayanlardır..!

Hicri 1442. yılımız hayırlı olsun. Hicri yılımızın ilk cumasında gelen müjde hayır getirsin.