Tek kutuplu dünya da çöküyor, farkındalar. 2’nci Dünya Savaşı’ndan sonra kurdukları dünya düzeni 90’ların başında bir kırılma yaşamıştı. Sovyetler çökmüş, Varşova Paktı tarih olmuştu.
Yalta Konferansı ile paylaştıkları dünyada yeni bir düzen başlatmışlardı.
Churchill, Roosevelt ve Stalin’in pay ettiği dünya, Stalin’in temsil ettiği düşüncenin iflası ve çökmesiyle yeni bir evreye geçmişti.
Yalta’da pay etmişlerdi dünyayı. Stalin dünyanın bir kısmına, Roosevelt bir kısmına hükmedecekti. Churchill’in yüz yılların birikim bir devleti ise her iki dünya savaşının galibi olarak “servet”e konacaktı.
Öyle de oldu 90’lı yıllara kadar.
Soğuk Savaş dönemi boyunca, Amerika ve Sovyetler “kapışıyor” gibi yaparken, İngilizler Hong Kong’daki gibi kurdukları finans-kapital düzen sayesinde servetlerine servet kattı.
Ama 90’lara kadar…
Sonra Varşova Paktı çökünce tek kutuplu dünya düzeni diye bize Atlantik Paktı’nı dayattılar. Zaten NATO’nun açılımı da “Kuzey Atlantik Paktı” değil mi?
NATO, Sovyet tehdidinin yok olmasından sonra kendisine yeni bir düşman icat etti: İslam!
İslam dünyasındaki marjinal ve radikal gruplar üzerinden topyekun bir tehdit algısı oluşturdu. Zaten 11 Eylül 2001 saldırılarıyla birlikte fiili olarak, “Haçlı Seferi” başlatan da yine NATO’nun süper gücü Amerika değil miydi?
Afganistan, Irak işgalleri ve El Kaide gibi terör örgütleri üzerinden İslam dünyasını askeri olarak işgal etti.
Kissinger gibi kafalar ise daha da ileri giderek, “İslam iç savaşı” projesini adım adım hayata geçirdi. Irak’ta, Suriye’de yaşananlar bunlar. Hatta o savaşları Türkiye içine de ihraç etmek üzereydiler ki proje ellerinde patladı.
Bütün bu yakın geçmişi neden hatırlatıyorum sorusuna gelecek olursak.
Trump yönetimindeki Amerika, tek kutuplu dünyanın jandarması olarak üstlendiği rolün faturasını hem müttefiklerine hem düşmanlarına kesmenin derdine düştü.
Rakip ve düşman olarak nitelendirdiği Rusya ve Çin ile başlayan çatışma, Avrupa Birliği ile devam etti.
Ekonomik yaptırımlar, cezai işlemler derken dünya şimdi şiddetli bir ekonomik savaşın içinde.
Bir de “müttefik” olarak nitelendirdiği ancak her dönemde yönetimlerini yedeğinde tutmayı alışkanlık haline getirdiği ülkeler var.
Türkiye de onlardan biriydi. Türkiye bağımsızlaşmak istedikçe ya da kendi başına karar verme aşamasına geldikçe darbelerle müdahale edilen bir müttefikiydi Amerika’nın.
“Bizim çocuklar başardı” cümlesi 12 Eylül 1980 darbesinde Amerikalılar tarafından kurulmuş bir cümledir unutmayalım.
2013’ün Mayıs ayına gelindiğinde Türkiye ekonomik ve siyasal anlamda en parlak dönemlerinden birini yaşadı. IMF’ye borcunu bitirdi. Anlaşmalarını sona erdirdi. Faizleri 5’in altına çekti. Döviz/tl ilişkisi sağlıklı bir zemine oturdu.
Ama ne gördük. Bir anda Gezi provokasyonu patlak verdi.
O günden 15 Temmuz 2016 gecesi yapılmak istenen darbeye kadar FETÖ’cü alçaklar eliyle birçok teşebbüs yaşadık.
Ve bu teşebbüslerin tamamının arkasında da Amerika’nın olduğunu gördük.
Türkiye bağımsızlaşmak istedikçe içerideki aparatlar eliyle engellenmeye çalışılıyor. Engellemeye çalışanlar ise ne hikmetse stratejik ortağımız ya da müttefikimiz..!
Nihayet Türkiye, 16 Nisan 2017’deki referandum ile yönetim sistemini de değiştirdi. Bu da bağımsızlık yönünde atılmış çok önemli bir adımdı.
FETÖ eliyle kurulan kumpaslar, yapılmak istenen darbeler bu millet ve lideri Erdoğan tarafından tek tek püskürtülünce bu kez Amerika doğrudan müdahale yolunu seçti.
Halkbank ve Hakan Atilla olayı böyle bir müdahaledir. F-35 uçakları hakkındaki karar böyle bir müdahaledir. Rahip Brunson’un ev hapsini bahane ederek “yaptırım tehdidi”de bulunmak böyle bir müdahaledir.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ü hedefe koymak böyle bir müdahaledir.
Suriye’nin kuzeyinden Türkiye’yi kuşatmaya çalışmak böyle bir müdahaledir.
Türkiye bağımsızlaşmak için çıktığı yolda bedeller ödüyor. Bazen bunu kanıyla, canıyla ödeyenlerimiz var. Bakın daha önceki gün 11 aylık Bedirhan’ı ve annesini toprağa verdik, kalleş PKK saldırısı yüzünden.
Bazen, ekonomik olarak bedel ödüyoruz. Dolar, faiz, enflasyon olarak milletin üzerine yük biniyor.
Ama bağımsızlaşmak böyle bir şeydir. Tam bağımsız bir ülke olmanın bedeli ağırdır.
O ağır bedeli ödüyoruz.
Amerika’ın Türkiye’ye karşı yaptırım kararı almasının yegane hedefi, bağımsız politikalarımızdır.
Boyunduruktan kurtulma çabamızdır.
Zira daha geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan Afrika’da BRICS toplantısındaydı. Daha birkaç ay önce Şanghay 5’lisine gözlemci olarak katıldı.
İki kutuplu dünyadan, tek kutuplu dünyaya geçtik 90’lı yılların başında. Şimdi de tek kutuplu dünyadan çok kutuplu dünyaya geçiliyor.
Amerikan çağı bitmedi ama bitime yaklaşıyor. Yepyeni güç merkezleri oluşuyor. Brezilya’sı, Güney Afrika’sı, Rusya’sı, Çin’i, Hindistan’ı, Türkiye’siyle…
Çok kutuplu bir dünya oluşuyor, Amerika’nın derdi de zaten bu.
Türkiye’ye bir rahibi bahane ederek yaptırım uygulamaya kalkışan Amerika’ya son birkaç soru:
Rahip Brunson’u yakalamamız acaba sizin hangi nasırınıza bastığımızın göstergesidir?
Sahi Metin Topuz kimdi?
Pensilvanya’daki şarlatan için hangi hukuk geçerli?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.