“Tarihin sonu”teziyle son 20 yılımızda hayli tartışılan F.Fukuyama, Türk İHA ve SİHA’larının savaş paradigmalarını değiştirdiğini söylüyor.Tezini anlatırken konuyu elbette Karabağ’ın özgürleştirilmesine de getiriyor.Azerbaycan’ın 30 yıl sonra öz yurdu olan Karabağ’ı özgürleştirmek için başlattığı harekatta İHA ve SİHA’larımız olağan üstü başarı elde etti. Sadece SİHA’lar ve İHA’larımız mı?Hayır topyekun Türkiye ve Azerbaycan başarılı oldu. Topyekun ordumuz başardı.Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Azerbaycanlı
teziyle son 20 yılımızda hayli tartışılan F.Fukuyama, Türk İHA ve SİHA’larının savaş paradigmalarını değiştirdiğini söylüyor.
Tezini anlatırken konuyu elbette Karabağ’ın özgürleştirilmesine de getiriyor.
Azerbaycan’ın 30 yıl sonra öz yurdu olan Karabağ’ı özgürleştirmek için başlattığı harekatta İHA ve SİHA’larımız olağan üstü başarı elde etti. Sadece SİHA’lar ve İHA’larımız mı?
Hayır topyekun Türkiye ve Azerbaycan başarılı oldu. Topyekun ordumuz başardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Azerbaycanlı kardeşlerimiz bizden ne şekilde yanlarında olmamızı isterse o şekilde yanlarındayız” sözüyle “her şekilde” destek verdi. Ve 40 günde Karabağ özgürleştirdik. Şimdi
Ermenilerin yıllarca işgal ettiği, defolup giderken de yakıp yıktığı Karabağ’da imar çalışmaları başlıyor.
ÇIDIR DÜZÜNDE HAR-I BÜLBÜL İLE BULUŞMAK
Karabağ’ın sembol şehirlerinden biri
. Bu köşeyi takip edenler hatırlayacaktır… Kadim şehir Şuşa’ya Azerbaycan askerleri yöneldiği zaman,
nü,
ü anmıştık.
Yalçın kayaların üzerinde bir teras gibi duran Çıdır Düzü ve dünyada sadece orada yetişen Har-ı Bülbül’ü.
Şuşa azad olduktan sonra Osman Baş’ın 2004’te Tokat’ta yazdığı Har-ı Bülbül şiirinin bir bölümünü bu köşede zafere armağan olarak yayınlamıştık.
Nasip olursa Ramazan’dan sonra orada Har-ı Bülbül ile buluşuruz.
Şimdi Karabağ’ın ve Karabağ yollarının inşa ve ihya sürecindeyiz.
Düne kadar Karabağ’ı, Azerbaycan’ı gündemlerine hiç almamış olanlar… Hatta meseleden bihaber olanlar…. Bugünlerde Bakü’yü mesken tutmuş görünüyor.
Aynı isimler, bugün Karabağ’ın ihya ve inşa sürecinden “pay kapma” hevesindeler.
Tam da bu aşamada size, sadece Karabağ meselesinde değil
yıllarca Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinde hiç “hesapsız” davranan birkaç isimden söz etmek istiyorum.
Yaklaşık 15 yıl önce Bakü’de tanıştığım Hüseyin Büyükfırat onlardan biri. Öğrenci olarak Bakü’ye giden Hüseyin
, Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin en kötü olduğu dönemlerde bile dilinin döndüğünce ve ulaşabildiği kanallar yoluyla ilişkilerin bozulmaması için olağan üstü gayret gösterdi.
Karabağ meselesini sadece 30 yıllık bir mesele değil
200 yıllık bir “emperyal mesele” olarak tanımladı.
Hüseyin Büyükfırat, Rusların Azerbaycan topraklarına sürdüğü Ahıska Türklerini buldu.
Camisi olmayan köye cami yaptı. İnşaat halindeki camide namaz bile kıldı.
Kimselerin Karabağ işgalini hatırlamadığı günlerde, Azerbaycan’ın 23 yıl sonra 2016 yılında Ermenilerden tekrar geri aldığı
Çocuk Mercanlı’yı imar ve ihya eden ekipte yer aldı.
Ve o ekipte bir isim daha vardı Avni Demirci. Ziraat Bankası Azerbaycan Genel Müdürü Avni Bey. Sadece bankacı ve finansçı olarak değil aynı zamanda bir gönül adamı olarak da hep Azerbaycan-Türkiye ilişkilerine katkı verdi.
Çocuk Mercanlı’da bir isim daha vardı
Görev süresini layıkıyla tamamlayıp memlekete dönen
Bakü Büyükelçisimiz Erkan Özoral’dan söz ediyorum.
Bakü’de görev aldığı günden bu yana hem Azerbaycan’ın haklı Karabağ davasına büyük destek verdi… Hem de Türkiye -Azerbaycan ilişkilerinin normalleşme, gelişme ve güçlenmesine büyük emek verdi.
ise bu süreçte
in en yakın destekçisi oldu. Açıkçası Bakü’nün hemen açıklarında
Hazar’ın neft kokan sularının üstünde yükselen Nargin Adası’nı tekrar gündemimize taşıyan isimler Erkan Bey ve Meltem Hanım oldu.
Bir keresinde Bakü’deki Büyükelçiliğimizde
Erkan bey ve Meltem hanım bizi kabul etmiş ve Nargin Adası’na yaptıkları ziyareti anlatmışlardı
. Hiç unutmuyorum
Meltem Hanım, “Nargin’de yılanların, çiyanların olduğunu söylediler. Gitmeyin diye uyardılar. Ama ben orada şehitlerimizin olduğunu biliyordum. Ve onları ziyaret etmek istedim. Hiç korkmadım. Hatta şehitlerimizin ruhunu orada hissettim”
diye anlatmıştı, gözyaşları içinde.
Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin bugün geldiği sevişe harikulade. Bugüne gelirken birçok insan büyük emekler verdi. Büyük gayretler gösterdi. Bu insanların bir kısmı zaman zaman
ve her iki ülkede de eleştiri konusu edildi.
Ama,
o insanların gayreti ve çabası bugün “İki devlet tek millet” şiarının gerçekleşmesine katkı sağladı.
İşadamı Hüseyin Büyükfırat, bir keresinde Bakü Havalimanı’ndan deport edildi. Çocukları, eşi ve onca malı mülkü Bakü’deyken, Azerbaycan’a girişi yasaklandı. O gün Büyükfırat isyan etmedi. Azerbaycan düşmanlığı yapmadı. O operasyonun FETÖ’nün bir operasyonu olduğunu söyledi ve bekledi. Gerçekten de öyle çıktı.
Yine Bakü Büyükelçimiz Sayın Özoral da zaman zaman FETÖ’nün itibar suikastına uğradı. O da hiç geri adım atmadan Türkiye’nin tezlerini anlatmaya devam etti.
Artık Erkan Bey, görevini layıkıyla tamamlayıp Türkiye’ye dönüyor. Verdiği emekse uzun yıllar unutulmayacak düzeyde.
Hüseyin Büyükfırat’sa, aynı şevk ve motivasyonla Azerbaycan ile Türkiye arasında mekik dokumaya devam ediyor.
İki devlet adamı Erdoğan ve Aliyev bugünleri ilmek ilmek inşa etti. Nice “hesapsız” kahraman ise iki liderin adımlarına adımlarını uydurdu, uydurmaya devam ediyor!
Hani,
ndeki okçulara Hazreti Peygamberin talimatı vardı ya…
“Ne olursa olsun tepeyi terk etmeyin”
dediği talimat.
Bazıları o tepede hala bekliyor.
Ama bazılarıysa
diyerek tepeden aşağıya koşuyor! Bu da bizim sınavımız oluyor.
#Ankara
#Bakü
#Recep Tayyip Erdoğan
#İlham Aliyev
#FETÖ