Tıp ve fıkıh 2

04:0021/08/2020, Cuma
G: 21/08/2020, Cuma
Faruk Beşer

Bir soru üzerine tıp-fıkıh ilişkisini konuşuyorduk. Acizane şöyle bir tespitimi tekraren vermek istiyorum: Hangi bilim olursa olsun, fıkıhtan o bilime gitme yerine, ondan fıkha gitme daha kolaydır. İslam’ın temel hedeflerini/makâsıdını kavramış tarafsız bir tıp bilim adamı tıp fıkhını, fıkıhta mesafe almış bir fıkıhçıdan daha iyi anlar. Bu durum pozitif hukuk için de cari ekonomi için de böyledir. O halde bu işe merak saran tıp öğrencileri, ‘anlamanın esasları’ demek olan usulü fıkhı ana hatlarıyla

Bir soru üzerine tıp-fıkıh ilişkisini konuşuyorduk. Acizane şöyle bir tespitimi tekraren vermek istiyorum: Hangi bilim olursa olsun, fıkıhtan o bilime gitme yerine, ondan fıkha gitme daha kolaydır. İslam’ın temel hedeflerini/makâsıdını kavramış tarafsız bir tıp bilim adamı tıp fıkhını, fıkıhta mesafe almış bir fıkıhçıdan daha iyi anlar. Bu durum pozitif hukuk için de cari ekonomi için de böyledir. O halde bu işe merak saran tıp öğrencileri, ‘anlamanın esasları’ demek olan usulü fıkhı ana hatlarıyla öğrendikten sonra merama kendileri daha çabuk ulaşabilirler. Çünkü bir şeyin hükmünü belirleme o şeyi çok iyi bilmeye bağlıdır. Fakihlere daha sonra danışır ve istişare ederlerse maksada çift yönlü daha çabuk ulaşırlar. Arap tabipler Kuranıkerim’in dilini bildikleri için bu konuda bizimkilerden tabii olarak daha çok mesafe almışlar. Arapça’da görebildiğim kadarıyla tabiplerin yazdığı pek çok Tıp Fıkhı ansiklopedisi türü kitaplar var. Bunların da bir kısmı tabip ve fıkıhçı beraberliğinde Türkçe’ye çevrilebilir. Ama bir Müslüman için Kuranıkerim’in dilini bilmenin de zor olmadığını düşünüyorum.

Bu münasebetle şu tespitimi de bir kez daha vereyim: İslam tedaviye o kadar önem veriyor ki, ‘haramda şifa yoktur’ denmesine rağmen sağlık acil hale geldiğinde adeta bütün haramlar durduruluyor. Bunun bir anlamı da şudur: Allah’ın helal kıldıklarında yeterli şifa vardır, o halde Müslümanlar bunun bilimini yapıp yolunu bulmak zorundadırlar. Bu onlar üzerine bir farz-ı kifayedir. Her türlü transplantasyona, kadavraya, hayvanlar üzerindeki tıbbi denemelere, haram madde içeren, ya da insan üzerinde denenen ilaçlara bu açıdan da bakmamız lazım. Böyle konularda aslında caiz olmayan bir uygulamayı normal görmemiz bizim onun alternatifini bulmamızın önünü tıkar ya da geciktirebilir.

O halde işin tefekkür/felsefi boyutunu da devreye sokmalıyız. Tıbbın ve tabibin gayesi insanı yaşatmaktır, çünkü insan değerlidir, bunda şüphe yok. Kuranıkerim de bize bunu söyler: ‘Bir kişinin hayatını kurtaran bütün insanların hayatını kurtarmış gibidir, bir kişiyi haksız yere öldüren de bütün insanları öldürmüş gibidir’ (Mâide/5,32). Ama mesela organ nakli yapmak mı insana daha çok değer vermedir, yapmamak mı? Tartışmaya değer. Bu mutlak bir helal midir, yani kayıtsız şartsız caiz midir, yoksa bir zaruretin sonucu mudur? Ya da zaruret bile değil midir? Bunu kesin bilmiyoruz. Onun için her bilim gibi tıbbın da hem felsefeye hem fıkha ihtiyacı vardır. Fıkıh zaten bir anlamda işin felsefesidir. Bildiğim kadarıyla İstanbul’da İSAR Vakfı uzun zamandan beridir bu tür çalışmalar yapıyor. Orada tabipler ve fakihler beraber çalışıyorlar.

Modern bilimin eleştirildiği alanlardan birinin, onun her şeyi diğerlerinden ayırmakla bütünü gözden kaçırması olduğu söylenir. Buna ihtisas körlüğü de denebilir. Tıpkı bir ağaca takılıp kalırken ormanı görememek gibi. Tıpta da her gün yeni ihtisas alanları ortaya çıkıyor. Hatta espri olarak bir gün, alt burun sol delik uzmanı olan doktorla karşılaşabiliriz derler.

İhtisaslaşma zorunludur, ama bütünden kopan bir ihtisaslaşma insan denen meçhulün anlaşılmasını daha da zorlaştırır, hatta imkânsız hale getirir. Bu sebeple günümüzde disiplinler arası çalışmaların öneminden daha çok söz edilmeye başlanmıştır. Her bilim bir şekilde diğeriyle ilişkilidir. Çünkü her şey her şeyle ilişkilidir. Varlıkta birbiriyle etkileşim içinde olmayan hiçbir şey yoktur. ‘Yerde ve gökte bir şey yoktur ki, Allah’ı tespih ediyor olmasın, ama siz anlamıyorsunuz’. Bu etkileşim çok yavaş ve görünmez olduğu için biz bunu hissetmiyoruz. Bu durum aynı zamanda kesrette vahdeti de gösterir. Kendi başına imiş gibi görülen her şey bir kanalla diğeri ile birleşir ve bu birleşme tek olanda son bulur.

O halde bilimleri de birbirlerinden tamamen ayrı düşünemeyiz. Gelmiş gelecek milyarlarca insanın her biri pek çok yönden biriciktir. Hepsinin duyuları, duyguları ve hissedişleri farklıdır. Bu yüzden aynı semptom için hepsine aynı tedaviyi uygulamak doğru olmayabilir. Ama hepsinde sistem aynıdır, hepsinin bir’i gösteren bir yönü de vardır. Demek ki, var edenleri birdir, çünkü sistem aynıdır ama O çok maharetlidir, çünkü her biri diğerinden farklıdır.

İnsanın maddi yönünden çok manevi yönü, duyularından çok duyguları vardır. O halde onu bir bütün olarak ele almayan

tıp pansuman tıbbından ibarettir. Ama ne yazık ki, tıbba da fıkha da ideolojik bakanlarımız olabiliyor.

#Müslüman
#Tıp
#Fıkıh