Sahabe bu dinin neresinde?

04:0020/07/2018, Cuma
G: 20/07/2018, Cuma
Faruk Beşer

Dinden olanı tespit konusunda, usulü fıkıhta ‘kavl-i sahabî’ diye bilinen sahabe görüşü ya da sahabe içtihadı dinen ne kadar bağlayıcıdır? Onların söyledikleri de dinden midir?Önce sahabî (ç: sahabe, ashab ya da sahb) kimdir?Hadisçilere göre sahabî Resulüllah’ı bir anlık da olsa müslüman olarak gören ve bu iman ile vefat eden kimsedir ve sayıları yüz bini aşkındır. Ama usulcüleri ilgilendiren şey sahabenin görüşleri olduğu için böyle görüş bildirmede Resulüllah’la uzun beraberliği olmuş sahabe sayısı

Dinden olanı tespit konusunda, usulü fıkıhta ‘kavl-i sahabî’ diye bilinen sahabe görüşü ya da sahabe içtihadı dinen ne kadar bağlayıcıdır? Onların söyledikleri de dinden midir?



Önce sahabî (ç: sahabe, ashab ya da sahb) kimdir?

Hadisçilere göre sahabî Resulüllah’ı bir anlık da olsa müslüman olarak gören ve bu iman ile vefat eden kimsedir ve sayıları yüz bini aşkındır. Ama usulcüleri ilgilendiren şey sahabenin görüşleri olduğu için böyle görüş bildirmede Resulüllah’la uzun beraberliği olmuş sahabe sayısı 150 yi geçmez.

Peki, dinde böyle görüş bildiren sahabenin (Allah hepsinden razı olsun) içtihatları sonraki müçtehitlerinkinden farklı mıdır? Onların görüş ve içtihatları sonrakilerinkinin aksine bağlayıcı şer’î bir delil sayılır mı? İşte usulde fıkhın bir kaynağı olarak ‘Sahabe Görüşü’ denince kastedilen mesele budur.

Ve usulde anlatılan şekliyle meselenin özeti şudur:

Prensip olarak sahabî de beşerdir ve hata edebilir. Buna rağmen Resulüllah’ın eğitiminden geçmiş olmanın, onun manevi atmosferinde bulunmanın, dini bizzat ondan ve görerek ve yaşayarak almış olmanın bir ayrıcalığı olmalıdır.

Yani Allah’ın Kuranıkerim’i vahyetmiş olması kadar, onu hatasız bir rehber eşliğinde hayata geçiren öyle özel bir ilk nesil yaratmış olması da anlamlıdır. Bu ilk nesil sahabedir ve Kuranıkerim’in yere inmesi Resulüllah ile gerçekleşmişse, toplumdaki varoluşu da altın nesil sayılan sahabe ile gerçekleşmiştir. Bu itibarla sahabenin dinde özel bir yeri vardır ve onu hafife almak ya da ona tanetmek küfre yakın bir cerime sayılmıştır. Bu sebeple mesela Ebu Hureyre gibi değerli bir sahabîye, ya da bir başkasına dil uzatanlar bilerek ya da bilmeyerek İslam’ın ilk halkasını koparmaya çalışmaktadırlar. Bunların bazılarının meseleyi gerçekten anlamadıklarını, bazılarının ise hain olduklarını düşünüyorum.

Ancak ne kadar büyük olursa olsun, Resulüllah dışında hata etmeyen bir insan yoksa her hangi bir sahabînin görüşü ya da içtihadı da elbette, sırf sahabe sözüdür diye mutlak anlamda bağlayıcı olmaz. Ama bazı durumlar zorunlu olarak bunun dışındadır, şöyle ki:

Sahabenin görüş bildirdiği bir konunun, aklın yani içtihadın alanındaki bir konu olmasıyla, böyle olmaması farklıdır. Usulüddin dediğimiz akide ve ibadet meseleleri sebebi/illeti akılla bulunabilecek meseleler değildir. Böyle meselelere taabbudî, yani sadece Mabudun belirleyebileceği, salt ibadet olan ve aklı aşan meseleler denir.

Eğer sahabe beyanı bu taabbudî alanda ise üç ihtimal düşünülebilir: Ya görüş bildirilen mesele hakkında tek bir sahabî görüşü vardır, ya aynı görüşü dillendiren birden çok sahabî vardır, ya da bir konuda birden çok sahabî görüşü vardır.

Birinci ve ikinci durumda sahabe görüşünün din olarak bağlayıcılığı kesindir. Çünkü mesele akılla bulunabilecek bir mesele olmadığına göre onlar bu görüşe ancak Resulüllah’tan aldıkları bilgi ve eğitimle varmış olabilirler. Üçüncü durumda ise mesele yine akıl ötesi bir meseledir ama sahabe arasında farklı görüşler vardır. O halde aynı gerekçe ile bu farklı görüşlerin dışına çıkılamaz ama âlimler onlardan birini diğerine tercih edebilirler.

Onların dışına çıkılamaz çünkü Ebu Hanife’nin (ra) dediği gibi, onlar sanki mesele hakkında en nihayet bu görüşlerin olabileceğinde, bunlardan başka bir görüşün olamayacağında ittifak etmişlerdir. O halde taabbudî bir konuda onların ittifakının dışına çıkılamaz. Çıkarsanız ya akılla çıkmış olacaksınız ki, mesele aklın konusu değildir, ya da şeri bir delille çıkacaksınız ki, delil bulunsa zaten böyle bir tercihe ihtiyaç kalmaz.

Ama sahabe görüşü taabbudî alanda değil de aklın yani içtihadın alanında ise, mesela tabiatla, tıpla bilimle ilgili bir meselede ise ve sonradan o görüşün isabetsizliği ortaya çıkmışsa böyle bir görüş ya da içtihat, sadece sahabe görüşü olduğu için din olarak bizi bağlamaz. Yeter ki bunun böyle olduğuna ehli karar vermiş olsun.

Mesela bir sahabî hamileliğin en uzun süresinin iki yıl olduğunu söylemişse, sonradan bunun biyolojik olarak mümkün olamayacağı anlaşılmışsa sahabînin söylediği bağlayıcı olmaz.

Sahabenin Kuranıkerim’in tefsiri konusundaki görüşlerini de böyle anlamak gerekir. Yani onlar da taabbudî alanlarda ise bağlayıcıdır. Sahabenin akli izahları ve tevilleri ise bağlayıcı değildir.

Şöyle de diyebiliriz: Sahabenin Kuranıkerim konusundaki açıklaması tefsir ise bağlayıcıdır, tevil ise bağlayıcı değildir. Çünkü tefsir Kuranıkerim’in ne dediğidir, tevil ise onun anlam ihtimallerinden birisini seçmedir. Ne dediği onun dilini anlama meselesidir ve onun dilini en iyi bilenler onlardı, ya da o onlara kendi dilleriyle hitap etti.

#Din
#Sahabe