Müziğin marifetleri saymakla bitmez

04:0029/04/2018, Pazar
G: 29/04/2018, Pazar
Faruk Beşer

Asrısaadette yaşanmış bir olaydır. Deve katarıyla bir yolculuk esnasında Enceşe adlı sahabi develeri bıktırmadan ve ahenkli bir şekilde yürütmek için yürüyüş temposuna göre türkü terennüm ediyordu. Develerin üzerindeki mahfillerde kadınlar vardı. Enceşe tempoyu hızlandırınca Resulüllah Efendimiz (sa) onu uyardı: ‘Enceşe, biraz daha yavaş! Kristaller kırılabilir’ buyurdu. Bu olayın işaret ettiği hususlar şunlardır: Demek ki, sahih bir amaç için müzikten yararlanılabilir, kadına verilen değerin bir

Asrısaadette yaşanmış bir olaydır. Deve katarıyla bir yolculuk esnasında Enceşe adlı sahabi develeri bıktırmadan ve ahenkli bir şekilde yürütmek için yürüyüş temposuna göre türkü terennüm ediyordu. Develerin üzerindeki mahfillerde kadınlar vardı. Enceşe tempoyu hızlandırınca Resulüllah Efendimiz (sa) onu uyardı: ‘Enceşe, biraz daha yavaş! Kristaller kırılabilir’ buyurdu. Bu olayın işaret ettiği hususlar şunlardır: Demek ki, sahih bir amaç için müzikten yararlanılabilir, kadına verilen değerin bir göstergesi olarak erkekler yürürken kadınlar mahfillerde oturuyordu ve kadının zarafeti sebebiyle Resulüllah onu kristale benzetti. Bizim burada konumuz olan husus birincisidir.



Özellikle Osmanlı tarihinde müzikle tedavi yapıldığı malum ve meşhurdur. Hatta hangi hastalığa hangi makamın iyi geleceği konusunda ileri tespitler ve uygulamalar vardır. Edirne Darü’ş-şifa’sını ziyaret edenler orada bunun canlandırılmış örneklerini görebilirler.

Günümüzde büyük marketlerde müzikten ileri derecede yararlanılmaktadır. Fondaki hafif müzik, eğer bilinçli seçilmişse, sadece sessizliği bölmek için değil, insanların gevşemelerini ve harcamada rahat hareket edip daha çok satın almalarını sağlamak içindir. Müzik müşteriye, üç yerine beş aldırabilir. Tabii ki, bununla müziğin iyi bir şey olduğunu söylemiş olmuyoruz. Çünkü daha çok harcama İslam’ın değil, kapitalizmin istediği bir şeydir. Sadece müziğin etkisini anlatmaya çalışıyoruz. Ama bu etki hayırlı bir işte de kullanılabilir.

Geleneksel tavuklarımız yılda en çok iki yüz civarında yumurta yaparken, modern çiftliklerde beslenen tavuklar üç yüz elli yumurtaya kadar çıkabiliyormuş. Bunun için müzikten de yararlanıldığı söyleniyor. Bunu değerlendirirken bunun tavuğa bir işkence olup olmadığını da hesaba katmak gerekir.

Belki on on beş yıl kadar önceydi. İran’da kasten adam öldürmekten idama mahkûm edilen bir genci, bütün ısrarlara rağmen maktulün varisleri affetmemiş ve genç darağacının önüne getirilip son isteği sorulmuştu. O da gitarını istemiş ve yanık yanık seslendirmişti. Onun bu duygu dolu müziğinin etkisinde kalan hak sahipleri belli bir bedel karşılığında onu son anda affetmişlerdi.

Müziğin ruhun gıdası olduğu yargısının doğru olmadığını söylemeliyiz. Çünkü ruh insanın Allah’a bakan yönüdür, insana O’ndan gelen bir nefhadır ve müzik gibi bir gıdaya ihtiyacı yoktur. Ruhun dünya zevklerine bakan uzantısı ise nefistir ve müzik olsa olsa nefsin arzuları için bir gıda olabilir.

Daha önce de değindiğimiz gibi, müziğin önemini artıran yönlerinden biri de, onun bir sanat olmasıdır. Ancak böyle olması onu mutlak anlamda meşru ve iyi kılar mı? Sanatın ne olduğu ile beraber bunu da tartışmak gerekir. Sanat ihsan ve itkan mıdır, yoksa yaratmaya özenme midir? Galiba ikisi de olabilir ve hangisi ise ona göre hüküm alır. Bu açıdan müziğin medeniyetle de ilgisini görmemiz gerekir. Bir medeniyetin beş temel parametresini sayacak olsanız bunlardan birisi kesinlikle müzik ve eğlencedir. Medeniyetiniz varsa müziğiniz de vardır.

Müziğin bizim görebildiğimiz en önemli yönlerinden biri onun çok hızlı bir kültür taşıyıcısı olmasıdır. Akla hitap ederek kabullendiremeyeceğiniz pek çok yaşama biçimini, yani kültür öğesini müzikle kabullendirebilirsiniz. Hayat tarzı değişince inanç ve kabuller de artık onu izlemek zorundadır. Bundan olmalıdır ki, Cumhuriyetin ilk yıllarında radyolardan Türk musikisi yasaklanmıştı. Cem Behar 1934’de Türk musikisinin radyolarda yasaklanmasının kültürel ve sosyal değerlendirmesini yaparken ‘müziğe, dile ve benzeri sanatlara yapılan müdahalenin temelinde Osmanlı ile yani bu toplumun geçmişiyle bağını koparmak yatıyordu’ demişti. Bunu hatırladığım her zaman aklıma şu Karadeniz türküsü gelir: ‘Sevdali günlerume, geldi çattı Ramazan’. Türkülerimiz bile bir ölçüde inanca saygıyı anlatır olunca onların bile yasaklanması gerekiyordu ki, Batı kültürüne alışabilelim. İşte bunu en kestirme yoldan yapabilen sihirli değnek müziktir.

Sanıyorum Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası da bu kültürel değişimi gerçekleştirmek için kurulmuştu ve bunun için Türkiye turneleri düzenliyordu. Bayburt’taki konserinde zorla izletilenlerden birinin ‘Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi’ dediği meşhurdur. Bunun iddiamız açısından önemli olan yönü, Sayın Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı döneminde bu orkestra tekrar bir turneye çıkmış ve yine Bayburt’a da uğramıştı. Haberlerde izlemiştim, geçmişe atıfla bir gazeteci bir Bayburtluya yine aynı soruyu sordu. Cevap ilginçti; ‘vallah gardaş, çok güzeldi’. Demek ki, orkestra amacına ulaşmıştı.

#Müzik
#Osmanlı Devleti