‘Rahman, Kuran’ı öğretti, insanı yarattı, ona beyanı öğretti’. Yani insanın beyanı bilmesi, onun kerametini, değerini ve şerefini artıran bir özelliğidir.Beyan; anlaşılması istenen şeyi, mesajı açıklama, anlaşılır kılma demek. Bunun öncelikli yolu okuma yani sözle olan beyandır.İlk inen ayet bunu anlatır, ‘Yaratan Rabbinin adıyla oku’. Sonra yazı ile olan beyan. ‘Kaleme ve yazılanlara yemin olsun ki’. Sonra Allah’ın tabiattaki her türlü ayeti, işareti yani sembolleri ile olan beyan. Demek ki, her
‘Rahman, Kuran’ı öğretti, insanı yarattı, ona beyanı öğretti’. Yani insanın beyanı bilmesi, onun kerametini, değerini ve şerefini artıran bir özelliğidir.
Beyan; anlaşılması istenen şeyi, mesajı açıklama, anlaşılır kılma demek. Bunun öncelikli yolu okuma yani sözle olan beyandır.
İlk inen ayet bunu anlatır, ‘Yaratan Rabbinin adıyla oku’. Sonra yazı ile olan beyan. ‘Kaleme ve yazılanlara yemin olsun ki’. Sonra Allah’ın tabiattaki her türlü ayeti, işareti yani sembolleri ile olan beyan. Demek ki, her hale, her anlayış düzeyine, her seviyeye göre beyan var. Bunda da israf olmaması için beyanın en az ve en öz olanı makbul.
Ve demek ki beyan sadece sözle ve o sözlerin remizleri olan yazı ile değil, başka sembollerle de olabiliyor.
Aslında yazı da bir semboldür. Yerine göre bir renk bir anlamı çağrıştıran sembol olarak kullanılır. O renk görüldüğünde zihninizde onunla anlatılmak istenen şey canlanır, bir renkten bir beyana gidersiniz.
O halde semboller de önemli ve onlar da bir beyan aracı. Mademki, Allah’ın insana beyanı öğretmesi insanın değerini artıran bir özelliğidir, o halde beyan yollarından biri olan semboller de önemli olmalıdır. Allah’ın da şiarları var.
Bazı sembollere Allah ‘şiar’ diyor. Kuranıkerim ve onun kitap haline gelmiş şekli olan mushaf Allah’ın en büyük şiarıdır.
Şiar, verilmek istenen mesajı okuma bilmeyenlerin bile şuuruna getiren sembol demek. Şuur, şa’r/tüy kelimesinden geliyor ve tüy kadar bir ilk hissedişle başlayıp şuurun/bilincin oluşmasına kadar giden anlamayı ifade ediyor. Anlamanın ilk kademesi, ilk adımı demek. Şair kelimesi de buradandır.
Allah buyuruyor ki, ‘kim Allah’ın şiarlarına/sembollerine tazim gösterirse bu hal onun kalbi takvasındandır’.
Sanki sadece sözlü beyan olarak, yapın-yapmayın denenlere riayet değil, sırf bir şiar yani işaret ve sembolün uyarmasıyla dahi Allah’a saygı duymak, onun emir ve yasaklarına riayet etmek. İşte bu durum kalbe kadar ulaşan ileri derecede bir imanın belirtisidir.
Bunları neden yazdım?
Eskiden beri elime aldığım kitabın baskısı, kağıdı, sayfa düzeni, harf karakteri, cildi, şekli beni hep ilgilendirir. Özellikle de mushaf söz konusu olduğunda bu durum çok daha önemlidir.
Bir misafirlikteyim ve yatmadan önce okumak için bir Mushaf istedim, getirdiler. Rengarenk, okul öncesi çocuklara hitap eder gibi, her şeyi göz boyamaya matuf şekilde hazırlanmış, cildi ve formaları perişan, elinize aldığınızda dağılıyor. Allah’ın kitabı olarak farklı hiçbir ihtimam gösterilmemiş. Sonundaki tanıtımı da ‘zafer’ kelimesini ‘ze’ harfiyle yazacak kadar yanlış ve çok kötü bir Arapça ile. Üzülmemek elde değil.
Allah’ın kitabı asıl saygı duyulması gereken kitaptır. İnsanlar telif ücreti bile vermeden basıp onunla para kazanıyorlar.
Hadi buna bir fetva arayıp, masrafı vardır, bunu sürdürebilmelidir, onun için parayla satmak zorundadır diye bir cevaz bulalım. Ama bu işi yapan ve mushaf basımı üzerinden para kazanan insanlar çok daha dikkatli olmak zorunda değil midirler? Allah’ın kelamını yazıp basıyorsunuz, ciltliyorsunuz. Buradaki özensizlik, hata, ihmal ve taksir azıcık saygısı olan insanı utandırması gerekmez mi? İnsanın elini vicdanına koyup, Allah’ım ben senin kitabını ancak bu kadar mükemmel yapabildim diye kendisini muhasebe etmesi gerekmez mi?
Kuranıkerim en çok okunan kitaptır, o halde mantıken bile en dayanıklı ve muhkem şekilde basılıp ciltlenmelidir.
Bu işi yapanlar bunun en iyi ve en mükemmel şekli nasıldır önce onu öğrenmelidirler. Sonra da öyle yapmalıdırlar. Matbaasından depolanmasına, nakliyesinden yüksek mekanlarda tutulmasına kadar önüne geçilmesi mümkün olan hiçbir kusur yapmamalıdırlar. Kazanma endişesi olmayan Diyanet baskılarının bile mükemmel olmaması insanı üzüyor.
Mushaflarımızı Kitabımukaddes baskılarıyla kıyaslamaktan haya ediyorum.
Kuranıkerim öyle bir kitaptır ki, Hz. Ömer’in dediği gibi ‘Allah onunla bazılarını yükseltir, bazılarını da yerin dibine sokar’.
Bu durum elbette öncelikle onun yaşanmasıyla alakalıdır, ama ona karşı her türlü saygıyı da ifade eder. Mushaf basanlarımız tarihinde biz bunun iyi ve kötü örneklerini biliyoruz.
Azami ihtimamı gösterenler aziz olmuşlar, aksini yapanlar rezil olmuşlardır.
Bu konuda elbette insanımızın saygı ve mükemmellik bilgi ve bilinci de çok önemlidir. Özellikle vaizlerimiz bunun üzerinde durmalıdırlar. Bu özeni göstermeyen baskıların alınmaması hatırlatılmalıdır. Basit bir alette TSE standartları aranırken mushaf basımında bir ölçü olmaması bizim bir ayıbımız değil midir?