İbrahimî dinler, dünya dini, dinler birliği, ılımlı İslam, dinlerarası diyalog gibi kavramlar son zamanlarda ortaya çıkmış, kulağa hoş gelen ve her birerlerimizin bir ölçüde munis gördüğümüz ajan kavramlardır. Çünkü bu kavramlar hoşgörü, birlikte yaşama, dünya vatandaşlığı, barış ve kardeşlik gibi duyulduğunda cazibeli cilalar taşımaktadır. Oysa bunlar aslında İslam’la mücadelenin bir başka çeşidi ve modern bir versiyonudur.
Yahudiler ve Hıristiyanlar da hoş görülmeli, Müslümanlar onlarla da iyi geçinmeli ve bu böyle bir diyalog içinde olmalıdırlar. İlginçtir ki bunun böyle söylenmesini isteyenler siyasi, kültürel ve ekonomik açıdan dünyayı elinde bulundurmak, kısaca hepsini yemek isteyen açgözlü, merhametsiz, zalim emperyalistlerdir. Aslında Yahudiler de Hıristiyanlar da ne ötekisiz olabilirler ne de başka türlü düşüneni, mesela Müslümanları hoş görebilirler. Ama buna rağmen onlar da bu edebiyattan hoşlanırlar. Çünkü İslam dünyasında tepki görmeden icrayı faaliyet edebilmelidirler ve Filistin ve Kudüs üzerinde önce kendilerinin hak sahibi olduğunu, onu elde etmek için verdikleri mücadelenin haklı bir zemininin bulunduğunu Müslümanlara da kabul ettirmelidirler.
Düşünelim, ‘İbrahimi dinler’ kavramı ne zamandan beri ve kimler tarafından kullanılmaktadır? İslam’ın tarihinde böyle bir niteleme var mıdır? Neden Müslümanlar bunu güçsüz ve mağlup düştükten sonra dillendirmeye başladılar? Ve daha can alıcı soru: Yahudi ve Hıristiyanlar da ‘İbrahimi dinler’ deyip İslam’ı da bunlara katıyorlar mı, katabilirler mi? Katarlarsa bu onların kendilerini inkâr etmeleri anlamına gelmez mi? Peki, aynı durum Müslümanlar için de söz konusu değil midir?
Bidayette onlar da güçsüz ve mağlup oldukları zamanlar kendi meşruiyetlerini kabul ettirebilmek için Hz. İbrahim’in devamı olduklarını iddia etmişlerdi. Hatta Yahudiler İbrahim’in Yahudi, Hıristiyanlar da Hıristiyan olduğunu söylemişler ve mademki, Müslümanlar ‘biz İbrahim milletindeniz’ diyorlar, o halde bizi de meşru görmelidirler, bizim yolumuz da onun yoludur demişlerdi. Allah bunu reddetti ve ‘İbrahim müşrik değildi, yani sizin yaptığınız şirktir. kim Allah’ın mutlak birliğini kabul ederse ancak o İbrahim’in yolundadır (bkz. Bakara 135)’, ‘Allah katında din sadece İslam’dır (Âl-i İmran 19). ‘Bile bile hakkı batılla karıştırmayın (Bakara 42)’ ‘Kim İslam’dan başka bir din ararsa, bu ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahirette de kaybedenlerden olacaktır (Âl-i İmran 85)’, buyurmuştu. Resulüllah da şöyle buyurdu: ‘Yahudi olsun Hıristiyan olsun, kim benim getirdiğim dine inanmadan ölürse cehennemliktir’ (Müslim).
Mesele İslam’ın bir ‘öteki’ kabul edip etmemesiyle de alakalı bir meselesidir. Yani İslam’ın bir ‘öteki’si var mıdır yok mudur? Olmalı mıdır olmamalı mıdır? Dikkat edilirse, bugün Müslümanlar olarak bizim bile olması gerektiğini tartışmamız tepkiyle karşılanabilir. Çünkü böyle genel bir kabul bilincimizin arka planına yerleşmiş durumdadır. Öteki derseniz insanları bölmüş olursunuz gibi bir ön kabulümüz var. Peki, ‘öteki’si olmayan bir din var mıdır? Varsa böyle bir din orijinal bir din olabilir mi? Madem ben de doğruyum, öteki de doğrudur, o zaman ben niye varım? Yahudilik ve Hıristiyanlık da birbirlerini ve İslam’ı öteki saymıyor mu?
Ön kabullerden bağımsız olarak bu soruların da cevabını bulmalıyız.
Denebilir ki, Yahudiler ve Hıristiyanlar ‘öteki’ kabul ediyorlarsa da bugün ‘dinler üstü dünya vatandaşlığı’ anlayışı bunu kabul etmiyor, hepsiyle iyi geçinmek istiyor. Varsayalım ki öyle, ama o zaman da şu soruların cevabını bulmalıyız: Bu, dinler üstü dünya vatandaşlarını hiçbir din mümin saymadığına göre, biz de onlarla iyi geçinebilme adına mümin olmamayı kabul edecek miyiz? Ya da onlar dünya barışı ve kardeşlik adına böyle söylüyorlar ama kendileri gerçekte böyle mi yaşıyorlar? Yoksa güçlendikçe dünyanın başına bela olup, mazlumları eziyor, ellerindekini alıyor, direnmeye kalkışanlar olursa onu ezip imha mı ediyorlar? O zaman bu söylem aldatıcı bir slogandan ibaret kalmaz mı?
Hayır, onlar İslam’ın otonomluğunu dünyaya hâkim olma ve bütün dünyayı istedikleri gibi sömürme emellerine aykırı ve işlerini zorlaştırıcı bir unsur olarak görüyorlar. Onlar yine aynı sebeplerle İslam’daki, mesela cihat ve mürtetle ilgili hükümler gibi, kendilerine göre sivri uçların da yine ‘dünya barışı’ açısından sakıncalı olduğunu ve törpülenmesi gerektiğini söylüyorlar. 2008’de İskenderiye’de Ali Cuma’nın da bulunduğu böyle bir toplantıya katılmış ve söylenenlerden şaşkına dönerek konuşmama şu sözlerle başlamak zorunda kalmıştım; ‘başkalarının hoşlanmadığı bu kavramları biz önce neden böyle bir zamanda ve bu mekânda tartışıyoruz ve onların hoşlandığı sonuçlara varmak istiyoruz meselesini tartışarak işe başlamalıyız’ demiştim. Bu çıkışımız bir anda toplantının havasını değiştirdi ve ondan sonraki konuşmacılar hep bu söylediklerime atıfla söze başladılar.
Ama Hz. İbrahim’le ilgili yazmayı düşündüğümüz iki önemli meseleye hala gelemedik.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.