İbibikler öter ötmez demenin bir anlamı varmış

04:0029/01/2021, Cuma
G: 29/01/2021, Cuma
Faruk Beşer

‘İlim Allah katındadır’, O’nun bir özelliğidir demiştik. O halde O, istediğine farklı bilgiler verebilir. Yani bilginin bir Vehbi olanı vardır. O’nun bizim için mümkün kıldığı bilgiyi ise biz sebeplerine sarılarak elde etmeye çalışırız. Bunu ne kadar mükemmel yapabilirsek o kadar çok ve isabetli bilgi elde ederiz. Buna da kesbi bilgi denir.Yani Allah’ın başka varlıklara verdiği bilgiler de vardır. Bize vermediği bilgileri hayvana, çiçeğe, böceğe vermiş olabilir.Bilgi edinme yollarımız farklı olduğu

‘İlim Allah katındadır’, O’nun bir özelliğidir demiştik. O halde O, istediğine farklı bilgiler verebilir. Yani bilginin bir Vehbi olanı vardır. O’nun bizim için mümkün kıldığı bilgiyi ise biz sebeplerine sarılarak elde etmeye çalışırız. Bunu ne kadar mükemmel yapabilirsek o kadar çok ve isabetli bilgi elde ederiz. Buna da kesbi bilgi denir.
Yani Allah’ın başka varlıklara verdiği bilgiler de vardır. Bize vermediği bilgileri hayvana, çiçeğe, böceğe vermiş olabilir.
Bilgi edinme yollarımız farklı olduğu için biz onlara verilen bilgileri tabiatımız gereği elde edemeyiz ama onların bilgilerinden yararlanabiliriz. Bu durum aynı zamanda bize hem Allah’ın engin kudretini hem de bizim bir böceğin bildiğini bilmekten dahi aciz olabileceğimizi gösterir.
Süleyman’a (as) da diğer insanlardan farklı olarak kuş dili öğretilmişti, o onların bilgilerinden yararlanıyordu. İbibik/hüdhüd kuşu ona bilmediği şeyler anlattı:
‘Hüdhüd geldi ve ben senin kavrayamadığın şeyler öğrendim, Sebe halkından sana sağlam bir haber getirdim dedi’
(Neml, 22). Ona Belkıs’ın saltanatını ve tahtını anlattı. Sebe Halkı Süleyman’ın (as) bulunduğu Kudüs’e binlerce km uzakta, Yemen bölgesinde yaşıyordu. Bu haber üzerine Süleyman peki, onun tahtını bana kim getirebilir diye sordu.
Güçlü kuvvetli bir cin, ‘sen yerinden kalkmadan ben onu sana getirebilirim dedi’.
Bu da bize göre farklı bir bilgi ile mümkündür. ‘Kitabi bilgisi olan birisi ise sen gözünü açıp kapamadan ben onu sana getirebilirim dedi ve Süleyman bir baktı ki, taht yanı başında kuruluvermiş’.
Demek ki, Süleyman (as) peygamber olarak diğer insanlardan, hatta diğer peygamberlerden farklı bir bilgiye sahipti. Kuşlardan bilgi alıyor, farklı bir boyuttaki cinlerin bilgisinden yararlanıyordu. Onları denizlerin hazinelerini çıkarmada, büyük binalar yapmada istihdam ediyordu. Yani cinlerin de farklı bir bilgi imkânı vardır.
Bunun da ötesinde ‘kitaptan bilgisi olan’ kişi bunların hepsini aşıp koca tahtı binlerce kilometre uzaktan göz açıp kapayıncaya kadar getirebildi.
Bunların hepsi bilginin farklı kaynaklarda, farklı boyutları olabileceğini gösterir.
Allah (cc) Süleyman’a (as) mucize olarak verdiği bu bilgi türlerini bize niçin anlatıyor? Muhtemelen bilgi edinmede insanoğlunun bu seviyelerden de yararlanabileceğini göstermek için ve insana bir hedef ve ufuk göstermek için olabilir.
Bu durum aynı zamanda insanın şeref ve kerametine de işaret eder.
Ona her türlü bilgi verilmiş değil ama her kademedeki bilgiden yararlanmanın yollarını bulabilir demek. Çünkü her şey insan için yaratılmıştır.
Sonra ‘kitaptan bilgisi olan’ kimdir, kitap nedir?
Anlaşılan o kişi bir peygamber değildi, cin de değildi, bir insandı. O halde ‘kitaptan’ bilgisi olan insanoğlu cinlerin yapabileceklerinin de ötesine geçebilir. Onun bilgi aldığı bu kitap o zaman için muhtemelen Tevrat yani Allah’ın vahyi idi. Ya da okuma yazmaya yani kitaba ve kitabete dayalı müktesep bir bilgi idi.
Tahtın bu hızla getirilmesi de bugün sözü edilen ve hayali kurulan ışınlamaya imkân veriyor olabilir.
Allah (cc) insanların bazılarına diğerlerine vermediği bilgiler verir. Onun için insan kendisinde Allah’ın emaneti olan bilgi ile, o kendi malı imiş gibi gururlanmamalıdır.
Musa (as) kendisine verilen bilgi ile bir anlık övündüğü için Allah onu ismi bile bilinmeyen salih bir kula göndermiş ve kendisinin bilmediği bazı şeyleri ona öğrettiğini ona göstermişti.
O salih kulun kimliği bile belli değildir. Resulüllah (sa) ona özelliği dolayısıyla Hızır diyecektir ama bu onun ismi değildir. Sadece Allah ona ‘kendi katından/ledün’ bir bilgi verdiğini söylüyor o kadar. Onun Musa (as) ile birlikte oldukları yolculuklarında yaşadıkları ilginç olaylardan bu ilmin ona vahiy ya da vahiy benzeri bir ilhamla Allah tarafından verildiği anlaşılıyor. Çünkü o, ben bunları kendiliğimden yapmadım diyor. Ama öyle sanıyorum ki, bu ‘ledün’ kelimesinin üzerine tahammülünü aşan bir edebiyat kurulmuş.
Oysa yukarıdan beri sözünü ettiğimiz bütün ilimler de Allah katındandır yani ‘lüdün’dür.
Kuranıkerim’de Allah’ın (cc) aynen burada olduğu gibi ‘min-ledünna’/katımızdan, tarafımızdan diyerek verdiğini söylediği pek çok şey vardır. Kuranıkerim’in bizzat kendisi (En’âm 27), insanlara verilen her türlü rızık (Hadîd 28) ve daha pek çok şey hep ‘tarafımızdan/min-ledünna’ ifadesiyle anlatılır. O halde ‘ledün’ kelimesinin anlamı bütün bu naslar hesaba katılarak belirlenmelidir. Gelecek yazımızda belki bunun için birkaç kelam edebiliriz.
#İbibik