Sevgili İbrahim Kalın’ın kitabını okurken aldığım notlarımı bu ikinci yazımla bitiriyorum.
Yunan felsefesi Kadim Mısır’a ve İran’a dayansa da İslam felsefesinin öncelikle Yunan Felsefesi’ne dayandığı açık, bilimin de felsefeye dayandığı yine açık. Bundan felsefesiz bilimin olamayacağını çıkarabiliriz. İslam bilimiyle en çok övündüğümüz zamanların, İslam felsefesinin de en ileri olduğu zamanlara denk düşmesi tesadüf olmasa gerek. Rönesans’la birlikte felsefe Batı’ya geçince bu defa bilim kendini orada göstermeye başladı. Ama bilim ve felsefe Pozitivizm ve Rasyonalizm olarak Batı’da kol kola verip dini kovdular. O halde bu üçünü uzlaştırmanın yolunu bulmak gerekir. İlk İslam filozofu Kindi aynı zamanda bir bilim adamıydı.
Ben Öteki ve Ötesi, felsefenin seyri sülüku hakkında da bir özet niteliğinde. Bendeniz şöyle anladım; Müslümanlar Yunan felsefesini zorunluluktan değil, bir hikmet arayışı ve bir çeşni olarak aldılar. Batı ise İslam kanalı ile gelen felsefeyi bir mecburiyetten ve karşı koyabilme zorunluluğundan aldı. ‘Şarlman zamanında ortaya çıkan ‘Avrupa fikri’ bile güneyden gelen siyasi, askeri ve kültürel Arap-İslam baskısı sebebiyledir’. O halde Avrupa’nın varoluş nedeni İslam’dır diyebiliriz.
İslam Medeniyeti’nin Sicilya ayağı önemli. Ardından orayı ele geçiren Batılının Müslümanlara, diğer bölgelere göre kısmen toleranslı davranmış olmaları da, yakın temasın meyveleri açısından yine önemli.
Endülüs başta olmak üzere, müslümanların parçalanıp devletçiklere ayrılma zamanlarının, aynı zamanda mağlubiyet süreçlerinin de başlama zamanları olduğunu görüyoruz. Aksine, Salahattin Eyyubî örneğinde olduğu gibi, müslümanların toparlanma, ya da en azından birbirlerine çelme takmama zamanları ise zafer ve yükselme zamanlarıdır.
‘Avrupa Gırnata’nın düşüşünü 1453 yılında kaybedilen İstanbul’un rövanşı olarak kutlar’.
‘1492 yılı, İslam ve Avrupa tarihinin önemli ve trajik kesişme noktalarından biridir. Bu tarihte İspanya’da yaşayan Müslümanlar ve Yahudiler trajik bir şekilde Avrupa’dan kovuldular. İspanya Kralı Ferdinand ve Kraliçe İsabella’nın orduları reconquista olarak bilinen “yeniden fetih” harekâtını tamamladığında, sadece İslam’ın Avrupa’daki tarihi sona ermedi, aynı zamanda Avrupa tarihinin gördüğü en kapsamlı bir arada yaşama tecrübesi olan convivencia da yine trajik bir şekilde tarihe gömüldü… Böylece Yahudi, Müslüman ve Hıristiyanların beş asırdan fazla süren ortak bir medeniyet inşa etme çabası, reconquista ile sona erdi”. Belki şöyle de diyebiliriz, Müslümanların İspanya’da örneğini gösterdikleri bu çok dinli medeniyet aslında Batılı ile ortaklaşa kurulmadı. Onu Müslümanlar tek başlarına kurdular, diğerlerini de buna dâhil edip himaye ettiler. Böyle düşünüyorum ve bu nokta bence önemli. Ötekini tolere edip idare edemeyen bir anlayış medeniyet kuramaz.
Bu vesile ile daha önce de bir kez daha söylediğim ikinci önemli ve güncel bir hususa da işaret etmek istiyorum: Birisi çıkıp, ‘Haçlı’nın ülkenizi işgal etmesi çok tehlikeli değildir, onlar sizin kadınınıza kızınıza ilişmezler’ diyor ya, birisinin de çıkıp reconquista ile İspanya’de Batılıların müslümanların ve Yahudilerin kadınlarına ve kızlarına yaptıklarını anlatması gerekiyor.
Kitabın sonunda yer verilen Ebu’l-Bekâ’nın “Feryadname’ olarak bilinen ve yalvararak Osmanlı’dan imdat isteyen şiirini okuduğunuzda da duygulanıp ağlamamanız biraz zor.
1492 sonrası Endülüs’te olanlarla bugün İslam’a topyekün ve dışlayıcı saldırılar birbirine çok benziyor.
Kitapta baştan sona İslam Batı ilişkilerinde Batı’nın İslam’ı ve Osmanlı’yı hiçbir zaman sevmediğini ve her fırsatta bunun için aşağılayıcı bir gerekçe bulduğunu görürsünüz. Ne hikmetse cinsellik hep bu bahanelerin başında gelir.
Osmanlı ve Türk modernleşmesinin köklerini ve serüvenini de görürsünüz.
Kitapta ayrıca oryantalizmin sebeplerini ve bu sebeplere bağlı olarak da onun tarihini buluruz ve bunun mağlup bir psikoloji ile İslam karşıtlığından kaynaklandığını anlarız. Bugün Avrupa’nın Türkiye’yi neden bir türlü Birliğe dâhil edemediğinin ve bırakmak da istemediğinin sebeplerini okuruz.
Kitabı aslında öncelikle Batılıların okuması gerekir, çünkü asıl muhatabın onlar olduğu anlaşılıyor. Bunun için de kitap konuyu iyi bilen birisi tarafından en azından İngilizceye çevrilmeli. Bunu da yine ancak İbrahim Kalın yapabilir.
Ve son bir tereddüdüm; öteki olmadan beriki olmayacağına göre, iki taraf olunca da farklılık ve zorunlu olarak çatışma doğacağına göre, bir insan olarak hedefimiz ötekini memnun etmek mi, yoksa her çeşidiyle insanoğlunu barındırıp mutlu edecek bir medeniyet kurmak için çabalamak mı olmalıdır? Sanki İslam hep bu ikincisini gerçekleştirmek için var olmuş, öteki ile de bu nizama göre ilişkiler kurmuştur.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.