Gençlerin bilgi kontrolünde heyecana ihtiyacı var

04:0018/11/2018, Pazar
G: 18/11/2018, Pazar
Faruk Beşer

Altmışlı yılların sonu ile yetmişli yıllar bizim öğrencilik yıllarımızdı. İmam Hatip orta kısmını çok iyi hatırlamıyorum ama lise ve yetmişlerdeki üniversite yıllarımız heyecanımızın zirvede olduğu yıllardı. Slogan atma, can ciğer arkadaşlarınızla yürüyüş yapma, inandığınız dava uğruna bağırıp çağırma ne güzel duygulardı. Gençliğin buna ihtiyacı vardır.Elbette yanlış yaptıklarınız, tahrik edildikleriniz, enerjinizin meyvesini başkalarının devşirdiği de olurdu. Ama o heyecanla kimin ne olduğunu da

Altmışlı yılların sonu ile yetmişli yıllar bizim öğrencilik yıllarımızdı. İmam Hatip orta kısmını çok iyi hatırlamıyorum ama lise ve yetmişlerdeki üniversite yıllarımız heyecanımızın zirvede olduğu yıllardı. Slogan atma, can ciğer arkadaşlarınızla yürüyüş yapma, inandığınız dava uğruna bağırıp çağırma ne güzel duygulardı. Gençliğin buna ihtiyacı vardır.



Elbette yanlış yaptıklarınız, tahrik edildikleriniz, enerjinizin meyvesini başkalarının devşirdiği de olurdu. Ama o heyecanla kimin ne olduğunu da öğrenirsiniz, okursunuz, bilgilenirsiniz, doğruyu yanlıştan ayırma, candan arkadaşlarla öyle olmayanları tanıma fırsatını bulursunuz. Böyle olunca bireyselleşmenin, sönüp gitmenin, hiçleşmenin girdabından da kurtulursunuz. Kuranıkerim ifadesiyle ‘fitye’ olursunuz. Fitye, yani güçlerini birleştirmiş, yanlışa kıyam edip omuz omuza vermiş gençler. Mağara arkadaşlarına Allah (cc) ‘fitye’ der.

Önce müthiş bir sağ sol kavgası vardı. Öğretmenler cepheleşmişti. Türkiye’yi sosyalist yapmak isteyen aşırı sol öğretmenler birliği TÖB ve karşısında bütünüyle ‘sağ’, İslamcısından milliyetçisine güç birliği yapmak zorunda kalan Milliyetçi Öğretmenler Birliği vardı.

İmam Hatipler üvey evlattı, bu sebeple okullar arası maçlar ve münazaralar tam bir varoluş mücadelesiydi. Yenildiğimiz maçlarda hüngür hüngür ağlayan nice arkadaşlar bilirim.

Benim bildiğim ilk örgütlü gençlik hareketi olarak Yeniden Milli Mücadele Derneği kuruldu. Bir anda bütün okullarda örgütlendi. Bir iki eylemlerine katıldım, bizi müthiş heyecanlandırdılar. Yine de soralım dedik ve bir arkadaşımla gidip o zamanlar İstanbul Müftülüğü’ne sanırım vekâlet eden Ahmet Vanlıoğlu Hoca’ya bu hareketin mahiyetini sorduk. Bizi tanımadığı için temkinli konuştu ve iyi bilmediğini söyledi ama şunu da ilave etti: Ben bu hareketin dergilerinde yazıları çıkan isimlerin çoğunu tanıyorum, hiç birisi kendi adıyla çıkan yazıyı yazabilecek bilgi donanımına sahip değiller. Tabii biz bundan bir şey anlamadık, Sosyalizme kaymakta olan ülkeyi kurtarmak için devletin kurdurduğu antikomünist bir hareket olduğunu ve her türlü lojistik desteği devletten aldıklarını sonradan öğrendik. İçlerine girmeden ayrıldık. Ama sahadaki gençlerin hepsi müthiş heyecanlı gençlerdi, sabahlara kadar kitap okurlardı.

Üniversite yıllarımızda akıncı olduk, MTTB’li olduk, Rahmetli Erbakan Hocan’ın mitinglerinde deşarj aradık. Fikren Necip Fazıl’dan beslendik. Her Allah’ın günü terör sebebiyle ortalama on kişinin öldürüldüğü o yıllarda üniversitede öğrencilik yaptık. Kavgalar sebebiyle fakültedeki derslerimizin kaç kez kesildiğini biliyorum. Bütün bunların elbet kötü olan tarafları da vardı ama gençler tarifi mümkün olmayan tatta bir heyecan yaşıyorlardı, çok net olmasa da kimlik ve aidiyet kazanıyorlardı.

Bütün bu süreçler boyunca özellikle İmam Hatiplerde aşk ve heyecan aşılayan hocalarımız vardı. Aslında bu heyecanı, her okulda ikiyi üçü geçmeyen bu öğretmenlerimize borçlu idik.

Heyecana bilgi ile karışık ivme kazandıran vaizler vardı. Erzurum’da Ahmet Polat Hoca’yı hatırlıyorum. Timurtaş Uçar Hoca’nın vaaz ettiği camiler tıklım tıklımdı. Onun vaaz bantları Türkiye’nin her tarafında peynir ekmek gibi satılıyordu. Gençler bir o yana bir bu yana dalgalanıp duruyorlardı. Pek çok ilde böyle hızlı ve heyecanlı vaizler vardı. Seksenli yılların yarılarına kadar özellikle İskender Paşa camiası cıvıl cıvıldı. Rahmetli Mehmet Zahid Efendi’nin sohbetlerinde caminin avlularında dahi yer bulamazdınız. İslam Dergisi yüz bini aşkın basıyordu ve hemen tamamını gençler alıp okuyordu. İsmail Ağa camiası bile gençlerin hücum ettiği yerlerdendi. Heyecan, gençleri arayışa sevk ediyordu.

Seksenli yılların başından itibaren devlet Diyanet vasıtası ile ‘hızlı’ hocaları hizaya getirdi, kimi sürüldü, kimi görevden ayrılmak zorunda kaldı. Doksanlı yıllara gelindiğinde devlet inisiyatifi artık tamamen eline almış ve heyecan kaynakları birer birer kurutulmuştu. Ama ne oldu? Bunun yerine devleti de aşan güçler vasıtasıyla İslam ile ılıtılmış ılımlı bir akım kılcal damarlarımıza kadar, kan sıcaklığında sezdirmeden işledi ve bütün devlet devairini ellerine geçirdiler. Heyecan aşılayan her İslamcı harekete bir kulp bulup sindirdiler. Ve o sahici heyecan artık yoktu. Allah bizi bu musibetten kurtardı ama şimdi de gençlerimizi ne yapacaklarını bilemez haldeler. Onlara yön verecek kimse kalmadı.

Bizim öğrencilik yıllarımızda üniversitemizin yöneticilerinden biri, teröre çare olarak ‘çocuklar, anarşi değil aşk yapın’ demişti. Galiba gençlik şimdi bu sözün kıymetini anlamış gözüküyor.

Kısaca, heyecan olmadan hareket, hareket olmadan da bereket olmaz. Ne var ki, biz bugün heyecan aşılayan hocalara destek olacağımıza ve varsa yanlışlarını düzelteceğimize, seksenlerin başındaki devlet refleksiyle köstek oluruz. Oysa gençlerin anarşi değil, yasak aşk değil, ulvi gayeler uğruna heyecana ihtiyacı var. Yeter ki, bu heyecan sağlam bilgi ile kontrol edilebilsin.

#Gençlik
#Bilgi
#Kontrol