Dinin sürdürülebilir olması ne anlama gelir?

04:0011/10/2020, Pazar
G: 11/10/2020, Pazar
Faruk Beşer

Birileri İslamcılık öldü mü, yaşıyor mu diye tartışadursunlar. Biz İslam’ın yaşaması ve hayatın her kademesine hâkim olması diye bir derdi olan ve bunun için çırpınan herkese, kelimeyi sevmesek de ‘İslamcı’ diyoruz ve böyle Müslümanların her zaman var olduğunu ve var olmaya devam edeceğini biliyoruz. Bu yiğit erler yeterli sayıda ve kalitede olurlarsa Allah onların sebebiyle dini yaşanır ve sürdürülebilir kılar. Böyle olmazsa bizim gibi sıradan müslümanlar ağyara karşı zillet yaşamaya devam ederiz.İşte

Birileri İslamcılık öldü mü, yaşıyor mu diye tartışadursunlar. Biz İslam’ın yaşaması ve hayatın her kademesine hâkim olması diye bir derdi olan ve bunun için çırpınan herkese, kelimeyi sevmesek de ‘İslamcı’ diyoruz ve böyle Müslümanların her zaman var olduğunu ve var olmaya devam edeceğini biliyoruz. Bu yiğit erler yeterli sayıda ve kalitede olurlarsa Allah onların sebebiyle dini yaşanır ve sürdürülebilir kılar. Böyle olmazsa bizim gibi sıradan müslümanlar ağyara karşı zillet yaşamaya devam ederiz.

İşte o seçkin müminler için Kuranıkerim ‘sizden hep hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülüğü yasaklayan bir ümmet bulunsun. Kurtulacak olanlar da ancak böyle olanlardır (3/104)’ buyurur. Hatta bu ayeti kerime, siz ümmet olarak bütünüyle böyle olun diye de anlaşılabilir.

O halde sadece yaşamak değil, Müslümanca bir hayatın sürdürülebilmesi için çaba göstermek de Müslüman olmanın gereklerindendir. Buna emr-bilmaruf, davet ya da tebliğ diyebilirsiniz.

Bu işin önemini bu kıran/pandemi sebebiyle daha da açık gördük. Artık kuşak ayrışması özellikle camilerde belirgin hale geldi. Modern iletişim araçları, sosyal medya, cep telefonları gençleri yaşlılardan ve de camilerden büyük ölçüde koparıyor. Bunun pek çok sebebinden biri de ne yazık ki biziz. Vaazlarımız bu hızlı değişime ayak uyduramadı ve demode oldu. Böyle olmasında elbette vaizlerimizin elinde olmayan sebepler de var ama onların bu dijital dünyayı ve her gün yenisi çıkan gavurca adıyla trendleri yeterince takip edememeleri, ona göre vaziyet alamamaları gençlerle aramızı açıyor. Vaaz İslam’ın anlatılmasının bir aracıdır, bir imkândır ve Kuranıkerim ifadesiyle ancak ‘hikmet’ ya da ‘mevize-i hasene’ ile yapılır. Hikmet sağlam bilgiyi ve böyle bir bilgi ile bilgilendirmeyi ifade eder. Her değişime uygun yeni hikmetler bulunamazsa bu kanal kapanır. Ve hikmet daha çok akla hitap eden bilgidir. Buna burhanî bilgi de diyebilirsiniz, öyle az okumalarla elde edilemez. Edilemeyince de zaman sağımızdan solumuzdan akıp gider. Hayatın bu hızlı akışı içinde mobil bilgi çok hızlı yayılıyor. İnsanların bir kısmının hikmet ile bilgilendirilmeye ihtiyacı vardır ve vaazlardan haklı olarak bunu beklerler. Oysa biz hep bina okuyor, Fuzulî’nin dediği gibi sürekli Velleyli’de kalıyoruz. Cemaatin hep aynı seviyede kalmasına, cami dışında yaşanan bu hızlı hayattan kopmasına gönlümüz razı olmalı mı?

Mevize-i hasene ise duygulara hitap eder, heyecanları coşturur. Özellikle gençlerin buna daha çok ihtiyacı vardır. Yetmişli seksenli yılları düşünün. Şu anda ülkeyi yönetenler hep o yılların heyecanıyla buralara geldiler. Rahat ve imkân bulunca keyif sürenlerine bakmayın. Ve heyecan her şeyden önce anlatanın kendisinin heyecanlı olmasını gerektirir. İnsan nasıl heyecan kazanır, onu nasıl korur? Bu konu düşünmeye değer. Bugün işletmeler için motivasyon kavramı kullanılıyor ve bunu oluşturmanın bilimsel çareleri aranıyor.

İşte bizim bu her iki vaaz türüne de ihtiyacımız vardır ama herkes kabul ediyor ki, bunlardan hiç olmazsa birini başarabilen çok az sayıda vaizimiz kaldı. Neden böyle oldu, bunun sebepleri üzerinde düşünmeliyiz, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun yeni üyeleri de özellikle düşünmeli. Aslında ilgili herkes düşünmeli.

Belki de artık vaazlardan çok şey beklemememiz gerektiğini anlamalıyız. Başka araçlar ve yollar bulmalıyız. Belki de bu işi fert ferde tekrar aileden başlatmalıyız. Maddi imkanlar bulanlarımız bunun keyfini çıkarmakla meşgul olma yerine çocuklarını ve varsa bir yakınının çocuğunu Müslümanca yetiştirmenin yollarını ve imkânını aramalıdır. Evlerimizi keyif sürme mekanları olmaktan çıkarıp yeniden mektep haline getirmemiz gerekiyor. Ama bunun için de önce nefsi muhasebe yapıp başkalarına bilgi pompalama yerine önce kendimizi düzeltmekle yani temsil ile işe başlamamız gerekecek.

Allah’ın bize örnek olarak gösterdiği İbrahim’in (sa), bin yıllar öncesinden ‘Rabbim beni de zürriyetimi de namazı dosdoğru kılanlardan eyle’ diye yakarması bize niçin naklediliyor? Allah’ın (cc), Resulüllah Efendimiz’e (sa) ‘çoluk çocuğuna namazı emret, kendin de onu sürdürmede sabırlı ol’ buyurması bize ne mesaj veriyor? İslam toplumunun en temel kurumu ailedir. Bunun pek çok sebebinden biri şu olabilir: Ey dünyaya nizam verme iddiasında olan ya da öyle olması gereken Müslüman. Sen önce toplumunun küçücük bir birimi olan ailende istediğin düzeni kur ki, tamamında kurabilesiniz. Bunu başaramayanların böyle büyük iddialarda bulunmaları gülünç olur.

#Din
#İslamcılık
#Sürdürülebilirlik