Bir 28 Şubat saldırısının muhatabı olmak

04:004/03/2018, Pazar
G: 4/03/2018, Pazar
Faruk Beşer

İzleyenler bir linç olayı yaşadığımızı biliyorlar. Sebep, yoğun bakımlardaki mahremiyet duygusuna ve insan onuruna yakışmayan uygulamalar için, bunun daha insani bir çıkış yolu yok mu, diye sormamız. Sonra olanlar oldu ve haçlı ordusu üzerimize çullandı. Ne var ki onların bu hücumları, haberdar olan herkesi, eh bu kadar da olmaz diye karşı tepkiye sevk etti ve bazı gerçekler dile getirilmiş oldu.Bu saldırıların özel ve genel iki sebebi vardı. Özeli, yani benim şahsımla ilgili olanı bir önceki yazımda

İzleyenler bir linç olayı yaşadığımızı biliyorlar. Sebep, yoğun bakımlardaki mahremiyet duygusuna ve insan onuruna yakışmayan uygulamalar için, bunun daha insani bir çıkış yolu yok mu, diye sormamız. Sonra olanlar oldu ve haçlı ordusu üzerimize çullandı. Ne var ki onların bu hücumları, haberdar olan herkesi, eh bu kadar da olmaz diye karşı tepkiye sevk etti ve bazı gerçekler dile getirilmiş oldu.



Bu saldırıların özel ve genel iki sebebi vardı. Özeli, yani benim şahsımla ilgili olanı bir önceki yazımda söyledim. Porno yayıncılık yapmalarını, açılan kadınları cesur kadınlar diye teşvik etmelerini, ensest ilişkileri, tecavüzleri reyting uğruna sürekli reklam etmelerini ve sıradanlaştırmalarını eleştirdim.

Genel olanı ise, gazetemizin de Cuma günü haber yaptığı gibi, ikinci bir 28 Şubat hamlesini başlatmış olmaları ve bunun için malzeme aramalarıydı. Yukarıda söylediğimize benzer basit ve insani bir talebi bile Müslim Gündüz gibilerin resimleriyle birlikte haber yapıp algı oluşturmaya çalıştılar.

Peki, buna neden şimdi ihtiyaç duydular? Çünkü önümüzdeki seçimler asıl onlar için hayati önem taşıyor. Bunda da bir yenilgi alırlarsa hala tam olarak yıkılmamış olan tahakkümlerinin artık zorlaşacağını iyi biliyorlar. Ne var ki, o zaman bütün zinde güçler yanlarında idi. İstedikleri gibi senaryolar yazabiliyorlardı. Bir de o hain fırkayı (cemaat değil, fırka) yanlarına alınca bin yıl süreceğini temenni ettikleri o tahribatı yapabildiler. Şimdi de bunun son çırpınışını deniyorlar. Şimdi öyle büyük fırkalar değil, sadece kimsenin tanımadığı bir iki “ilahiyatçı yazar” bulabiliyorlar.

İkinci olarak toplum üzerinde, gençlik üzerinde etkili olan hocaları öcü gösterip susturmak ve etki alanlarının yayılmasına engel olmak istiyorlar.

Üçüncü olarak, böyle hassas bir dönemde toplumun sinir uçlarının tahrik edilmemesine azami gayreti gösteren iktidarı bu noktadan zorlayarak ganimet elde etmeye ve kaybettikleri mevzileri geri almaya, hiç olmazsa daha çok kaybetmemeye çalışıyorlar. Ama onlar da bizden daha iyi görüyorlar ki, battıkça batıyorlar.

Elbette meselenin bize bakan yönü ve bunlardan alacağımız dersler de var. İslam adına konuşmalarımızda bazı sosyal gerçeklikleri görmemiz gerekiyor. Herkesin bizim gibi düşünmesini ve yaşamasını bekleme hakkımız yok. Herkes mümin ve muvahhid olmaz. Bu, İslam’ın model uygulaması olan Asrısaadet'te bile olmadı. O toplumda da inanmayanlar, münafıklar vardı. Ama huzuru bozmaya kalkışmadıkça onlara dokunulmadı. O halde bizden olmayana hayat hakkı tanımamak gibi bir söylem bizim kitabımıza aykırıdır. İslam medeniyetinin temel özelliği başkaları ile birlikte yaşamayı başarabilmesidir. Zaten bu olmadan medeniyet olmaz. Elbette yanlışları eleştirmeliyiz, ama eleştiriden çok, insanları doğrularımıza ikna etmeliyiz. İslam’ın zamana ve mekâna göre verilmiş değişebilen ahkâmını, değişmeyenlerinden ayırabilmeliyiz.

Gelelim bu saldırılarının sonucuna. Doğrusu benim de hiç beklemediğim bir teyit ve destekle karşılaştım. Çünkü meseleyi bir dinli dinsiz meselesi olarak değil, insan onuru ve mahremiyet duygusu açısından ele almış ve çaresi yok mu diye sormuştum. Onun için farklı kesimlerden, Faruk Beşer Hoca ile aynı kulvarda olmasak da bu konuda onu destekliyoruz diyenler oldu. Ah deyip hocam, bilseniz biz de bu konuda neler yaşadık diye içini dökenler oldu. Hiç abartmıyorum, pek çok profesör, tıp doktoru, hemşire destek verdi.

Bugünkü yazımda gelen mesajlardan örnekler vereceğimi söylemiştim, ama onu başka bir yazar arkadaşımız Faruk Çakır benim adıma yaptığı için sadece diğerlerini temsilen bir ikisiyle yetineceğim.

Bir tıp profesörü, ‘Hastanelerde ve özellikle de yoğun bakım ünitelerinde hasta mahremiyetine dikkat edilmediğine şahidim. Bir çözüm bulunmalı. Nasıl utanırlar bir bilseniz. Allah kimseyi oralara düşürmesin. Konuyu gündeme getiren Faruk Beşer Hocayı linç etmeye çalışan izdihamcıları bile’ diye yazdı.

Bir başka tıp profesörü ve bir üniversitenin rektörü, ‘Yoğun bakımlarda evrensel bir kural olan hasta mahremiyetini hiçe sayan tutumlara karşı sesini yükselten Faruk Beşer Hocamızı destekliyoruz. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan cesur cahillerin linç kampanyasına karşı hodri meydan’ dedi. Bu hocalarımızın şahsında hepsine birden teşekkür ediyorum.

Ama şu manzarayı asla unutmayacağım: Siz doksan yaşındaki annenizin yoğun bakımda gördüğü muameleden çektiği ar duygusu ve ıstırabını dile getiriyorsunuz, bir varlık çıkıp (özür dileyerek söylüyorum), ‘hocaya bak, yoğun bakımda bile aklı fikri sex’ diyebilecek kadar denileşiyor. Buna ancak Necip Fazıl cevap verebilir: ‘Sana alçak demiyorum, çünkü alçağın da bir seviyesi vardır, sen çukursun’.

Ya da Ziya Paşa:

‘Köpektir zevk alan sayyâd-ı bî-insafa hizmetten’.

Neticede biz ahlak tanımayan bir saldırı yaşamış olduk ama sonuç hayırlı oldu.

Hiçbir şey söylemez ve hiçbir şey yapmazsanız, size de kimse bir şey söylemez, onlar da bunu istiyorlar. Yeter ki, hakkı haksız yollarla aramayalım.

#28 Şubat
#Dönem
#Saldırı