Ben, öteki ve ötesi

04:0024/08/2018, Cuma
G: 24/08/2018, Cuma
Faruk Beşer

Kitap okumalarımda şöyle bir tecrübem vardır; eğer bir kitabı okurken sıkılıyorsanız ya da uykunuz geliyorsa bütün suç sizde olmayabilir.İlgi alanınıza hiç girmeyen çok spesifik bir kitap okuyor olabilirsiniz, o takdirde doğal olarak sıkılırsınız, ama öyle değilse ve siz okumakta zorlanıyorsanız suç muhtemelen büyük oranda yazara aittir. Konusunu iyi kavramamış ya da iyi anlatamamıştır da ondan sıkılıyorsunuzdur. Oysa kitap gibi kitabı elinize aldığınızda bırakmak istemezsiniz, bıraksanız da ona

Kitap okumalarımda şöyle bir tecrübem vardır; eğer bir kitabı okurken sıkılıyorsanız ya da uykunuz geliyorsa bütün suç sizde olmayabilir.


İlgi alanınıza hiç girmeyen çok spesifik bir kitap okuyor olabilirsiniz, o takdirde doğal olarak sıkılırsınız, ama öyle değilse ve siz okumakta zorlanıyorsanız suç muhtemelen büyük oranda yazara aittir. Konusunu iyi kavramamış ya da iyi anlatamamıştır da ondan sıkılıyorsunuzdur. Oysa kitap gibi kitabı elinize aldığınızda bırakmak istemezsiniz, bıraksanız da ona dönebilmenin imkânını gözlersiniz. İşte benim için ‘Ben, Öteki ve Ötesi’ bu ikinci tarden bir kitap oldu.

Aslında kitabı çoktan bitirdim ama yazmayı bazı sebeplerle erteledim.

Burada yazacağım şeyler bir kitap tanıtımı değil, kitabın bende bıraktığı izler, ya da gölgesi olacak. Gölgede belirsizlik varsa bu aslın da öyle olduğunu göstermez.

Sevgili İbrahim Kalın kadim bir dostum. Kabiliyetleriyle sevdiğim ve gıpta ettiğim bir entellektüel. Yaşayan üç beş İslam düşünürünün en önemlilerinden biriyle (Attas) yüksek lisans, bir diğeriyle (Nasr) doktora yaptı. Böylece İslam düşüncesini en doğusundan en batısına kadar hazmetti. Doğuyu da Batıyı da tanıdı. Siyasi tecrübesi ise malum. İbrahim Kalın’ın ayrıca sanat yönü de var; dijital makineler çıkıp mertlik bozulmadan önce çok iyi bir fotoğrafçı idi. Bağlama çalması ve eşliğinde Anadolu türkülerini seslendirmesi herkesin bildiği bir özelliği. Bir araya geldiğimizde benim istek favorim mutlaka ‘mihriban’ olurdu. Çünkü o bunu çok güzel söylüyordu ve ben de zaten başka bir parça bilmiyordum.

Aylar sonra dönüp kitaptaki notlarıma bakınca aslında yedi sekiz yazılık bir seri yapmam ve kitabı bir bakıma özetlemem gerektiğini anladım. Buna değer de, ama böyle bir köşede bunun imkânı olmayacağı için özet olan notlarımın sadece başlıklarını iki yazı çerçevesinde vererek kitabı okumayanlara bir an önce kayıplarını telafi etmelerin tavsiye etmekle yetineceğim.

Ben, Öteki ve Ötesi müslümanlarla öteki arasındaki ilişkileri Hz. Peygamberden günümüze çok tipik örnekler üzerinden hem ilmi hem edebi bir üslupla vermeyi başarmış. Okurken ne akademik üslubun sıkıcılığını ne de romantizmin hamasetini hissediyorsunuz. Tarihi olayları ilmi belgeleriyle şiir gibi okuyorsunuz. Okuduğunuz bir tarih romanı değil ama tarihi, bir roman akıcılığında okuyorsunuz. Kitap hem İslam hem de Batı düşüncesi için aynı zamanda bir düşünce tarihi özelliğini taşıyor.

Kitaptaki asıl vurgunun bir arada yaşamanın imkânını tartışmaya odaklandığı anlaşılıyor ve bunun için İslam dünyasından ve Batıdan çok özgün örnekler sunuluyor. Bir arada yaşamanın bir hedef mi yoksa bir zorunluluk mu olduğu tartışılabilir. Öyle ya da böyle, kitaptan tarihte bunu gerçekleştirebilenlerin sadece müslümanlar olduğunu anlıyorsunuz. Anlaşılan Batının tarihi sicili bu konuda da temiz değil. Hep “Avrupa merkezli tarih anlayışını benimseyen yazarlara göre ‘Yunan mucizesi’ sadece Batı medeniyetinin değil insanlık tarihinin en önemli hikâyesi” diye anlatılmış. Oysa Yunan düşüncesinin aslının Eski Mısır ve Pers olduğu, bütün görmezden gelme çabalarına rağmen gittikçe daha net bir şekilde ortaya çıktığını anlıyorsunuz.

İslam ve Batı, ya da İslam ve öteki arasındaki ilişki, Hz. Muhammed’in bir peygamber olduğunu ilk müjdeleyenin bilge bir Hıristiyan olmasıyla başlatılıyor. Bu çok ilginç bir örnek ve bu ilişkinin aslında hiç bitmeyeceğini de gösteriyor.

Batılının kafasındaki müslüman imajı, çok nadir münferit itiraflar hariç, hiçbir zaman vakıaya uygun olmamış ve olmamaya da devam ediyor. Müslümanları hep ‘barbar, vahşi, despotik, şehvet düşkünü, irrasyonel, yobaz, tutucu, tanrı düşmanı’ olarak düşünmüş ve öyle anlatmışlar. Büyüklüğünü kabul etmek zorunda kaldıkları müslüman düşünürler ise aslında müslüman değil gizli Hıristiyanlardır. Bu manzara ‘siz onların dinlerine girmedikçe onlar sizi sevmezler’ beyanıyla da örtüşüyor gibi geldi bana. Kitaptan, Batının ajanlığını yapan Türk aydınının fikirlerinin ilham kaynağını da açık seçik tanıyorsunuz.

Kitap belge niteliğinde resimlere, zengin ve orijinal kaynaklara sahip.

Şu anda biz Batıya nasıl bakıyorsak X. Ve XVI. Asırlarda da Batı bize öyle bakıyordu. Tarih yine tekerrür edecek gibi görünüyor.

Kalan birkaç notumu verememek bana eksiklik geldiği için pazara tamamlayacağım inşaallah.

#İnsan
#Öteki