Asgari müşterekleri belirleyebilmek için şunu da bilmemiz gerekir.
Büyük bilinen insanların şeriatın zahirine aykırı beyanlarında her zaman hikmet aramak doğru olmaz.
Böyle davranmak dinin temel esaslarına aykırıdır. Bir söz ya da fiil zahiren yanlış görünüyorsa onu hikmete bağlayıp kabul etmektense reddetmek daha güvenlidir, ‘eslem tarik’ budur. Mümkündür ki, böyle davranan birisi, öyle bir zatın yanlış olarak gördüğü beyanını iyi anlamamıştır, o aslında yanlış değildir. Öyle de olsa böyle bir prensip edinmedeki bu hata ihtimali ve riski, aksini söyleyip bu insan büyük bir insandır, sözünde mutlaka bir hikmet vardır diye inanmanın oluşturabileceği risk yanında çok küçük kalır.
Çünkü bir defa her yaptığında hikmet olan, Hakîm olan sadece Allah’tır.
İkinci olarak böyle düşünmek insanı dinin zahir delillerine uymayan hususlarda yanlışların din edinilmesine, şeri delilleri devre dışı bırakmaya, hatta Batıniliğe kadar götürebilir ve artık geri dönüp hakkı bulma imkânı zorlaşır. Resulüllah’ın şerefli ifadeleriyle biz işin zahiriyle hüküm vermek zorundayız. Hz. Ali’nin şu muhteşem sözü de bu ölçüyü anlatır:
‘Hakikati kişilerle tanımayın, önce hakikati tanıyın ki, kişileri onunla tanıyabilesiniz’.
Böyle yapılırsa söylenenlerin delillendirilmesi gereği de ortaya çıkar ki, Allah’ın (cc) bizden istediği de budur: ‘De ki, doğru söylüyorsanız delilinizi getirin’. ‘Yaşayan da bir delille yaşasın, ölen de bir delille ölsün’