Telefonla sık sık hasbihal ettiğimiz bir öğretmen arkadaşımız var, Ömer Erkeneken. Az sayıdaki dertlilerden biri. Yine aradı, kaybetmekte olduğumuz gençliğimiz konusunda neler yapılabilir meselesini konuştuk. Son zamanlardaki
Kore kültürü istilasından, Squad Game gibi oyunların kötü etkisinden söz ettik.
Bu yıkımlara bireysel çıkışlarla karşılık verilemeyeceğini, bunun milli bir mesele olarak ele alınması gerektiğini tartıştık. Her ikimizin de tanıdığımız Dr. Kemal Tekden gibi vizyon ve girişim sahibi insanların çoğalması ve iş birliği yapmaları gerektiği üzerinde durduk. Ben sosyolojide rol model denen ve tarihimizde çokça bulunan örnek insanlarımızın, ehline yazdırılacak küçük kitapçıklarla tanıtılması gereğinden söz ettim.
Öğretmen olduğu için Ömer Hoca daha gerçekçi daha güncel çözümler düşünüyor. Bu işin telefon oyunları ve kısa filmlerle olması gerektiğini anlattı.
Peki, düşündüklerini yazar mısın dedim, yazıp gönderdi. Buyurun Ömer Hoca’nın yazdıkları:
Düşünüyorum ve üzülüyorum. Çocuklarımız elimizden kayıp gidiyor.
Dünyaya gelmelerine vesile olduğumuz yavrularımızın birçoğu sanki başka bir dinin mensubu veya başka bir ülkenin çocukları gibi yaşıyor.
Onlara Batı’nın gerçek hayatta hiç var olmamış, düzmece, sanal kahramanları rol modellik yapıyor ve gençlerimiz onlardan etkilenerek yetişiyor. Bizim kültürümüzden ziyade başka kültürlerin etkisiyle büyüyorlar.
Bazı anneler yemek yedirmek veya oyalamak için iki-üç yaşındaki çocuğun bile eline cep telefonu veriyor ya da bilgisayarın karşısında saatlerce vakit geçirmesine müsaade ediyor.
Böyle büyüyen bir nesil cep telefonunu, bilgisayarı ve benzeri teknolojiyi bizden daha iyi kullanıyor ama edepten, terbiyeden, dinden, imandan uzak yetişiyor. Sonuçta bizim kanımızı taşıyan ama bizim değerlerimize yabancı “ne müslüman ne firenk” bir nesil ortaya çıkıyor.
Bu sorunun, iki kere iki dört eder gibi bir cevabı yok.
Çözüm bulmak için önce bazı gerçekleri kabul etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çocuklarımızın elinden cep telefonunu, bilgisayarı ve benzeri dijital ürünleri almamız zor olduğuna göre, bu teknolojiyi onları eğitme amacıyla kullanmamız gerekiyor.
“Yiğit düştüğü yerden kalkar” derler. Çocuklarımızın bozulmasına neler sebep oluyorsa çözümü de orada aramalıyız.
Peygamberlerin, sahabenin ve tarihimizdeki diğer örnek şahsiyetlerin hayatları ile İslami ve insani değerleri öğreten kaliteli diziler, filmler, çizgi filmler, bilgisayar ve cep telefonu oyunları üretmeliyiz.
Erkekler için yaptığımız gibi kızlar için de İslam tarihinden seçtiğimiz rol modellerin filmlerini ve interaktif oyunlarını yapmalıyız.
Bu oyunlar Batı’nın yaptığı oyunlara merak uyandırmayacak kadar ilgi çekici olmalı. Hatta o kadar güzel, o kadar kaliteli işler yapmalıyız ki Batı kendi yaptığı film ve oyunları bırakıp bizim yaptıklarımızla meşgul olsun.
Bunlar olmayacak işler değil. Her başarı hayalle başlar. Büyük projelerle, ciddi gayretlerle ve Allah’ın yardımıyla amaca ulaşılır.
İslam’ı tebliğde filmlerden ve interaktif oyunlardan yararlanmak bir cihattır, tebliğdir, sadakayı cariyedir.
Batı, rol model yapmaya çalıştığı zararlı sanal kahramanları çocuklarımıza nasıl kötü örnek yapıyorsa, aksine biz de tarihteki gerçek kahramanlarımızı rol model yaparak çocuklarımıza sunmalıyız.
Bu konuda ülkemizde çok şükür sevindirici çalışmalar yapılıyor.
Mesela, Diriliş Ertuğrul dizisindeki Ertuğrul karakteri dürüstlüğüyle, merhametiyle, adalet ve yiğitliğiyle güzel bir rol model.
Dizideki dini ve insani mesajlar oldukça etkili. Rabbim maddi ve manevi emeği geçenlerden razı olsun. Böyle başka diziler de var ancak yeterli değil. Çocuklar için Ertuğrul kalitesinde çizgi filmleri, ilgi çekici bilgisayar oyunları yapılabilir. Gençlerimiz Batı’nın düzmece karakterleriyle şiddeti ve ahlaksızlığı öğreneceğine, bizim gerçek kahramanlarımızla güzel ahlakı öğrenebilir.
Unutmayalım ki, dünyada ifsat edenlerin/ bozguncuların baskın olması doğru ve haklı olduklarından değil, planlı ve birlikte çalıştıklarındandır.
Islah edenler/ yapıcı olanlar da doğru çözümler üzerinde planlı ve birlikte gayret ederlerse Allah’ın lütfuyla muvaffak olacakları kesindir.
Bu konuya hükümetin maddi-manevi destek vereceğini ümit ederim. Diyanet ve MEB başta olmak üzere bütün resmi ve özel kurumlarımız hayırseverlerimiz ile bir an önce bu işi hep beraber başarmak zorundayız.
Allah, kendi yolunda gayret gösterenlerin yardımcısıdır.”
Ömer Hoca böyle diyor, bakalım kaç kişinin himmeti depreşecek?