Nebi, Resul ve Peygamber

04:0027/08/2021, Cuma
G: 27/08/2021, Cuma
Faruk Beşer

İslam’ın bir iman bir de amel yönü olduğu bilinir. Birisi iman, diğeri İslam kelimeleriyle ifade edilir. Kelime olarak aralarındaki farkı söz konusu etmediğimizde mümin, aynı zamanda müslim/müslüman, müslim de aynı zamanda mümindir. İnanma ve inandığı ile amel etme yönleri kastedildiğinde ise aralarındaki farka işaret edilir.Ama bu dinin özel adı iman değil ‘İslam’dır. Bu da İslam kelimesinin ikisini birden kapsadığını gösterir. Belki onun için ‘iman’ büyük harfle yazılmaz da ‘İslam’ büyük harfle

İslam’ın bir iman bir de amel yönü olduğu bilinir. Birisi iman, diğeri İslam kelimeleriyle ifade edilir. Kelime olarak aralarındaki farkı söz konusu etmediğimizde mümin, aynı zamanda müslim/müslüman, müslim de aynı zamanda mümindir. İnanma ve inandığı ile amel etme yönleri kastedildiğinde ise aralarındaki farka işaret edilir.

Ama bu dinin özel adı iman değil ‘İslam’dır. Bu da İslam kelimesinin ikisini birden kapsadığını gösterir. Belki onun için ‘iman’ büyük harfle yazılmaz da ‘İslam’ büyük harfle yazılır.

Resulüllah’ın (sa) hadisi şeriflerine dayanarak iman için olmazsa olmaz esaslar ‘Amentü’ metniyle anlatılır. ‘Amentü’de sayılan altı iman esası Resulüllah’ın bir hadisidir. Bir başka hadiste de bizim İslam’ın şartları dediğimiz ameller sayılır.

Mümin ve Müslüman olma öncelikle Allah’a imanla başlar. Nasıl bir Allah’a inandığımızı önceki iki yazımızda anlatmaya çalıştık. Şimdi ise inandığımız Peygamber nasıl birisidir meselesini anlamaya çalışacağız. Çünkü Kelime-i Tevhit’teki ve Kelime-i Şehadet’teki ikinci esas, Peygamber’e inanmaktır. Peygamberlerin birine bile inanmayan ya da düşman olan bir kimse mümin olamaz.

Türkçe için günlük dilde Nebi, Resul ve Peygamber kelimeleri aynı anlamda kullanılır. Ama detaya inildiğinde aralarında teknik farklar vardır. Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’te Nebi ve Resul ifadeleri geçer, Peygamber kelimesi geçmez. O Farsça, haber getiren anlamındaki peyâm-ber kelimesinin Türkçeleştirilmiş halidir. İran’ın Sünni olduğu zamanlar biz Araplardan çok, onlarla irtibatlı olduğumuz için ibadetlere dair bazı kelimeleri onlardan almışız. Namaz, oruç, abdest kelimeleri de Farsça’dır. Peygamber kelimesi hem Nebi hem Resul için kullanılır. Ama o zaman aralarındaki farka işaret edilmemiş olur.

Biz daha önce Nebi ve Resul arasındaki farka dair de iki yazı yazmıştık, onların özeti şudur: Nebi kelimesi, nebe’/haber ya da nebve/yücelik kökünden gelir ve buna göre Nebi Allah’ın vahiy ile bilgi verdiği, şanı yüce seçkin kul demektir. Resul kelimesi ise risaletle yani Allah’ın özel mesaj ile görevlendirip gönderdiği kuldur. Buradan hareketle Nebi ve Resul arasındaki fark şudur: Nebi, nübüvvet özelliğiyle sıradan insanlardan ontolojik olarak farklı seçkin bir beşerdir. Resul ise bu farklılık ile birlikte insanlara Allah’ın mesajını ulaştırmak ve onları Allah’a davet etmekle görevlendirilen Nebi’dir. Yani esas olan ontolojik farklılık Nebilik’tir, risalet bir görevlendirmedir. Bunu teşbihteki hata riskini göze alarak şu misalle anlatabiliriz: General olmak için bütün şartları tamamlamış birisi bu unvanı almayı hak etmiştir, ama ancak bu payenin ona resmen verilmesiyle general unvanını alır.

Buna göre Nebi-Resul farkını iki türlü düşünebiliriz; esas olan bu unvanı hak ettiren vasıftır, yani Nebi’liktir, o halde bu yönüyle Nebi Resul’den üstündür. Ama Resul olarak ancak Nebiler görevlendirildiği için Resul’de hem hak ediş hem de bunu fiilen gösterme yönüyle Nebi’den üstün olmuş olur. Dolayısıyla bütün Resuller aynı zamanda Rebidirler. Ama her Nebi insanlara böyle bir görevle gönderilmiş olmayabilir. Mesela Hz. Âdem bir Nebi’dir ama bir topluluğa Resul olarak gönderilmiş değildir. Ya da Allah’a nispetle Nebi, kullara nispetle Resul diyebiliriz.

Bir soru üzerine Resulüllah (sa) Nebilerin yüz yirmi dört bin, Resullerin ise üç yüz on beş kadar olduğunu söyle-miştir (Beyhaki). Demek ki, Resul olarak görevlendirilmemiş pek çok nebi vardır.

Nebi olmayan, Resul olamayacağına göre, Nebilerin sonuncusu aynı zamanda Resullerin de sonuncusu olur. Dolayısıyla Hâtemu’l-enbiya olan Resulüllah’tan sonra kendisine vahi geldiğini iddia eden Kur’an-ı Kerim’i inkâr etmiş olur.

Peygamber’deki bu ontolojik farklılık, diğer insanlardan ayrı olarak onların Allah tarafından korunmuş olmalarını gerektirir. Peygamberlerin kendilerine bu görev verilmeden önceki hayatlarında günah işleyip işlemeyecekleri tartışılmıştır ama en azından Peygamber olduktan sonra masum olduklarında şüphe yoktur. Çünkü onlar dinin ete kemiğe bürünmüş halidir ve her yönüyle örnektirler. Onun için masumiyet sıfatı Peygamber’in en önemli özelliğidir. Bazı konularda Resulüllah’ın Allah tarafından neden öyle yaptın diye uyarılmış olması günah işlediği anlamına gelmez, Allah’a göre en iyiyi değil de iyiyi yaptığı anlamına gelir. Buna Allah’a nispetle hata/zenb denebilir ama Resulüllah’ın bize göre her bakımdan hata olan hiçbir davranışı yoktur. Zaten öyle olanları da Allah’ın uyarıp düzeltmesi, geriye kalan bütün fiillerinin isabetli olduğunu gösterir.

Bu bir giriş olsun.

#Müslüman
#İslam
#Peygamber
#Farsça
#Kelime-i Şehadet