Musibetler multifaktöriyeldir

04:006/08/2021, Cuma
G: 6/08/2021, Cuma
Faruk Beşer

Umumi musibetlerle karşı karşıyayız. Ülkelerin ciğerleri olan ormanlar yanıyor, belki de yakılıyor. Dünya genelinde doğal denen afetler kitleleri vuruyor. Ve olup bitenlere herkes kendi penceresinden bakıyor. Kendi bildikleri ya da bilmedikleri, olmasını istedikleri ya da istemedikleri ile konuşuyor. Herkes kendini haklı görüyor.Ama işin içine inançlar, ideolojiler, nefretler ve ön yargılar da giriyor.Elbette böyle olmayanlar ve işin aslını düşünenler, hatta bilenler de var.Her şey gibi böyle olguların

Umumi musibetlerle karşı karşıyayız. Ülkelerin ciğerleri olan ormanlar yanıyor, belki de yakılıyor. Dünya genelinde doğal denen afetler kitleleri vuruyor. Ve olup bitenlere herkes kendi penceresinden bakıyor. Kendi bildikleri ya da bilmedikleri, olmasını istedikleri ya da istemedikleri ile konuşuyor. Herkes kendini haklı görüyor.
Ama işin içine inançlar, ideolojiler, nefretler ve ön yargılar da giriyor.
Elbette böyle olmayanlar ve işin aslını düşünenler, hatta bilenler de var.
Her şey gibi böyle olguların da maddi ve manevi en az iki boyutu ve oluşmasının birden çok sebebi vardır. Ve dünyada hatta kâinatta hiçbir şey, hiçbir zerre hatta hiçbir düşünce diğerlerinden bağımsız değildir. Her varlığın kendince bir iletişim, etkileşim ağı hatta dili mevcuttur.
‘Hiçbir şey yoktur ki, O’nu tespih ediyor olmasın, ama siz onların tespihini anlamıyorsunuz’.
Varlık yalınkat ve tek boyutlu değildir atom altı akıl almaz küçük dünya ile karadeliklerin açıldığı sonsuz büyük dünya bizim dünyamızın şartlarıyla çalışmıyor.
Yakında Kuantum fiziği insana ne kadar cahil olduğunu öğretecek.
Düşüncelerin, imanın, küfrün, nefretin, sevginin, günahların ve sevapların frekansları, dalga boyları ve farklı varlık alanları bulunur
. Bizim hissettiğimiz dünya sadece bize ‘en yakın dünya’ yani fizik dünyadır.
Olaylara duaların, tespihlerin, istiğfarların, günahların, zulümlerin etkilerini göremiyoruz ama bunların her biri bir varlık alanının kuantları ya da fotonları gibidirler.

Böyle umumi bela ve musibetler karşısında bu ‘en yakın dünyayı’ hayalde olsun aşamayanlar şununla yetinirler; havalar ısınır, kıvılcım çıkar, maddenin yanma hızı artar ya da birisi bir kibrit tutuşturur yangın çıkar. Dünyanın çeşitli bölgelerinde milyonlarca yıl süren oluşumların etkisiyle fay hatları oluşur. Gaz gibi etkileyici bir sebeple bu faylar kırılır depremler olur. Atmosferdeki hareketler yüksek ya da alçak basınçlar meydana getirir güçlü yağmurlar, dolu ve sağanaklar yağar, seller, heyelanlar oluşur. Bütün bu ve benzeri olayların bizim yapıp ettiklerimizle hiçbir alakası yoktur. Bunlar tabiatın kurulu kanunlarıdır.

Bir açıdan doğru, olayların yakın sebepleri bu söylenenlerdir. Ama her şey sadece bundan ibaret midir? Sebeplerin sebepleri ilah… yok mudur? O halde bu tam da gelişmemiş
Cahiliye müşriklerinin mantığıdır; ‘bu dünya hayatımızdan başka bir hayat yok.
Yaşarız ölürüz, hepsi bundan ibaret. Bizi öldüren de zamanın akışından başkası değildir derler. Oysa onların bu konuda hiçbir bilgileri yok, sadece zanla konuşuyorlar’ (Câsiye 24).

Kısaca bu düşünceler bilimden başka ilah tanımayanların cahilliği ve bağnazlığıdır.

Bir de din adına bağnazlık yapanlar var. Açıldılar saçıldılar, yediler içtiler, Allah da turnayı gözünden vurdu, belalarını verdi. Günlerini gördüler.
Mesele bu kadar basit mi?
O takdirde de cevabını veremeyeceğimiz yüzlerce soruyla karşılaşırız.
Dünyada zulümden büyük günah yoktur. En büyük zulüm de şirktir. Afrika’yı, Ortadoğu’yu, hatta bütün dünyayı ezen ve sömüren müşrik Batı ve Amerika bu zulümleriyle belaların en büyüğüne maruz kalmalı değil mi?
Neden onlar gariban ülkeleri cehenneme çevirirken kendi dünyalarını cennet gibi yaşıyorlar?
Neden bu musibetlere daha büyük günahların işlendiği yerler değil de belli bölgeler maruz kalıyor. Bizim bela ve musibet olarak gördüğümüz şeyleri neden Allah’ın masum kulları olan peygamberler de fazlasıyla yaşamışlar? Neden tarihte kaya gibi imana sahip müminlere işkencelerin en büyüğü reva görülmüş, en zorlu acıları yaşamışlar? Demek ki, mesele bu kadar basit değil.
Bir defa bizim anlık bakışlarımızla bela ve musibet olarak gördüğümüz her şey belki de aslında öyle değildir. ‘Kötü sandığınız bir şey sizin için hayırlı olabilir, sevip istediğiniz bir şey de sizin için kötü olabilir’. Bu cevabın bütünü içindeki oranı ne kadar az olursa olsun önce bunu bir kenarda tutalım. Bununla beraber şu gerçekleri de hatırlayalım: Allah abesle iştigal etmez, O Hakîm’dir, her yaptığı işte hikmetler vardır, bunu anlayanlar, varlıkta olmuş olandan daha güzeli olamaz demişler. Hiçbir şey rastgele ve sebepsiz değildir.
Kâinatta tesadüf yoktur. Allah birisini öldürüp mükâfatlandırabilir, diğerini yaşatıp cezalandırabilir.
Kimin kârlı çıkacağı sonunda belli olur. Kimine dünyalık verip başına bela eder, kimini yoksul ve hasta kılıp korur. İyi ve kötü, anlık durumlarla tespit edilemez. Bunun için sabır gerek tefekkür gerek.

Peki, Kur’an-ı Kerim bu olaylar için ne diyor, dindar bilinç bunlara nasıl bakmalı? Bunu da pazar günü yazalım inşallah.

#Kuantum
#Allah
#Afrika
#Ortadoğu
#Amerika
#Kur’an-ı Kerim