Kurân-ı Kerim’de “Allah size kolaylık ister zorluk istemez” (2/185) buyrulmuş olması meselenin esasını zaten belirler. Yeter ki kolaylaştırmanın sınırı doğru tespit edebilmiş olalım. Mesela, abdest almak sana zor geliyorsa sen abdestsiz kıl, demek bir kolaylaştırmak değil bir tahriftir.Kurân-ı Kerim’de kolaylaştırma prensibini destekleyen daha pek çok ayeti kerime vardır:Peygamberiniz size çok düşkündür, sizi zora sokan şey ona çok ağır gelir (9/28). O insanların ağır yüklerini ve üzerlerindeki
Kurân-ı Kerim’de “Allah size kolaylık ister zorluk istemez” (2/185) buyrulmuş olması meselenin esasını zaten belirler. Yeter ki kolaylaştırmanın sınırı doğru tespit edebilmiş olalım. Mesela, abdest almak sana zor geliyorsa sen abdestsiz kıl, demek bir kolaylaştırmak değil bir tahriftir.
Kurân-ı Kerim’de kolaylaştırma prensibini destekleyen daha pek çok ayeti kerime vardır:
Peygamberiniz size çok düşkündür, sizi zora sokan şey ona çok ağır gelir (9/28). O insanların ağır yüklerini ve üzerlerindeki meşakkatleri indirmek için gönderilmiştir (7/157). Bir zorluk varsa yanında mutlaka (iki de) kolaylık vardır (94/5). Cihad bile zorluğu ortadan kaldırmak içindir (22/78). Dinlerinde aşırılıklar üreten ehlikitap da vaktiyle bunu yapmamaları konusunda uyarılmıştı (5/77). Allah; Rabbimiz, bize gücümüzü aşan yükler yükleme (2/286) diye dua etmemizi ister.
Resûlüllah (sa), Kurân-ı Kerim’in hayat haline getirilmesi demek olun sünnetinde bize bu kolaylaştırmanın bolca örneklerini sunar.
Önce bir noktaya işaret ederek o örneklerden bazılarını verelim.
Dinde kolaylık, ya da dini zorlaştırmama deyince ilk akla gelen namaz, oruç, hac ve giyim kuşam gibi konulardır, oysa bu prensip hayatın her safhasında geçerlidir. Aişe (ra) annemiz der ki
“Resûlüllah ne zaman iki iş arasında muhayyer bırakıldıysa hep en kolay olanını seçmiştir.
Ama bunlardan birisi günah bir şeyse ondan en uzak duran da o olmuştur. O kendi nefsi için asla intikam almamıştır. Ama Allah’ın sınırlarına tecavüz edilmiş olması durumunda ise gerekeni yapmıştır” (Buhari, Müslim).
Resûlüllah’ın şu hadisi şerifleri de bu konunun temel belirleyici-lerindendir:
“Ben size bir şeyi emrediyorsam onu yapabildiğiniz kadar yapın, ama bir şeyi yasaklıyorsam ondan kaçının” (
Buhari, müslim). Burada dikkat edilecek nokta şudur: Herkes yapılacakların hepsini yapamaz, ama herkes haramların hepsinden kaçınabilir. Çünkü haramdan kaçınmak zaten bir şeyi yapmamakla gerçekleşir. Yapmamak herkesin gücü dahilindedir. Ayrıca farzları terk etme haram olduğuna göre, burada yapabildiğinizden kasıt sünnetlerdir. Ayrıca “En hayırlı evlilik en kolay ve taraflar için külfeti en az olan, evliliktir” (İbn hibban). Bu da dünyevi hayatın bir parçasıdır. Zaten tamamen maddi ve tamamen dünyevi sandığımız bir konu yoktur ki, onun bir de manevi yönü ve ibadet anlamı bulunmasın.
Şimdi Resûlüllah’ın hayatından, o sözünü ettiğimiz örneklere bakalım:
Resûlüllah;
“Din kolaydır, kim onu zorlaştırmaya kalkarsa mağlup olur.
Kolayınıza geleni, en iyiye yaklaşabildiğiniz kadar yapın, yaptığınızla da sevinin. Biraz sabah erken, biraz öğleden sonra biraz gecenin sonlarında” (Buhari). (Yani yol alır gibi bütün gün yürümeyin, ibadet ediyorsanız bunu aralıklarla yapın,)”. “Kim dini zorlaştırmaya kalkarsa mağlup olur” cümlesi bu hadisi şerifteki anahtar cümledir.
En iyisini yapacağım diye uğraşmak bazen insanın dengesini bozar, usanç verir ve iyiyi de bıraktırır.
Onun için, “en iyi, iyinin düşmanıdır” derler. Başkalarına din adına hep ideal ve en zor olanı tavsiye etmek onu korkutur ve dinden uzaklaştırır. Çünkü insanlar kabiliyet, bilgi amel birikimi ve anlayış olarak çok farklı derecelerdedirler. Ancak en iyi derecede olanların yapabileceğini, en başta olanlara söylemek, her şeyden önce insanı tanımamak anlamına gelir ve dinden soğutur.
Beş vakit namaz kılmayan birisine teheccüdden bahsedilmez.
Fıkıhta “ahvat” ve “eyser” diye iki terim vardır.
Birincisi, olabileceklerin en ihtiyatlı ve en garantili, ikincisi de en kolay olanı demektir. Bazı alimler, aman hata yapmayalım diye, fetva olarak hep “ahvat” olanı söylerler.
Oysa fetvada esas olan, muhatabın durumuna göre “eyser” olanı söylemektir.
Aslında çelişki gibi gelir ama, dini bir bütün olarak düşündüğümüzde de dinin daha yaygın yaşanması adına ahvat olan da budur. Bu kural yukarıda verdiğimiz “Resûlüllah ne zaman iki iş arasında muhayyer bırakıldıysa…” hadisinden çıkarılmıştır.
Onun bunu destekleyen çok ilginç bir uygulaması da şudur: Veda haccında hacla ilgili soruları cevaplıyordu.
Birisi geldi, ey Allah’ın Resûlü, bilemedim, kurbanımı kesmeden önce tıraş oldum, ne yapmalıyım dedi. Resûlüllah, zararı yok devam et, buyurdu. Bir başkası, şeytan taşlamadan önce kurbanımı kestim, ne yapmalıyım dedi. Zararı yok devam et buyurdu. Böyle öne aldım, sonraya bıraktım diyenlerin hepsine aynı cevabı verdi (Buhari, Müslim). Çünkü o,
“Ben müsamaha ve kolaylık diniyle geldim”
buyurmuştur (Taberanî).
Devamını getirmeye değer.
#Kurân-ı Kerim
#abdest
#Resûlüllah
#Aişe (ra)
#din