Düşünelim ama hakaret etmeyelim

04:0020/03/2022, Pazar
G: 19/03/2022, Cumartesi
Faruk Beşer

İnsan etki altında kalmadan serbestçe düşünebilmeli ve düşündüğünü ön yargısız söyleyebilmelidir. Altmışımdan sonra Gazali’den kopya çekerek anladığım hakikat şudur.Kişinin herhangi bir grubu, fırkayı, cemaati ve ideolojiyi esas alarak düşünmesi onun hakikati anlamasını zorlaştırır.Onun için düşünme bütün bağlardan azade olmalıdır. Kişinin bir mezhebe ve meşrebe bağlı olması normaldir, ama her düşündüğünü hemen piyasaya arz etmesi fitneye sebep olma ve başkalarının değerlerine hakaret etme riski

İnsan etki altında kalmadan serbestçe düşünebilmeli ve düşündüğünü ön yargısız söyleyebilmelidir. Altmışımdan sonra Gazali’den kopya çekerek anladığım hakikat şudur.
Kişinin herhangi bir grubu, fırkayı, cemaati ve ideolojiyi esas alarak düşünmesi onun hakikati anlamasını zorlaştırır.
Onun için düşünme bütün bağlardan azade olmalıdır. Kişinin bir mezhebe ve meşrebe bağlı olması normaldir, ama her düşündüğünü hemen piyasaya arz etmesi fitneye sebep olma ve başkalarının değerlerine hakaret etme riski taşıyabilir.
Bir ilim adamı elbette bildiği alanda yapılan hatalara dikkat çekmeli, eleştirmeli ve kendi fikrini söylemelidir.
Mesele aykırı düşüncelerini arz etme biçimi meselesidir. Bunu yaparken niyetinin hâlis olması, hayırhah olması ve hakareti hedeflememesi gerekir.
Ümmetin genel kabullerine aykırı şeyler söylemek bazen hakaret olabilir. Birkaç örnek verelim:
Bu ümmet peygamberine dil uzatılmasını inancına hakaret sayar.
Hayatta olsaydı onu üzecek olan söz ve davranışları şimdi de kabullenmez. Çünkü Allah (cc) “Allah’ın elçisini üzenlere çok acı bir azap vardır” (9/61) buyurur. Üzmek dediğimiz eza, sözle incitmedir.
“Allah’a ve Resulü’ne eza edenleri Allah, dünyada da ahirette de lanetlemiştir”
(33/57). Resûlüllah’ın annesinin babasının nerede olduklarını Allah bilir. Bunu kurcalamak İslam adına bize bir fayda sağlamaz. Durum ne olursa olsun, Resûlüllah’ın hayatında ona annesinin babasının, mesela cehennemde olduğunu söylemenin onu üzeceği açıktır. O halde bunu şimdi dile getirmenin de bir anlamı olmaz.

Bunlar birer düşünce beyanıymış gibi birisi de çıkıyor böyle söyleyenleri eleştirenlere “Korkutucu ve utanç verici” diyebiliyor. Acaba hangisi daha korkutucu ve utanç verici, düşünmek lazım.

Resûlüllah, “Ashabıma kötü söz söylemeyin”
(Müslim) buyuruyor. Bu onların hiç hata yapmadığı anlamına gelmez. Ama onlar hata yapmış olsalar da bunu ulu orta dillendirmenin Resûlüllah’ı üzeceğini anlatır. Allah (cc) bile sahabeyi tezkiye ediyor ve onlardan razı olduğunu söylüyor. “Öncüler ve ilkler olan muhacirlerle ensardan ve onları güzellikle izleyenlerden Allah razıdır, onlar da O’ndan razıdırlar” (9/100) buyuruyor. “Seninle o ağacın altında bağlılık sözleşmesi yapan müminlerden Allah razıdır” (48/18) buyuruyor ve Hudeybiye’deki sahabeden de razı olduğunu söylüyor. Allah gelecekte onların ne yapacaklarını bilmiyor muydu?
Ebu Hureyre’nin annesi Müslüman olunca Resûlüllah (sa) ona ve Ebu Hureyre’ye dua etti: “Allah’ım, bu kulcağızını ve annesini mümin kullarına sevdir…
Ebu Hureyre diyor ki, artık beni gören ya da duyan bir mümin yoktur ki beni sevmesin” (Müslim). Böyle iken Ebu Hureyre’ye ta’n etmek, sokak çocuğu ağzıyla ‘Yahudi beslemesi’ demek hem ona hem bütün ümmete hem de bu hadisi kitabına alan Müslim’e ve onun şahsında onu sahih bilip, din adına ona güvenen müminlere hakaret değil midir?
Bütün hadis külliyatında bulunan ve manen mütevatir olan Miraç hadisesinde namazın elli vakitten beş vakte indirilmesi olayını, esprisini anlamadıkları için, ‘böyle çingene pazarlığı mı olur’ diyerek reddetmek salt bir düşünce beyanı olabilir mi?
Müminlerin akidesine bundan daha büyük bir hakaret mi olur?
Birisi çıkıp, ‘Emeviler namazı bu milletin başına bela etti’ demişti.
Sonra bu sözü yumuşattılar ve namaza olduğundan fazla değer vererek onu diğer kötülükleri yapmaya siper ettiler, namaz ve cami sayesinde hırsızlık ve haksızlık yaptılar gibi yorumladı. Şimdi de yine ilk anda kötü bir çağrışım yapmasına ve suiistimal edilmesine rağmen birileri bunu hâlâ dillendiriyor. Bunu yumuşatılmış haliyle alsak bile gerçek böyle midir? Bu söz namaz kılanlara ve İslam’a bir hakaret değil midir? Bu sözün aslı âbid ve zahid Abdullah bin Mübarek’e (v: 181/797) aittir ve fazla ibadet yaparak yorgunluk ve bitkinlik yaşayıp ibadeti bırakmak zorunda kalanlar için;
“Allah’a yaptığınız ibadeti kendiniz için bela haline getirmeyin!”
(Kitabu’z-zühd, I, 469) şeklindedir. Yani ibadet konusunda aşırı gitmeniz sizi ibadetten tamamen soğutup ibadetsizlik belasına düşürmesin anlamında söylenmiştir.

Bu söz nihayet bir kul sözüdür ve kendi bağlamında bir anlam ifade eder. Ama işin ilginç tarafı, senedi olan hadislere güvenmeyip onları reddedenler böyle senetsiz sepetsiz bir sözü, üstelik bağlamından ve anlamından da kopararak çok büyük bir dayanak haline getirirler. Bunun temelinde, en azından bazıları için şu rahatlama psikolojisi de bulunuyor olabilir: Siz bizim namaz konusundaki ihmalkârlığımıza bakmayın biz ondan daha önemli işlerle meşgulüz. Asıl hata, namazı fazla abartanların yaptığıdır.

#Resûlüllah
#Ebu Hureyre
#Emevi