İbadetlerde aşırı gitmek insan tabiatının bir gereği olmalıdır ki sahabede bile böyle zorlaştırmalar vardır. Abdullah bin Ömer (ra) bu yönüyle tanınır. Ona göre Resûlüllah’ın (sa) her hareketi sünnettir. O bir ağacın altında oturmuşsa orada oturmak da sünnettir.Onun zorlamalarından biri, abdest alırken gözlerinin içini bile yıkamasıdır. Ama rivayete göre daha kırklı yaşlarında bu sebeple gözlerini kaybetti.Hanımını öpse abdest alırdı, çocuğunu öpse ağzını çalkalardı. Abdullah bin Abbas ise, güzel
İbadetlerde aşırı gitmek insan tabiatının bir gereği olmalıdır ki sahabede bile böyle zorlaştırmalar vardır. Abdullah bin Ömer (ra) bu yönüyle tanınır. Ona göre Resûlüllah’ın (sa) her hareketi sünnettir. O bir ağacın altında oturmuşsa orada oturmak da sünnettir.
Onun zorlamalarından biri, abdest alırken gözlerinin içini bile yıkamasıdır. Ama rivayete göre daha kırklı yaşlarında bu sebeple gözlerini kaybetti.
Hanımını öpse abdest alırdı, çocuğunu öpse ağzını çalkalardı. Abdullah bin Abbas ise, güzel bir koku koklamakla hanımımı öpmek arasında ne fark var ki abdest alayım derdi.
İki uçta olmakla meşhur olan bu iki sahabi hakkında daha sonra fıkıh sahasında şöyle söylenecektir:
“İbn Ömer’in zorlaştırmalarından, İbn Abbas’ın ise ruhsatları genişletmelerinden sakınmak gerekir”.
Buna bazıları “İbn Mesud’un şâz/aykırı fetvalarından da sakınmalı” kaydını koyarlar. Her şeye rağmen bu üç isim de sahabenin en büyüklerinden ve alimlerindendir. Bu durum şunu da gösterir; bu aşırı titizlik ya da gevşeklik insanın tabiatında vardır ve hep var olacaktır. Allah onları sahabe neslinde adeta birer örnek ve köşe taşı olarak yaratmıştır. Bu uçlar olacak ki orta çizgi bulunabilsin. Bu ümmet vasat bir ümmettir.
Vasat, her iki tarafı, ifratı ve tefriti dengeleyen orta çizgidir.
Onun için ümmetin bu orta çizgisini oluşturan âlimlere sevad-i azam/ çoğunluğu teşkil eden orta öbek denir ve onların görüşleri manevi icma olarak dinin korunmuş bölgesi sayılır.
İstikametin garantisi onlardır. Resûlüllah, “Siz sevad-ı azamdan ayrılmayın” buyurmuştur.
Bu, orta yolu ve ana damarı oluşturan ulemaya uyun demektir. Dikkat edilirse burada, tereddüt halinde alimlerden biriyle yetinmemek ve çoğunluğunun görüşüne uymak anlamı da vardır.
Bu konuda bu meşhur üç Abdullah’a, dördüncüsünü, Abdullah bin Amr’ı da (Allah hepsinden razı olsun) eklemek gerekir. Abdullah evlendikten bir süre sonra babası Amr (ra) gelinini çağırır ve Abdullah’a olan memnuniyetini sorar. Gelini edepli bir şekilde; “Abdullah çok iyi bir delikanlı, ama ibadet yapmaktan eteğime dokunduğu bile yok”
deyince Amr, hemen gidip oğlunu Resûlüllah’a şikâyet eder. Resûlüllah Abdullah’ı çağırır ve hangi ibadeti ne kadar yaptığını sorar. Aldığı cevabı zor katlanılır bulmuş olacak ki, aralarında pazarlık başlar ve onun orucuna, Kur’an okumasına, gece namazına sınırlama getirir ve buyurur ki; “Her ibadet edenin/ âbidin bir coşması olur, her coşma da bir gün gevşer ya sünnete döner ya da bidate. Sünnete dönerse yolu bulmuş olur, başka tarafa dönerse helak olur”. Sonra Abdullah diyecek ki, Resûlüllah bana bunları söyledi ama ben yine ibadetlerimde eksiltme yapmadım.
Keşke onun dediğini yapsaydım (Buhari).
Çünkü çok erken yaşlarda ihtiyarlayıp çökmüştü.
Bir defasında Resûlüllah (sa) mescide girdiğinde iki sütun arasına gerilmiş bir ip gördü ve ne olduğunu sordu. “Bunu Zeynep bağlamış, namaz kılmaktan yorulduğunda buna dayanır” dediler. Resûlüllah, “Çözün şunu. Herkes zinde olduğu sürece kılsın, bir ağırlık hissettiğinde yatsın uyusun” buyurdu. Aişe annemiz de Resûlüllah’ın şöyle buyurduğunu nakleder: “Namazda birinize uyku hali gelirse, uykusunu alıncaya kadar yatıp uyusun. Çünkü bu halde namaz kılan ne dediğini bilemez, istiğfar edecekken kendi kendisine kötü söylemiş olabilir” (Buhari, Müslim).
Resûlüllah insanları İslam’a davet konusunda daima kolaylaştırma yolunu öğütlediği malumdur, “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın, müjdeleyin nefret ettirmeyin”.
Ancak farzlar ve haramlar bellidir. Onlara riayet İslam’ın olmazsa olmazlarıdır. Onlardan taviz vermek kolaylaştırma anlamına gelmez, önceden de dediğimiz gibi bu, tahrif / dini bozma olur.
Tam bu satırları yazarken bir vatandaş aradı ve bir fetva sordu: İki sene önce ağır bir hastalık yaşadım ve Ramazan orucumu tutamadım, fidyesini/ kefaretini verdim.
Sonraki sene iyileştim tutabildim. Şimdi bir hocamız o fidyesini verdiğim ramazanımı da tekrar tutmam gerektiğini söyledi, ne yapmalıyım?
Şimdi bu bilgiler ışığında bunun fetvasını da size bırakıyorum; fidyesini verdiği iki yıl önceki orucunu tekrar tutmalı mı, yoksa verdiği fidye ile yetinmeli mi?
Burada rahmetli Bekir Sadak Hocanın bir esprisini de hatırlatalım:
Birisi hocaya sormuş; hocam ben kırk yıldır abdestimi şöyle alıyordum. İtiraz edildi, bir hocaya sordum; olmaz, fıkha göre böyle bir abdestle kıldığın bütün namazları kaza etmen gerekir dedi, ne yapayım? Hoca o sevimli üslubuyla: “Fıkha sorarsan kaza etmen gerekir ama Allah’a sorarsan hiçbir şey gerekmez” demiş. Tabii ki bu bir espri ama anlamlı bir espri.
#Bekir Sadak
#ibadet
#İbn Ömer