Yaradılış konusunda yapılan onca felsefenin zor ve anlaşılmaz olması bir yana, hiçbir işe yarar sonucu da yoktur. Bunca spekülasyonun düşünme eksersizi yapma dışında bir faydasının olduğunu sanmıyorum. Tamamının ya Allah’a inanmamaktan ya da insana benzer bir tanrı hayal etmek gibi ‘Allah’ı hakkıyla takdir edememekten’ kaynaklandığı açıktır. Allah’a inanmakla beraber O’nun tabiatta yarattığı ve bizim bildiğimiz kanunlara kendisinin de uymak zorunda olduğu, bunların dışında başka oluşların olamayacağı vehmi de böyledir.
Kâinatta genel anlamda kurulu bir âdetin/zorunluluğun yani determinizmin bulunduğu açıktır. Sorumluluk bu esasa göredir, bu olmasa mükellefiyet olmaz. Ama Allah kâinatı yaratırken bu zorunlulukla yaratmamıştır. Bundan sonra da buna mecbur değildir. O ‘ol’ demiş, dilediği olmuştur. Yine ‘ol’ dese hiç olmayan şeyler olur. Kısaca başlangıçta nelerin olmasını istemişse onları hiç yoktan var etmiştir, var etmeye de devam etmektedir. Allah’ı hakkıyla bilen bir mümin için mesele bu kadar basittir. Yani mesele bilgi ve iman meselesidir. Kısaca ilk yaratma filozofların dediği gibi belli arkhelerden ya da felasifenin dediği gibi ‘sudûr’ ile değil, kelamcıların dediği gibi ‘hudûs’ ile olmuştur, hiç yoktan yaratmadır.
Bununla birlikte Allah gökleri ve yeri, yani bildiğimiz ve bilmediğimiz kozmosu altı günde yarattığını söylüyor. Yaratmanın başlangıcında dünya olmadığına göre bu altı ‘gün’ bizim dünyanın varlığına bağlı olarak bildiğimiz her biri yirmi dört saat olan altı gün olamaz. Belki her biri, yine bizim zamanımızla milyarlarca yıllık bir evreye tekabül eder.
Bu sürecin sonunda Allah canlılar için dünyada rızık olacak eşyayı, ardından canlıları ve Âdem’i (as) yaratmıştır. Âdem’in yaratılması önceki adetten farklı bir yaratmadır ve anlaşılan onun insan haline gelmesi de çok uzun bir süreçte gerçekleşmiştir. Çünkü o topraktan yaratılmış olmakla beraber yaratılmasında toprağın da farklı kademeleri ve evreleri zikredilir. Bu zikredilenleri sıraya koyarsak; önce kuru ‘toprak’ (türab), sonra ıslak toprak (tîn), sonra süzülmüş ıslak toprak (sülale min tîn), sonra cıvık çamur halindeki toprak (tîn lazib), sonra uzun bekleyiş sebebiyle çamurken kuruyup şekillenmiş toprak (min salsalin min hamein mesnûn), sonra daha da kuruyup vurulduğunda ses çıkaran çömlek gibi olan toprak (min salsalin ke’l fahhar). Ve sonunda Âdem’e Allah ‘ol’ der, o da bir insan oluverir. Bu defa da Havva yine farklı bir kanunla, Âdem’den yaratılır. Sonra kanun yine değişir ve onların zürriyetleri kadın ve erkeğin birleşik suyu (nutfetin emşâc, zigot) ile yaratılmaya başlar.
Bu noktadan itibaren insanın yaradılışında başka bir süreç devreye girer: Nutfe muhkem bir mekâna (rahme) yerleştirilir. Sonra rahim cidarına tutunan ‘alaka’ ve şekillenmeye başlayan bir et parçası ‘mudğa’ olur. Rahimdeki ceninin üçüncü aşaması ruhun üflendiği ve artık insan sayıldığı aşamadır. Ölümlü olma bu aşamadan sonra gelir. Hadisi şeriflerden öğreniyoruz ki, ceninin ruh üflenmesiyle artık insan sayıldığı bu üçüncü aşama rahimdeki ilk kırk günde tamamlanır, bu sebeple kırk günden sonra cenine müdahale artık bir insana müdahale sayılır, alınması ya da öldürülmesi/kürtaj büyük bir günahtır. Annenin ölüm tehlikesi dışında hiçbir sebep bunu meşru kılmaz.
Ateşin İbrahim’i (as) yakmamasında da bildiğimiz kanunlara bir başka müdahale vardır. Çünkü ateşin tabiatı yakmaktır. İsa’da da (as) Allah bu genel kanuna yine müdahale eder ve onu babasız yaratır. Tıpkı Âdem’i hem anasız hem babasız yarattığı gibi.
Diğer yönden, Allah’ın ilk yarattığı şey akıldır diye nakledilen hadisler ulemanın ittifakıyla uydurmadır. Bunlar felasifenin ‘ukul-i aşere’ nazariyesinden çıkarılmış olmalıdır. Kudsi hadis olarak rivayet edilen ‘eğer sen olmasaydın eflaki/kâinatı yaratmazdım’ sözü de uydurmadır. Böyle sözlere sarılmak, hayalindeki Allah ve Peygamber tasavvurunu koruma çabasından başka bir şey değildir.
‘Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdir, yaratınca ona yaz dedi o da kıyamete kadar olacakları yazdı’ anlamındaki hadisin bir aslı vardır. Ama o da metninden de anlaşılacağı gibi, kalemin bizatihi kendisi değil, onun temsil ettiği yazma yani takdirdir. Buna göre Allah önce her şeyi ilmiyle ve takdiriyle belirlemiş ve yazdırmıştır. Demek ki, ilk var edilen şey kaderdir.
‘Allah’ın ilk yarattığı şey benim nurumdur’ sözünün de aslı yoktur. Bunu da bazı sufilerin yine felasifenin akıl nazariyesine nispet olarak çıkardıkları sanılır. Hadiste kahramanlık olmaz, bakarız muhaddisler var diyorsa vardır, yok diyorsa yoktur.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.