İyi bir modernlik rehberi: Zygmunt Bauman

04:0027/09/2018, Perşembe
G: 27/09/2018, Perşembe
Erol Göka

Modernliğin insanlık tarihinde hem bir devamlılık ama aynı zamanda bambaşka bir durum, önceki zamanlardan birçok alanda kopuşlar içeren bir hal olduğunu anlayamayan Norveçli düşünür Svendsen’in “Yalnızlığın Felsefesi” kitabını meraklılarına havale ederek artık bir kenara bırakalım. Bize modernliğin, özellikle son dönemdeki boğucu, karmaşık, akışkan siberaleminde kaybolmadan ilerleyebilmek için tefekkürden vazgeçmeden kalabilmiş hakiki rehberler lazım. Yaşadığımız dünyada, “Yalnızlık ve yalnızlık

Modernliğin insanlık tarihinde hem bir devamlılık ama aynı zamanda bambaşka bir durum, önceki zamanlardan birçok alanda kopuşlar içeren bir hal olduğunu anlayamayan Norveçli düşünür Svendsen’in “Yalnızlığın Felsefesi” kitabını meraklılarına havale ederek artık bir kenara bırakalım. Bize modernliğin, özellikle son dönemdeki boğucu, karmaşık, akışkan siberaleminde kaybolmadan ilerleyebilmek için tefekkürden vazgeçmeden kalabilmiş hakiki rehberler lazım. Yaşadığımız dünyada, “Yalnızlık ve yalnızlık korkusu yalnızca yaygın hisler değildir, aynı zamanda zamanımızın -akışkan modern hayat deneyimine sağlamca kök salmış- acı gerçekleridir” (Retrotopya, s.139) diyen Zygmunt Bauman gibi rehberler…



Okuyucumuz Zygmunt Bauman adına aşinadır. Modernlikle ilgili her fenomeni açıklamaya çalışırken başımız sıkıştığında hemen ona koşup gittiğimizi bilir. Geçen yıl vefatının ardından şöyle bir yazı yazmış (
), toprağının bol olmasını dilemiştik. Tekrar onun modern hayatta çekilen yalnızlıkla ilgili fikirlerine gelecek olursak…

Norveçli Svendsen, Batı dünyasında, özellikle İskandinav ülkelerinde zinhar yalnızlık problemi olmadığını savunurken Bauman, eleştiri kırbacını şaklatır: “Daha yakından bakarsak, bu mutluluk görüntüsünün altında gittikçe ön plana çıkan bir yalnızlık olgusu olduğunu görürüz. Stockholm’de oturanların yüzde 58’i tek başına yaşıyor, dört Stockholmlüden biri yalnız ölüyor, diğer yandan antidepresan tüketimi son 20 yılda yüzde 25 artmış durumda” der. Tony Jeton Selimi’nin tüm dünyada çok satan “Yalnızlık Bir Modern Çağ Virüsü” adlı kitabını değerlendirirken yaptığı saptamalar ise hayli ilginçtir.

Selimi, iş dünyasının önde gelenlerine, CEO’lara ve girişimcilere hizmet veren, “uluslararası üne sahip bir insan davranışı ve biliş uzmanı” diye tanıtır kendini. Kitabını “reddedilmenin ıstırabını hisseden ya da genel kabul gören normlardan ayrı düşmüş ve farklı hisseden ruhlara” adadığını söyler. “Ayrılma, tecrit, yalnızlık ve bağlantısızlık sizi hayatınızın her alanında takip eder. Her gün işe gelip giderken, keza havaalanlarında ya da restoranlarda, umutsuz bir bağlantı, bir iletişim kurma ve duyulma çabasıyla cep telefonlarına, tabletlerine, bilgisayarlarına ya da laptoplarına mıhlanmış insanlar görürsünüz. Gelgelelim etrafınızı şöyle bir kolaçan ederseniz, hemen yanı başında duran diğer insanların varlığını görmezden gelen, onlarla kişisel bağlantı yaratmaktan aciz, basit bir sohbetten bile imtina eden çok sayıda insan göreceksiniz” tespitiyle yola koyulur. Yalnızlığın modernlikle birlikte büyüyen bir sorun olduğu, kişisel gelişimcilerin eline düşmesinden de bellidir. Herkes gibi Selimi de sorunu görmekte, bu konuda yazılacak bir kitabın çok satacağını bilmektedir. Ne ki Bauman, sorunun kaynağı ve tedavisiyle ilgili önerilerini ise gayri-ciddi bulur. Yalnızlık, akışkan modern zamanlarda bireysel ve teknik önerilerle geçiştirilemeyecek toplumsal bir derttir. Yalnızlıkla mücadele etmeye çalışanlar, bu dev sorun karşısında tıpkı geçen yüzyılda tifoyu hastayı soğuk su dolu küvete sokarak tedavi etmeye çalışan hekimler gibi davranırlar. Sisteme alternatif çözümler üretmedikçe pansuman tedbirler sadece sistemin devamına yarar…

Var olanın en iyi olduğuna inanmış, yaşananları meşrulaştırmayı biricik misyonu haline getirmiş Svendsen gibi düşünürlerden çok var akademide. Ortalık, modernliğin yol açtığı sorunlara karşı pansuman tedbirler öneren sözüm ona uzmanlarla, kişisel gelişimcilerle, yaşam koçlarıyla dolu. Ama eğri oturup doğru konuşalım; Bauman gibi eleştirelliği asla elden bırakmayanlar da var. Modernliğin ve sistemin yakın geçmişte en iyi savunusunu yapan akademisyen Antony Giddens’tı. Bauman’ın Giddens’ı nasıl yerden yere vurduğunu
. Bauman’ın Giddens’la kadın-erkek ilişkilerinin geleceği hakkında sürdürdüğü tartışma gerçekten çok önemlidir. Yalnızlık başta olmak üzere insan ilişkilerinde yaşanan birçok sorunun çok köklü bir değişim neticesi ortaya çıktığını ve sistemle ilgili olduğunu görmek için mutlaka bu tartışmaları bilmeli, katılmalıyız.

Bauman, ölmeden hemen önce kaleme aldığı son kitabı “Retrotopya”da, yalnızlık üzerine kalem oynatırken Belçikalı psikanalist Paul Verhaeghe’nin “Yalnızlık Zamanında Aşk” (Encore Yayınları, 2003, Çeviri: E. C. Ertem, M. Öznur) kitabındaki saptamaların kıymetini de vurgular. Yalnızlığı en olmaması gereken yerde, ikili ilişkilerde arayan ve bulan, “bir dünya yok olmuş, aile hayatı şiddetli bir değişime uğramış durumda, eski zamanın çiftleri artık neredeyse tarih oldu” diyen Verhaeghe, bizim de modern ilişkileri anlamaya çalışırken rehber aldığımız bir başka batılıdır ve entelektüel ilgiyi fazlasıyla hak eder. O halde bakalım…

#modernlik
#Zygmunt Bauman