Beyrut Limanı’nda 4 Ağustos’ta patlayıcı maddelerin bulunduğu 12 numaralı depoda önce yangın çıkmış, ardından tüm Beyrut’u sarsan atom bombası gücünde bir patlama meydana gelmişti. Patlamada, 200’e yakın kişi hayatını kaybederken, yaklaşık 5 bin kişi yaralandı. Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, yıkıcı patlamaya 6 yıldır Beyrut Limanı’ndaki bir depoda tutulan 2 bin 750 ton amonyum nitrat maddesinin yol açtığını söyledi. Bu açıklamanın ardından sosyal medyanın yanısıra Lübnan ve dünya basınında birçok komplo ve ihmal iddiaları gündeme geldi. Patlama özelliği olan 2 bin 750 tonluk amonyum nitratın neden 6 yıldır limanda hangi güçlerin baskısıyla tutulduğunun deşifre edilmesi düğümün çözülebilmesi için elzem görünüyor. Patlamayı değerlendiren uzmanlar amonyum nitratın detonator olmadan patlamayacağını, 6 yıldır bir depoda duran amonyum nitratın birdenbire kendi kendine patlamasının mümkün olmadığını belirterek, mutlaka dışarıdan bir müdahale olması gerektiği tespitinde bulunuyorlardı. Tartışmalarda, Ortadoğu uzmanları, Trump’ın ABD askerlerini bölgeden çekme kararı sonrası İsrail’in kendisine tehdit gördüğü bölge ülkelerinde “örtülü operasyonlara” hız vermesine vurgu yapıyor, İsrail’in üzerine en çok çalıştığı ve işgale hazırlandığı ülkelerden birinin de Lübnan olduğunu ifade ediyorlardı.
Ortadoğu’da yaşanan suikastler, kaza süsü verilmiş büyük sabotajlar, patlamalar bir müddet eylemi gerçekleştirenlerin kimliklerini ve amaçlarının gizemini korusa da yaşanan önemli ittifaklar, anlaşmalar ve gerilimlerin farklı coğrafyalar ve ülkeler arasında yaşansa da birbirinden bağımsız olmadığını görüyoruz. Genelde bu tür eylemlerin devlet terörü olduğu, bu eylemlerde ülkelerin istihbarat birimleri veya bu birimlerle irtibatlı devlet dışı aktörlerin kullanıldığı da bilinen gerçeklere işaret ediyor. Ülkemizi ve müttefiklerimizi hedef alan bu tür saldırılara bir göz attığımızda Ermenistan’ın Azerbeycan’a saldırmasından tutun da Libya, Irak ve Suriye’deki pozisyonlarımız, Doğu Akdeniz’de ve Ege’de Yunanistan ile ilgili yaşadığımız gerilimlerde ABD, Fransa ve İngiltere’nin başını çektiği ülkeler ile yaşanan sorunlar, ABD’nin PKK/PYD unsurlarıyla Suriye’de yaptığı petrol ticaret ortaklığı ve Lübnan’daki patlamanın birbirinden bağımsız olmadığı görülüyor. Özellikle İsrail ile BAE arasındaki ilişkilerin bütünüyle normalleştirilmesi yönünde yapılan anlaşmanın ABD Başkanı Trump tarafından ‘tarihi bir gelişme olarak‘ değerlendirilmesi Beyrut’ta meydana gelen patlama sonrası BAE-İsrail anlaşmasının tesadüf olmadığını gözler önüne sererken Beyrut patlamasının faillerini de deşifre ediyordu.
Amerikan Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıyarak Ortadoğu’yu büyük bir KAOS’a sürükleyen ABD Başkanı Donald Trump tarafından, Ortadoğu’da dengeleri bir kez daha işgalci Siyonist İsrail lehine değiştirecek ‘’Filistin- İsrail Barış Planı’nın” Filistinlilere kabul ettirilmesi ve Filistin direncinin kırılmasında Suudi Arabistan Veliaht Prensi M.bin Selman’a diğer Arap ülkelerine öncü olması rolü verilmişti. Planı manşetine taşıyan İsrailli Jerusalem Post gazetesi, söz konusu Arap liderler arasında Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Salman ile Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’in bulunduğunu yazmıştı. Gizli kapaklı olarak çalışmalar BAE ve İsrail arasında yapılan anlaşma ile açık bir hal almıştı. BAE Ortadoğu’da Siyonistlerle anlaşmaya oturan 3. ülkedir
(İlk ikisi; Mısır ve Ürdün).
İlk açıklamalarda patlamayı gerçekleştirdikleri yönünde güçlü deliller olan PENTAGON ve MOSSAD suçu Lübnan’da devlete karşı paralel bir devlet kuran Hizbullah’ın üzerine yıkmaya çalışmışlarsa da Hizbullah’ın elinde görüntüler olduğu, bu görüntüleri sosyal medyada yayınlayabileceği istihbaratını alınca bundan kısa sürede vazgeçtiler. Hizbullah’ın yayınlayacağı görüntüler elbette çok önemli görünüyor. Ancak günümüze kadar bu görüntülerin yayınlanmaması Hizbullah ile bir anlaşma yapılmış olabileceğine işaret ediyor sanırım.
Lübnan’da yaşanan patlamadan hemen önce çekilen görüntü gündem olmuştu. Görüntülerde bir cismin, patlamanın yaşandığı bölgeye hızlıca yaklaştığı görülmüştü. Cismin bir kuş olduğu belirtilmişse de, ABD ordusunun geliştirdiği bir drone akıllara geldi. Maveric isimli drone, kamuflaj amacıyla kuş şeklinde yapılmıştı. Lübnan’daki patlamanın bir saldırı olması ihtimaliyle birlikte, deponun bu drone’a yerleştirilen bir patlayıcıyla havaya uçurulmuş olabileceği belirtiliyor. Görüntülerde bir cismin, uçarak depoya doğru yaklaştığı ve ardından patlamanın olduğu net bir şekilde görülüyor.
TRUMP’ın Başkanlık Seçimi öncesinde Yeni İsrail Planı ile Evanjelistlerin oyuna talip olduğu, Netanyahu’nun ise aynı şekilde Lübnanın işgali ile yolsuzluk suçlamalarını örtme amacında olduğu anlaşılıyor. İngiltere ve Fransa Akdeniz’de ‘seyrüsefer özgürlüğü’ bahanesiyle kritik deniz yolları ile enerji havzalarını tarihte olduğu gibi kontrol etmek istiyorlar. Türkiye’nin bölgedeki sismik arama ve sondaj faaliyetlerinden rahatsızlar. Tıpkı ABD ve İsrail gibi!
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.