28 Şubat tekerrür eder mi?

04:0023/09/2019, Pazartesi
G: 23/09/2019, Pazartesi
Bülent Orakoğlu

Türkiye’de yerli ve milli duruş ile dış güçlerin kontrolündeki etki ve nüfuz ajanlarıyla çok yönlü mücadele hayatın bütün alanlarında ve konularında kesintisiz devam ediyor. Darbeler ve direnişler hiç bitmiyor; sadece kılık değiştirip, farklı renklere ve kalıplara giriyor. 28 Şubat; bu global zincirin halkalarından sadece biriydi.ABD-İsrail lobisinin, yerli unsurları organize ederek gerçekleştirdiği “postmodern” müdahalesiydi. Ankara 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararında 28 Şubat darbesinin

Türkiye’de yerli ve milli duruş ile dış güçlerin kontrolündeki etki ve nüfuz ajanlarıyla çok yönlü mücadele hayatın bütün alanlarında ve konularında kesintisiz devam ediyor. Darbeler ve direnişler hiç bitmiyor; sadece kılık değiştirip, farklı renklere ve kalıplara giriyor. 28 Şubat; bu global zincirin halkalarından sadece biriydi.



ABD-İsrail lobisinin, yerli unsurları organize ederek gerçekleştirdiği “postmodern” müdahalesiydi. Ankara 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararında 28 Şubat darbesinin küresel bir darbe olduğu hususunu delilleriyle ortaya koymuştur. Türkiye’nin hegomonik güç ABD tarafından pilot bölge olarak seçildiği postmodern darbe amaçları açısından başarıya ulaşamamıştır. Türkiye’de kamusal alanda bile başta ordu ve polis başta olmak üzere türbanın serbest bırakılmasını hazmedemeyen azmettirici Batılı hegemonik güçler 28 Şubat’ın tekerrür etme arzusu içinde iç piyonlarını kullanarak çeşitli algı operasyonlarıyla yeni bir 28 Şubat yaratma projesini uygulamaya çalışmaktadırlar. Türkiye bir taraftan terör koridoru ile kuşatılıp içe kapatılmaya çalışılırken laik- antilaik kamplaşması yeniden ısıtılıp gündeme sokulmaya çalışılmaktadır. Bu amaçla 28 Şubat’ın yargılanamayan sivil ayakları uzun zamandan bu yana faaliyete geçirilmiş görünmektedir. Avrupa’da Müslümanlara yönelik 28 Şubat süreci veya zulmü giyim kuşam özgürlüğü ve İnsan haklarına aykırı bir şekilde halen devam ediyor. Zira Avrupa Birliği (AB) Adalet Divanı başörtüsü ile ilgili aldığı kararında’’ işverenlerin çalışanlara başörtüsü yasağı getirebileceğine hükmetmişti.’’ Türkiye’de ise MSB ve İçişleri Bakanlıkları yaptığı düzenlemelerle kadın subay ve astsubay ve polislerin başörtüsü takmalarına ilişkin yasağı kaldırmıştı. Bu düzenlemenin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) bilgisi dahilinde yapılıp yapılmadığı konusu milli irade karşıtı bazı çevreler tarafından kaşınmaya çalışıldığı hususu da kamuoyunun malumu. 9 yıl önce Meclis’te başörtü konusunu halleden ve 411 oyla alınan kararın ertesi günü Hürriyet gazetesinin ‘Kaos’a kalkan 411 el’ ve ‘Karargah Rahatsız’ manşetlerinin aynı amaca hizmet eden arka planlarını yeterince ortaya koyuyor zannımca. Tek fark 2008’de atılan manşette Genel Yayın Yönetmeni'nin Ertuğrul Özkök 2017’de Sedat Ergin olması. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile umre yapan, aynı safta namaz kılan bir Genelkurmay Başkanı ve TSK’da başörtülü askerlerinde gündeme getirilmesi en azından ‘Genç subaylar ’ı uyarma ve tahrik etme amacına matuf olduğu anlaşılıyor. Gazetenin o dönem Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin olayı editöryal hata olarak geçiştirmeye çalışmışsa da tasarlanarak atılan bu manşetin gazetenin amiral gemisinin bilgisi dahilinde atıldığı herkesin malumu sanırım.

Kamusal alandaki yasakların kaldırılmasına rağmen özellikle son iki üç yıldır kılık kıyafetinden dolayı başörtülülere karşı bir saldırı başladığını söyleyen uzmanlar bunun sebebini ise şöyle açıkladı: “Başörtülü hemcinslerimiz mahkeme kürsülerinde hakim, devlet dairelerinde memur, hastanelerde doktor, hemşire olarak görünür hale geldikten sonra ne yazık ki başörtüsüne karşı bir saldırı başladı.” Saldırıları Avrupa’daki bağlamından koparmamak lazım. Türkiye’de yaşanan bu üzücü tabloyu sadece kendi iç dinamiklerimizle mikro ölçekte değerlendirmemek gerektiğini belirten uzmanlar “Avrupa’da başlayan ve çok ırkçı bir saldırı halinde sürdürülen İslamafobik hareketlerle beraber bizde başörtüsüne karşı şiddet vakalarıyla karşı karşıya kalmamız ise enteresan doğrusu! Zira başörtüsü karşıtlarının bitmek bilmeyen kin ve nefretleri her gün bir yerde kendini gösteriyor. Gün geçtikçe artan bu vakalar 28 Şubat sonrasındaki günleri akıllara getirmiyor değil. Kamusal alan zırvası ardına saklanarak değerlerimize düşmanlık eden laikçi kesim en vahşi yüzünü 28 Şubat döneminde göstermişti. Başörtülü öğrencileri ikna odalarına mahkum eden üniversite önlerinde düzenlenen eylemlere coplarla müdahale den zihniyet henüz hafızalardaki tazeliğini korurken Foça’da Gaziler Günü töreninde yaşanan türbanlı öğretmene saygısızlık olayı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda, muhafazakâr edebiyatçıların oyunlarının repertuvardan çıkarılması bir kez daha bizi o günlere götürdü. Sakalından dolayı fişlenenler, namaz kıldığı için görevinden alınanlar ve evlatlarının yemin törenine giden başörtülü annelerin askeriyeye alınmadığı günler geride kaldı derken laikçi zihniyet hortladı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde ve İzmir’de bir kez daha var olduğunu gösterdi.

Ancak Türkiye’de yeni bir 28 Şubat yaratma hevesinde olan küresel güçler ve onların ülkemiz içindeki piyonlarının manipülatif manşet veya haberlerle devletin anayasal kurumları arasındaki ahenk ve işbirliğini bozmaları günümüz konjonktüründe pek mümkün görünmüyor. Öncelikle 28 Şubat post-modern darbe sürecinde içe kapatılan ve Ortadoğu’ya ‘Fransız kalan’ eski Türkiye var. Günümüzde ise Ortadoğu’da bölgesel bir güç ve oyun kurucu olan önemli bir aktör ülke konumunda Yeni Türkiye var. Geçmiş ola.

#28 Şubat
#Başörtüsü
#TSK
#MSB