28 Şubat Cuntası: “Gerekirse milyonlar ölür’’

04:0012/07/2021, Pazartesi
G: 12/07/2021, Pazartesi
Bülent Orakoğlu

28 Şubat Darbesi’nin üzerinden 24 yıl geçti. Darbenin neden olduğu yasaklar ve ayrımcı uygulamalar AK Parti hükümetleri tarafından kaldırıldı. Fakat toplumun dindar kesimini hedef alan ve Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın başbakanı olduğu Refahyol koalisyon hükümetini her alandan baskılayan süreç büyük zulümlere sahne olmuştu. Türkiye hak ve özgürlüklerin hesapsızca kısıtlandığı, hukuk tanımayan keyfi uygulamaların hüküm sürdüğü ve halkın oylarıyla iş başına gelen iktidarın daha önce benzeri görülmemiş

28 Şubat Darbesi’nin üzerinden 24 yıl geçti. Darbenin neden olduğu yasaklar ve ayrımcı uygulamalar AK Parti hükümetleri tarafından kaldırıldı. Fakat toplumun dindar kesimini hedef alan ve Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın başbakanı olduğu Refahyol koalisyon hükümetini her alandan baskılayan süreç büyük zulümlere sahne olmuştu. Türkiye hak ve özgürlüklerin hesapsızca kısıtlandığı, hukuk tanımayan keyfi uygulamaların hüküm sürdüğü ve halkın oylarıyla iş başına gelen iktidarın daha önce benzeri görülmemiş yöntemlerle alaşağı edildiği bir askeri cunta dönemi yaşamıştı. Başörtülü imam hatipli öğrencilere, Kur’an kurslarına inanılmaz baskılar ve yıldırıcı psikolojik harekat metotları uygulanıyordu. Mağdur edilen öğrencilerin ancak yüzde 10’u yurt dışına gidebildi. Türkiye her darbe sürecinde olduğu gibi 28 Şubat’ta da içe kapatılmıştı. MGSB ‘de iç ve dış tehditlerde PKK 1’inci sıradan aşağılara inerken milleti, milli ve manevi değerleri ‘İrticai Kalkışma’ olarak gören bir zihniyet irticai tehdidi ülkenin 1 numaralı iç tehdidi olduğunu dayatmaya başlamıştı. Bu süreçte Çevik Bir ve Güven Erkaya irticai tehdidin PKK’dan daha tehlikeli olduğuna işaret eden açıklamaları her platformda dile getiriyorlardı. Bu tehdit değerlendirmesi ABD Dışişleri Bakanı Warren Cristopher’in Ankara Büyükelçiliği’ne gönderdiği kripto ulusal güvenlik belgesinin içeriğinde açıkça görülebiliyordu. Bu belgeye göre ABD’nin 15 Ekim 1996 yılında Refah Yol iktidarının düşmesi için örtülü olarak düğmeye bastığı anlaşılıyordu. ABD Dışişleri Bakanı Warren Cristopher imzası ile Ankara ABD Büyükelçiliği’ne gereği için gönderilen kripto mesajda Başbakan Erbakan’ın dış politikada yüzünü Batı’dan ayırıp Doğu’ya, Arap ve Müslüman dünyasına çevirmesini ABD’nin milli menfaatlerine aykırı ve düşmanca olarak değerlendiriliyordu
. ”Türkiye, ABD’nin anahtar stratejik ortağı olarak kalmak mecburiyetindedir ve onun bu pozisyonunu gerçekleştirip sürdürmedeki başarımız, bizim milli menfaatlerimizi doğrudan etkileyecektir. Türk askeriyesi bu sonucu elde etmeye doğru daha büyük çaba sarf etmesi için harekete geçmeye zorlanmalıdır.”
şeklinde askerin darbe yaparak iktidarı düşürmesi isteniyordu. Bazı üst düzey askerlerin ‘Gerekirse silah kullanırız. Gerekirse 1 milyon insan ölür’ tehditleri de bu anlamda askerlerin iktidar karşı harekete geçtiklerinin açık bir göstergesiydi.
ABD REFAHYOL İKTİDARINDAN NEDEN RAHATSIZDI?

İlk olarak, 17 Ocak 1997 tarihinde, cunta tarafından Cumhurbaşkanı Demirel’e Genelkurmay’da verilen brifingte, 54 maddelik REFAH-YOL iktidarının sakıncalı irticai icraatlarını içerdiği iddia edilen bir dosya araştırılması için verilmişti. Bu dosya içinde en çok dikkatimi çeken 53. madde olmuştu. Bu madde ile darbeciler gelişmiş G -7 ülkelerine karşı Müslüman Sekizler olarak isimlendirilen ekonomik birlik kurma projesini irticai bir tehdit olarak değerlendirmişlerdi. Başbakan Erbakan Türkiye’nin AB ile ABD arasında sıkıştığını görmüş ve Türkiye’ye yeni bir alan açmıştı. 5 Haziran 1997 İstanbul Deklarasyonu ile kuruluşun resmen ilan edilmesi sonrasında, deklarasyona imza atan Müslüman ülkelerin liderlerinin büyük bir bölümünün iktidarlarını ve hayatlarını şüpheli bir biçimde kaybetmeleri bu örgütün kurulmasından rahatsız olan Batı’nın örtülü istihbarat operasyonlarına girdiğine işaret ediyordu.

İkinci olarak, Türkiye’de bütçede toplanan vergilerin hemen hemen hepsi faize gidiyordu. Kamu tek hesabını yani halkın deyimiyle havuz sistemini oluşturarak Türkiye’de faize giden paranın önünü kesti. İçerideki menfaat grupları milletin sırtından para kazanmaya alışmıştı. Onların haksız kazançları kesildi. Onlar da dışarıda NATO ve ABD yanlılarıyla da ittifak kurarak sivil toplum örgütlerini harekete geçirdiler. Üçüncü olarak da Erbakan’ın dolar yerine yerli para kullanmaya yönelik açıklamaları ABD’nin en rahatsız olduğu konuydu.

YARGITAY’DAN 28 ŞUBAT CUNTASI’NA CEZA YAĞDI

Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi 28 Şubat Cuntası’ndan aralarında Çevik Bir, Çetin Doğan, Fevzi Türkeri, Ahmet Çörekçi ve İlhan Kılıç’ın da bulunduğu 14 üst düzey darbeci asker hakkında verilen müebbet hapis cezalarını onadı. Zaman aşımı nedeni ile yerel mahkemede beraat eden 12 sanığı da aynı akibet bekliyor. Onama kararlarının yerel mahkemeye intikali ile 14 asker hakkında infaz süresi başlamış olacak. Bu askerler yakalanıp müebbet hapis cezalarını çekmek üzere hapse atılacaklar. Komutanların rütbeleri sökülecek, ER olarak askeri cezaevinde ülkemize verdikleri zararın ve ihanetin bedelini ödeyecekler. 28 Şubat darbesi en büyük zararı ülke ekonomisine vermişti. 2001 krizine uzanan sürecin finansal maliyetinin ülkemize verdiği ekonomik zarar uzmanlarca 381 milyar dolar olduğu açıklanmıştır. Bir taraftan Türkiye ekonomisine bu süreçte dış merkezli küresel bir finans operasyonu (faiz lobisi) ile dize çöktürülürken, diğer yandan ülkemizde “irticai kalkışma” senaryolarıyla başta bankalar olmak üzere cumhuriyet tarihinin en büyük soygunları gerçekleştirilmişti. 28 Şubat Cuntası’nın askeri kanadı ile ilgili cuntadan tam anlamıyla hesap sorulurken, cuntanın sivil ayakları için herhangi bir işlem yapılmaması kamuoyunun tepkilerine neden oluyor. 28 Şubat Post Modern Darbesi’nin soruşturmasını yürüten Ankara 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararında sivil ayaklar için ‘darbenin şerikleri‘ suçlamasıyla birlikte medyada önemli isimleri zikrederek adaletin tam tecelli etmesi açısından ilgili savcıları bu konuda iddianame hazırlamaları için uyarmıştı.

#28 Şubat
#Cunta
#Darbe
#AK Parti
#Necmettin Erbakan