Yeni yüzyıl yeni sistem

04:007/07/2018, Cumartesi
G: 7/07/2018, Cumartesi
Ayşe Böhürler

21. Yüzyılda…Dünya ile rekabet edebilen bir ülke hayal ediyorsak…Türkiye’nin önünü tıkayan sorunları açmak istiyorsak…Ülke olarak 7. sınıf seviyesinde olan eğitim ortalamasını önce lise sonra da üniversite seviyesine çıkarmak istiyorsak…Vesayet kültürünü taşıyan formel ve informel tüm yapıları ortaya çıkartan zihniyet ile mücadele etmek istiyorsak...Buzdağının sadece su üzerinde kalan kısmını görüp ona karşı önlem almak yerine tamamını görebilmek istiyorsak…Vesayetin dönemsel aktörleriyle mücadele

21. Yüzyılda…

Dünya ile rekabet edebilen bir ülke hayal ediyorsak…

Türkiye’nin önünü tıkayan sorunları açmak istiyorsak…

Ülke olarak 7. sınıf seviyesinde olan eğitim ortalamasını önce lise sonra da üniversite seviyesine çıkarmak istiyorsak…


Vesayet kültürünü taşıyan formel ve informel tüm yapıları ortaya çıkartan zihniyet ile mücadele etmek istiyorsak...

Buzdağının sadece su üzerinde kalan kısmını görüp ona karşı önlem almak yerine tamamını görebilmek istiyorsak…

Vesayetin dönemsel aktörleriyle mücadele etmek yerine bir bütün olarak onu yeniden yeniden üreten zihniyet ile mücadele etmek istiyorsak…

Kamu yönetim anlayışını belirli bir ideolojik zemin ötesinde halkın ihtiyaçlarına göre yapılandırmak istiyorsak…

Herkesin görevini unuttuğu bir yerde sadece siyasetçiyi suçlayarak çözüm aranmasının önüne geçmek istiyorsak…

… Ülke olarak geçiş yapacağımız yeni yönetim sistemiyle ilgili heyecan duymamak mümkün değil.

Bu ülkeyi daha katılımcı ve demokratik bir cumhuriyete dönüştürmek için kamu yönetim reformu yapılması gerektiğine dair fikirlerimiz yeni olmadığı gibi sadece bizim siyaset geleneğimizi taşıyanlara da ait değil. Türkiye’de yönetimde bulunan ve yönetim meselesinin krizlerine vâkıf olan herkesin üzerinde mutabık kaldığı konulardan birisinin yeni bir yönetim modeli ihtiyacı olduğu ortadadır.

AK Parti iktidarıyla birlikte bu alanda birçok değişiklik yapıldı. Ancak 90 yıl önce biçimlenen devlet yönetim modelinin, merkezi yönetim anlayışının katı ideolojik yapısı yeterince esnetilemedi. Parça parça pek çok değişiklik yapıldı. Ancak yapılan bu değişiklikleri bütünlemek bu katı yapı nedeniyle çok da mümkün olamadı. Pek çok yenilik yama gibi kaldı. Mesela ihtiyaç üzerine oluşturulan her yeni kurumun sistemin diğer mekanizmalarıyla uyumu çok zor sağlandı. Devlet yönetim modeli kendi içinde birçok kapalı devreden ibaretti. Bu hem sorumlulukların tespiti hem şeffaflık hem de sürdürülebilirlik açısından pek çok sorunu da beraberinde getiriyordu. Bu süreçte yapılan tüm yenilikler ana anlayışı etkileyemedi, kapasiteyi kısmen geliştirse de etkisi kısıtlı kaldı. Bünye ile bütünleşemedi. Bu noksanları yönetimde olan herkes gördü ve görüyor. Türkiye’nin önünü tıkayan engelleri aşabilmesi için devlet yönetimine dair temel paradigmaların değişmesi gerekiyor. Pazartesi günü detaylarına daha fazla hâkim olacağımız yeni hükümet modelinin ülkeyi daha katılımcı ve demokratik bir Cumhuriyete dönüştürmeye hizmet edeceğine inanıyorum.

Ülkemizin önü ancak Türkiye’nin bütününü kapsayacak bir yönetim reformu ile açılabilir.

Bu yeni yönetim anlayışında sorumluluk sahibi olan kişiler daha belirgin olacak. Hesap verilebilirlik, verimli ve sorumlu bir yöntemi anlayışını da mecburi olarak beraberinde getirecektir.

Türkiye’de vesayet yapıları suyun üzerinde buzdağı gibidir. Bunun en göze çarpanı askeri vesayet idi, ancak askeri vesayet tek vesayet odağı asla olmadı. Aslında çok daha günlük ve devamlı etkileri olan bir bürokratik vesayet meselemiz de var. Buzdağının görünen yüzü askeri vesayet ise, hiç kuşkusuz görünmeyen kısmının önemli bir parçası bu sivil bürokratik vesayettir. Örneğin ülkemizde bakanlar gündelik siyasetin vitrin isimleri olmaları hasebiyle icraattan çok politika yapmak mecburiyetinde oldular hep. Bölgesel ve parti içi dengelerin kabinenin oluşum sürecine etkisi her zaman çok güçlü oldu ki siyasetin doğasında bu kaçınılmaz bir durumdu. Haliyle devlet bürokrasisi pek çok bakanlıkta idareyi şekillendiren ana unsur haline geldi. Bürokrasinin, belki de devlet memurlarından oluşması sebebiyle, bir ana karakteristik özelliği vardır, o da ne olursa olsun statükoyu korumak. Çünkü memuriyet devamlılıktır, tertiptir, rutindir. Pek tabi bakanlıklar konunun uzmanı bürokratları olmadan yönetilemez, onlar da yönetim sürecinin kaçınılmaz ve gerekli bir parçasıdır. Fakat yönetme işini yapan, bürokratlar olduğu zaman elinizde rijit, değişime kapalı ve mevcut düzeni değiştirme ihtimali olan her fikre muhalefet eden bir devlet yapısı kalır. İşte Türkiye Cumhuriyeti olarak 90 küsur yılın sonunda önümüzde tam da böyle bir tablo var. Umudum ve tahminim odur ki yeni yönetim sistemi bu bürokrasiyi yok etmeyecek ancak esnetecek ve ufkunu açacaktır.

Potansiyel enerjisi yüksek ve hareket haline geçmiş bir cismin hareketini koruması için çoğu zaman ona daha fazla itici güç uygulamanıza gerek yoktur, tek yapmanız gereken onun “önünden çekilmektir”. Yeni yönetim sistemiyle değişimin ve gelişimin önünden çekilen bir yeni düzene geçiş yapmamız dileğiyle...

#Türkiye
#Yeni sistem