Perşembe günü Fatih Altaylı ‘Yalnız ve Güzel Ülkem’ başlıklı bir yazı yazdı. Son günlerde bu yazıdaki duyguyu dile getiren pek çok insan var.
‘Neden yalnızız’ sorusunun elbette farklı cevapları olabilir. Nelerin durumu değiştirebileceğini görebileceğimiz bir sosyal deney ortamı mümkün olmasa da tarih orada duruyor.
Acaba müthiş bir lobi yapabilseydik Batı medyası ve onlar üzerinden dünyayı okuyan diğerlerinin görüşleri değişecek miydi? Ya da değiştiği bir zaman dilimi oldu mu?
Doğrusu bu soruya ‘evet’ cevabı vermek mümkün değil.
Tâ 1535 yılında Batı’yla başlayan ticaret ilişkilerimizde Fransız kapitülasyonlarıyla birlikte verdiğimiz tavizlerin ardından gelenleri küçük bir örnek olarak akılda tutabiliriz.
Ortada görünen bir şey var ki; yalnızlığımızın sebepleri sadece bizden kaynaklanmıyor. Tarih akıp gidiyor. Bu akışta kimsenin algısı yenilenmiyor, değişmiyor. Tarihi husumetler bitmiyor. Biz ne yaparsak yapalım Arabı, Hintlisi, İngiliziyle dünya medyası Türkiye’nin harekâtını sivillere yönelik bir yok etme girişimi olarak yorumlayıp duracak.
***
Bütünbu yanlış yorumların bizim dışımızda sebepleri de var. Bunların başında Amerikan seçimleri geliyor. Demokratların Trump karşısındaki kampanyalarında Barış Pınarı Harekâtı bir malzeme haline geldi. Türkiye’nin karşısında tercihleri ise Cumhurbaşkanımızın deyimiyle ‘zıpır bir terör örgütü.’ Ne yaparsak yapalım ağzımızla kuş tutsak dahi kendimizi beğendiremeyeceğiz. Beğenmemeleri de hiç kötü bir şey değil ayrıca!
***
Bu vasıflara sahip bir millet olarak biz yalnız falan olamayız…
İran, Irak, Suriye ve Türkiye arasında ve kendi aralarında dağılmış Kürt nüfusun bir araya gelip modern bir devlet kurma meselesinin önündeki engelleri konuşmak neredeyse tabu haline geldi… Her sebep Türkiye’ye bağlandı.
PKK bugün bulunduğu coğrafyada sürekli taraf değiştiren illegal bir örgüt olarak sahip olduğu avantajları bir yana bırakabilir mi?
İnsan ticareti, uyuşturucu ticareti, petrol ticareti vb. işlerden alınan rantı bırakıp, düzenli hakkı hukuku sorgulanabilir bir devlet kurmayı ister mi? Ya da kursa bile bu ranttan vazgeçer mi? Feodal yapılar, bu kaosta sürdürülebilir olan menfaatlerinden devlet için feragat eder mi? PKK’nın Rusya-Moskova, Amerika, İran, Irak ve Suriye’de ofisleri, şirketleri, ortaklıkları var. Dağların arasında elde ettiği bu portatif ve tehdit edici terör gücünün aracılığından, zorbalığından cayar mı?
Çocuk savaşçılara, kadın istismarına, insan ve uyuşturucu ticaretine, suç örgütleriyle kara ilişkilerine rağmen bunca hoşgörünün mutlaka bir sebebi olmalı. Alacakaranlık kuşağında gelir ortakları kimler acaba? Bölgede Kürt meselesini örgütler nezdinde ayrıca konuşmak gerekiyor.
Uzmanlarına sordum. Aldığım cevap: HAYIR Diyorlar ki; ABD geçen yıl bütçesinden 500 milyon dolar ayırdı, bu yıl ise bu rakam 300 milyon dolar oldu. Toplamda 2014’den bu yana 16 milyar dolardan söz ediliyor. Sadece onlar değil, Başkan Trump açıkça söyledi: ‘Para ve silah yardımı yapıyoruz daha ne yapalım…’
Aslında Amerika sadece bölge değiştiriyor, Irak’a yoğunlaşmış durumda. İran destekli Şiileri devirip Suudi destekli Şiileri başa geçirmeye çalışıyorlar. Habertürk’ten Çetiner Çetiner’in (6 Ekim’de kaleme aldığı) yazısından okuduğum kadarıyla bu süreç Talabani-Barzani arasındaki dengeyi de etkileyecek.
Yine Çetiner’in yazısından özetleyerek cevap vereyim. Irak’ta halk 2 Ekim’den beri sokakta. Amerika’nın darbe isteğinin ardından Irak Başbakanı Abdülmehdi’ninÇin ile ticaret açıklaması geldi. Tansiyonun artmasında ise Irak’ta altyapı yatırımlarının Çin’e verilmesi, yine elektrik altyapısının General Elektrik yerine Alman Siemens firmasına yaptırılması, S400 alımı için Iraklı yetkililerin Moskova’ya gitmesi gelişmeleri etkili oldu.
Özetle sorun, Amerikan devletinin sahibi olan şirketler…
Başından beriaskerleri bölgeden çekeceğim dedi. Obama’nın politikalarına karşı çıkarak seçimi aldı. Suriye’den vazgeçemedi ama oradaki askeri varlığını danışmanlar eşliğinde yürüttü. O bir neocon değil, Amerika’nın başka ülkelerde risk almasına karşı çıkan bir paleocon muhafazakârı.
Bizim operasyon yaptığımız alan 30 kilometre. SDG çatısı altındaki güçler ise 200 km derinliğe kadar iniyor. Bilumum yabancı medyada sanki tüm Kürtler bu 30 kilometrede yaşıyor havası yaratılıyor. Oysa SDG, Suriye’nin yüzde 30’unu kontrol ediyor ki bu da az buz bir yer değil. Diğer taraftan haberlerde bölge nüfusunun yüzde 50’si Kürt imiş gibi bir algı hâkim.
Sonuçta, Türkiye kendisi için doğru olanı yapıyor, ‘kötülüğün gözünün içine bakıyor’, kendini koruyor ve doğru bir motivasyonla hareket ediyor. Bölgede bir milyon mülteciye yerleşim yeri olacak bir alan oluşturmaya çalışıyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.